Katar Emiri Hamad bin Halife Al-i Sani’nin tahtını oğlu Temim’e bırakması, iktidarların ya doğal ölümlerle veya darbelerle değişebildiği Arap devletleri için bir model olarak gösteriliyor.
Başta el-Cezire olmak üzere Hamad bin Halife’nin Arap dünyasına bir değişim modeli sunmak için iktidarını oğluna bıraktığını savunanlar, bunu Katar Emiri’nin Arap Baharı denen bölgesel değişim sürecinin en önemli destekçisi olmasıyla açıklıyorlar.
Ancak Katar Emiri’nin ortaya koyduğu iddia edilen değişim modeli ile desteklediği “Arap Baharı’nın” değişim talepleri, yöntemi ve araçları arasındaki bariz aykırılık, Katar’daki iktidar değişiminin bir model sunma motivasyondan kaynaklanmadığını düşündürüyor.
1995’te darbe yaparak babasının iktidarını ele geçiren biri olması ve ülkesinin fiziksel çapıyla ters orantılı şekilde bölgesel nüfuz hevesleriyle büyük uluslar arası oyunlara dahil olmak istemesi, Hamad bin Halife’nin güç ve iktidar tutkusuna delalet eden somut örnekler olarak dikkat çekiyor.
Dolayısıyla da böylesine güç ve iktidar tutkusuna sahip birinin tahtını 33 yaşındaki oğluna Arap dünyasına değişim modeli sunmak için bıraktığı açıklaması gerçekçi gözükmüyor.
Katar’daki iktidar değişiminin muhtemel sebepleri
Yaklaşık 1.5 milyonluk nüfusa ve en az nüfusu kadar da yabancıya ev sahipliği yapan ve yönetim biçimiyle modern bir devletten çok modern bir derebeyliğe benzeyen Katar, zengin doğalgaz ve petrol rezervlerine dayalı ekonomisiyle de çok uluslu bir şirket görünümündedir.
Dolayısıyla iç politik yapısı feodal ilişkiler üzerine kurulu olan Katar, dış ilişkileri bakımından ise çok uluslu bir şirketin bölge acentesi durumunda olduğu için bu ülkedeki herhangi bir değişimi ulusal egemenlik veya bağımsızlık gibi modern devletlere özgü kavramlarla açıklamak güçleşiyor.
Katar Emiri’nin henüz sağken ve gönüllü olarak iktidarından vazgeçmesinin bölge geleneği açısından çok önemli bir adım olduğu açıksa da bu adımın sebepleri şimdilik sadece tahminlerle açıklanabilecek gibi gözüküyor.
İç sebepler
Katar Emiri’nin tahtını oğluna bırakmasıyla ilgili iç sebepler şöyle sıralanıyor:
1- Sağlık durumu: Daha önce kanser hastası olduğu öne sürülen Hamad bin Halife’nin, tek böbrekli olduğu ve ciddi bir böbrek rahatsızlığı çektiği belirtiliyor. Hamad bin Halife’nin hastalığına ilişkin söylenenler spekülasyon düzeyinde olsa da onun 2009 öncesine ait fotoğraflarıyla güncel fotoğrafları karşılaştıranlar bariz kilo farkından hareketle Emir’in ciddi bir hastalığın pençesinde olduğunu ifade ediyorlar.
2- Darbe ihtimalleri: Katar’daki iktidar rekabeti, Hamad bin Halife’nin sağlık sorunlarıyla birlikte yer yer darbe ihtimallerine hatta darbe teşebbüsü söylentilerinin yayılmasına sebep oluyor. Her bölgesel meseleye müdahil olarak uluslar arası etkinlik kazanmaya çalışan Katar, dünyada Emir Hamad bin Halife’den daha fazla Başbakan ve Dışişleri Bakanı Hamad bin Casim’in ismiyle anılıyor. Dış dünyayla ilişkileri Emir’e nispetle çok daha aktif olan Hamad bin Casim’in ve Emir’in birinci eşinden olan çocuklarının taht konusunda ciddi bir rekabet içerisinde olduğu hatta bu rekabetin zaman zaman darbe teşebbüslerine dönüştüğü öne sürülüyor.
3- Şeyha Moza’nın baskısı: Hamad bin Halife’nin ikinci hanımı olan Şeyha Moza’dan olan oğlu Temim’i veliaht ilan etmesinde nihayet tahtı bırakmasında Temim’in annesinin ısrarlarının etkili olduğu öne sürülüyor.
