Bu tespit OpEdNews’ten Sherwood Ross’un analizinde yer alıyor. ABD ve İngiltere’nin 1990-2012 yılları arasında birlikte gerçekleştirdikleri eylemler neticesinde 3,3 milyon Iraklının öldüğü belirtilmiş. ABD’li Illinois Üniversitesi’nde uluslararası hukuk profesörü olan Francis Boyle, bunun özellikle altını çiziyor. “ABD ve İngiltere’nin Irak’ta yaptıkları BM’nin soykırım tanımına tamamen uyuyor. Bu tanım bir topluluğun hayat şartlarını kasıtlı olarak azaltarak bu topluluğun yok olmasına sebebiyet vermek”.
BM’nin nasıl ikiyüzlü bir organizasyon olduğunu belirten Boyle, Bush’u işlemiş olduğu suçlardan dolayı mahkemeye vermiş birisi. 3,3 milyon rakamına sadece ABD’nin doğrudan bombalamaları değil aynı zamanda ülkeye uyguladıkları ambargolar da sebebiyet vermiş bulunuyor. Özellikle Bush ve Blair yönetiminde 1,4 milyon Iraklı 2003 yılındaki işgalde öldürüldü. (Barış Tarımcıoğlu, Haricihaber.com)
Afganistan ve Irak’ı hallaç pamuğu gibi atan Amerika ve İngiltere ile destekçilerinin şimdi el attıkları ülke Suriye. Mart 2011’den bu yana devam eden iç savaşta 2 milyon 900 bin kadar ev, okul, cami, kilise ve tarihi yapının yanı sıra birçok yerleşim yeri tank ve uçaklardan atılan bombalarla harap oldu. Los Angeles Times’ın haberine göre 40 bin insanın öldüğü, bir o kadarının tutuklandığı ve 3,5 milyon kişinin de iç ve dış mülteci konumuna düştüğü 21 aylık iç savaşın maddi faturası ise 60 milyar doları geçmiş durumda. Muhalefet saflarında yer alan Suriye İnsan Hakları Kurumu’nun geçen ayki verilerine göre yıkılan bina sayısı içinde zarar gören baraj, yol, santral, köprü gibi temel yapılar bulunmuyor. (Yeni Şafak, 28 Kasım 2012), İslam medeniyetinin gözde şehirlerinden Şam ve Halep’te tarihi eserler, bina ve yapılar büyük bir yara almış bulunuyorlar.
Bildik kavim ve din müntesiplerinin milattan öncesine dayanan bir olayın intikamını almak üzere Irak’ı enkaza çevirdikten, yüz binlerce kadını dul ve milyonlarca çocuğu öksüz ve yetim bıraktıktan sonra, şimdi bir başka olayın hesabını görmek üzere Suriye’ye yöneliyorlar. ABD, Suriye’ye askerî işgal sinyallerini veriyor. İsrail Maariv Gazetesi’ne göre, Amerika çok uluslu bir koalisyon oluşturuyor ve bu koalisyonun içinde İngiltere, Ürdün, Türkiye ve İsrail de var. (Rotahaber, 6 Aralık 2012) Kısaca melikler bir kere daha bir Müslüman ülkesine girecek, “orayı ifsad edecek ve azizlerini zelil hale getirecekler”dir. (28/Neml, 34)”
Irak ve Suriye’nin bu hale gelmesinde hepimizin sorumluluğu var. Arapların, Türklerin, İranlıların ve Kürtlerin. Esed’in halkını katlettiğini söylüyoruz, Adana’dan kalkan uçaklar Irak’ı bombalarıyla yerle bir ederken katledilen Iraklılar aklımıza gelmedi. Şimdi Suriye’de aynı katliam tekrarlanıyor, başarımızı kanlı iç savaşı örgütleme performansımızla ölçüyor, “başarısızlığımız”ın Esed’in hâlâ gitmemesi olduğunu söylüyoruz. Sorun Esed değil, er veya geç Baas rejimi gidecek, bu baskıcı rejimin dünyada yeri kalmadı. Maharet o idi ki, Suriye’yi bu hale düşürmeden değişimi yönetmekti.
Baas bir baskı rejimidir, doğru, ama birlikte hareket ettiğimiz Katar Şeyhi “Yasemin” adlı şiirinden dolayı şair Muhammed ibn el Dib el A’cemi’yi müebbet hapse mahkûm ederken bizler çıkıp “Ey Kral, n’apıyorsun?” diye soramıyor, Bahreyn’deki sivil katliamları görmüyoruz bile.
İsrail gazetesinin iddia ettiği gibi Türkiye, Suriye’yi darmadağın edecek “melikler ordusu”nda yer alır mı? İhtimal vermiyorum, temenni de etmiyorum.
Ali Bulaç