Dış Sebepler
Washington Instutite Körfez ve Enerji Politikaları Direktörü Simon Handerson, Katar Emiri’nin tahtını bırakmasında iç sebepler kadar dış etkenlerin de rol oynadığına inanıyor.[1] Doğrudan Amerikan güdümündeki Katar’da gerçekleşen bu iktidar değişimine ilişkin bazılarına Handerson’un da dikkat çektiği dış etkenleri şöyle sıralamak mümkün:
1- Tekfirci-cihatçı gruplara verilen destek: Katar Emiri Hamad bin Halife’nin özellikle Suriye’de tekfirci-cihatçı gruplara destek vermesinin başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerde kaygı yarattığı belirtiliyor. Bu iddiaya göre Amerika’nın, Katar Emiri tarafından desteklenen bu gruplarla ilgili kaygısı sadece Suriye ile sınırlı değil, Katar tarafından desteklenen bu grupların Lübnan ve Ürdün’de de etkili olmaya başlaması, Amerika’yı tedirgin ediyor.
2- İhvancıların desteklenmesi: Katar’ın Arap isyanları sürecinde İhvan-ı Muslimin’i desteklemesi, doğrudan Amerika açsısından olmasa bile Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde tedirginlik yaratıyor. Tunus ve Mısır’da iktidar olan İhvancıların Arap dünyasında etkili olmasını kendi yönetimleri açsısından bir tehdit olarak gören Körfez ülkelerinin “İhvan tehlikesi” konusunda Amerika’ya baskı yaptıkları bildiriliyor.
Katar’daki George Town Üniversitesi Uluslar arası ve Bölgesel Araştırmalar Merkezi Direktörü Mehran Kamreva, İran diplomasi çevrelerinin yayın organı İrdiplomacy’ye verdiği demecinde[2] Handerson’un aksine Katar’daki iktidar değişiminin dış etkenlerden değil yukarıda sıralanan iç etkenlerden kaynaklandığını belirtiyor.
Kamreva, dış etkenlerin Emiri’in iktidarını bırakma kararının sadece zamanlamasına etki etmiş olabileceğini belirterek sağlık sorunları sebebiyle aslında çok önceden bu kararı almış olan Hamad bin Halife’nin Libya ve Suriye sorunları sebebiyle kararını uygulamayı ertelemiş olabileceğini ifade ediyor.
Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesi, yeni Emir Temim’in, babasının politikalarına verdiği dini destekle tanınan Şeyh Yusuf el-Karadavi’ye çok yakın olduğunu, ayrıca İhvan-ı Muslimin ile de çok yakın ilişkilere sahip olduğunu belirtiyor.
Daha önce İsrail parlamentosunda milletvekilliği yapan Azmi Bişara’yı danışman olarak yanında tutan Temim’in Amerikalı generallerle yakın ilişkileri koruyacağı, dolayısıyla da Katar’ın dış politikasında hiçbir ciddi değişimin yaşanmayacağı Avrupalı, Rus, Amerikalı ve Arap uzmanların ortak görüşü olarak öne çıkıyor.
Katar’ın çok boyutlu esnek politikası
Katar, söylemleriyle eylemleri, nesnel konumu ile hedefleri arasındaki çelişkileri son derece başarılı bir algı yönetimiyle politik nüfuza dönüştürmeyi başaran en etkili Arap ülkesi olarak öne çıkıyor.
Hatta bu politika tarzını, benzer özelliklere sahip Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki Türkiye’den bile önce uygulamaya başladığı dikkate alındığında Katar’ı sadece Arap dünyasında değil tüm bölgede en etkili ülke olarak nitelemek de mümkün.
Yani örneğin İsrail’le siyasi düzeyde gerginlik yaşarken ticaret hacmini birkaç katına çıkarmak ve yaşadığı bu gerilimi Arap sokaklarında krediye dönüştürmek sadece Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına has bir şey değil. Söylemleriyle eylemleri ve nesnel konumu ile hedefleri arasındaki çelişkiyi politik bir nüfuza dönüştürme stratejisi, Katar’ın 1990’lardan beri uyguladığı bir şey.
Mısır ve Ürdün’ün aksine İsrail’i resmen tanıyıp diplomatik ilişki başlatmayan Katar, 1990’larda İsrail’le karşılıklı olarak ticari bürolar açtı. Diplomatik ilişkisi olmamasına rağmen İsrail’le ticari ilişkilerini sürdürürken, 2006 savaşında İsrail saldırıları sonucu yıkılan Lübnan’a maddi yardımda bulundu; ancak aynı tarihlerde emir ve başbakan düzeylerinde İsrail ziyaretlerini ihmal etmedi.[3]
Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerine ev sahipliği yaptı; ama el-Cezire televizyonu ve müftüsü Yusuf el-Karadavi aracılığıyla Irak’ın işgalinden ve yıkımından dolayı İran’ı suçladı.
Suriye’den çıkardığı Hamas liderlerine “kucak açtı”[4], Gazze’yi yeniden yapılandırma vaadinde bulundu; ama İsrail seçimleri sırasında Benyamin Netanyahu liderliğindeki Likud’a 3 milyon, Avidgor Lieberman liderliğindeki “İsrail Evimiz Partisi”ne de 2 milyon dolarlık bağış yaptı.[5]
Mısır’da Mübarek rejimine karşı, İhvancıları destekledi; ancak Mısır’ın ihraç ettiği gazı kesmesi halinde İsrail’in doğalgaz ihtiyacını karşılamayı teklif etti.[6]
Filistin davasını destekliyor göründü; ama İsrail’le Filistin arasında toprak takası önerdi.[7]
Kendi ülkesinde muhtarlık için bile seçim yaptırmadı; ancak Suudi Arabistan, Türkiye ve diğer Batılı müttefikleriyle birlikte Suriye’nin demokrasiye kavuşturulmasına öncülük etti.
Katar, daha onlarca örnek sıralanabilecek olan bu söylem/eylem çelişkisini izah etmek bir yana bölgeye ihanetlerini bölgeye hizmet olarak göstermekte son derece başarılı oldu. Çünkü Katar’ı bu başarıya taşıyan üç etkili araç söz konusuydu: Medya, dini otorite ve sermaye…
Yeni Emir, eski Katar
Yeni emirle birlikte başbakanlığa Abdullah bin Nasr’ın getirileceğinin ve Hamad bin Casim’in eski emirle birlikte kenara çekileceğinin açıklanması, yeni Katar’ın eskisinden ne kadar farklı olacağı sorusunu akla getiriyor.
Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesi, Amerika’nın Afganistan’da başlatacağı “barış süreci” için Taliban’ı Katar’da siyasi büro açmaya ikna edenin yeni Emir Temim bin Hamad olduğunu bildirdi.
Bu durum Katar’ın Hamad bin Casim’in yokluğundan çok fazla etkilenmeyeceğine dair bir işaret olarak algılanabilir.
Temimin tahta çıktıktan sonra ilk icraat olarak maaşlara zam yapacağını açıklaması “cülus ulufesi” olarak okunabilir. Hamad bin Casim’in de görevden uzaklaştırılmasıyla darbe tehdidinin ortadan kalktığı var sayılırsa, Temim’i iç politikada bekleyen ten sorununun, darbeyle devrilen dedesinin taraftarlığını yaptıkları için babası tarafından sürülen yaklaşık 5 bin kişilik Merre aşireti ile ilişkileri yönetmek olduğu gözüküyor.
33 yaşındaki yeni emirin Katar’ın dış politikasında ciddi bir değişiklik yapması beklenmiyor; dolayısıyla Temim bin Hamad’a eski Katar’ın yeni ve enerjik lokomotifi olmaktan başka bir rol öngörülmüyor.
[1] http://www.foreignpolicy.com/articles/2013/06/14/regime_change_qatar?page=0,0
[2] http://www.irdiplomacy.ir/fa/page/1917816/%D8%AE%D8%AF%D8%A7%D8%AD%D8%A7%D9%81%D8%B8%DB%8C+
+%D9%85%D8%B3%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%AA+%D8%A2%D9%85%DB%8C%D8%B2+%D8%A7%D9%85%DB%8C%D8%B1
+%D8%A8%D8%A7+%D9%82%D8%AF%D8%B1%D8%AA.html
[3] http://www.ydh.com.tr/HD9546_katar-emirinin-gizli-israil-ziyaretinin-videosu-yayimlandi.html
[4] http://www.ydh.com.tr/HD11709_katar-hamasi-nasil-boldu-.html
[5] http://www.ydh.com.tr/HD11377_katardan-netanyahuya-3-milyon-dolarlik-bagis.html
[6] http://www.ydh.com.tr/HD9006_katar-ve-suudi-arabistandan-israille-gizli-enerji-anlasmasi.html
[7] http://www.ydh.com.tr/HD11818_mahmud-zahhardan-katara-sert-elestiri.html
27 Haziran 2013