Suriye meselesi Türkiye açısından tehlikeli bir hal aldı. Bir kıvılcımın ortalığı savaş alanına çevireceği endişesi hakim.
Herkes meseleye başka bir cepheden bakıyor. Kimin neyi amaçladığı, kimin çabasının kimin işine yaradığı artık anlaşılmaz bir durumda.
Bugün bu kaosa mütevazı bir katkı sunmak niyetindeyim.
Dün okuduğum, bana şaşırtıcı gelmeyen fakat birçokları için ilginç sayılacak bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bu tür haberlerin benim bu meseleye bakışıma bir katkısı yok. Çünkü Türkiye’nin Suriye meselesinde aldığı tutumu başından beri yanlış bulanlardanım. Bu yanlışlığın nereden kaynaklandığını gösteren destekleyici verilere de ihtiyacım yok. Çünkü her şey apaçık orta yerde cereyan ediyor. Zekası, aklı, mantığı, ahlakı olan herkesin göreceği şekilde.
Bu nedenle ne dediğimi, nerede durduğumu, neyin endişesini taşıdığımı gayet iyi biliyorum. Hatta bu derdimi iyi anlattığımı da düşünüyorum.
İsrail’in Yedihot gazetesinde 4 Nisan günü yayınlanan bu haberi de Suriye meselesinin kimin için ne anlama geldiğinin görülmesi için yazı konusu ediyorum.
Yoksa bu kadar açık bir gerçeği görmek için Şimon Perez’in sözlerine ihtiyaç duyduğumdan değil.
Bugüne kadar defalarca söyledik, etki etmedi, belki bu sefer, Perez’in bu sözleri bazı arkadaşlar üzerinde etkili olur.
İsrail Cmhurbaşkanı Şimon Perez, Genel Kurmay başkanı ile beraber ziyaret ettiği işgal altındaki Golan tepelerinde işgalci İsrail askerlerine bir konuşma yapmış.
Bakın bu konuşmada İsrail cumhurbaşkanı neler söylemiş.
Perez şöyle başlamış: “Suriye’deki rejimin yıkılması Hizbullah için öldürücü bir darbe olacak.” Sonra işi pazarlığa getirmiş ve Esad’a “Hem Hizbullah, hem de Golan tepeleri olmaz, ikisinden birini tercih etmelisin” demiş.
Bu da haberin linki http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-4212615,00.html
Nasıl, şaşırdınız mı? Niçin şaşırıyorsunuz ki? İsrail bu amacını ta başından beri hiç saklamadı ki.
Görünen o ki bizim Esad’a yaptığımız her baskı, İsrail’in pazarlık gücünü artırmaktan başka bir şeye yaramıyor.
İsrail’in bölgeye dönük hesapları ortada. Bu hesaplarını gerçekleştirmeye çalışırken takındığı pervasız, kural tanımaz tutum da. Bölgeyi işgal edip huzursuzluğa boğan İsrail'e bugün set olabilecek neredeyse tek yapı Lübnan Hizbullah’ı. Hizbullah İsrail için neredeyse İran’dan sonra en caydırıcı güç.
Hizbullah’ın ortadan kalkması İsrail için öncelikli mesele. Suriye’deki rejimin bu şekilde hırpalanmasının asıl amacının Hizbullah olduğu daha önce defalarca da yazıldı, söylendi, hatta karikatürü bile çizildi.
İsrail’in bu tutumuna, bu kirli hesaplarına karşı hiçbir planı olmayanların, Hizbullah’a zarar verecek bir çabanın içine girmelerini nasıl anlayışla karşılayabiliriz ki?
Tek mesele Esad’ın gitmesi midir? Esad’ın yerine gelecek olanın kim olacağının bizim açımızdan anlamı yok mu? Bu neden kimsenin sorunu değil?
Öyle değil mi? İsrail’in bu kadar elini ovuşturduğu bir yerde, Esad sonrası Suriye bu kadar önemsiz mi?
Kaldı ki ABD’nin ikircikli tavrının amacının Esad’ı bir pazarlığa çekmek olduğu daha net olarak ortaya çıkıyor.
Diyelim ki Esad “ya Golan, ya Hizbullah” sorusuna karşılık bunlardan birini verince ‘bağışlanacak.’ Peki Biz ne yapacağız? Nasıl çıkacağız işin içinden? Hem can derdine düşen biri için Golan tepelerinin veyahut Hizbullah’ın ne anlamı kalır ki?
Suriye, Hizbullah, İran bu kadar birbiriyle irtibatlı iken, diğer ikisini düşünmeden bir an önce Suriye’nin üzerine çullanmak kime ne fayda sağlayacak? Anlaşılır gibi değil.
Hadi bizim söylediklerimiz bazı arkadaşların aldıkları tutumu değiştirmeye yetmiyor, peki ya Şimon Perez’in söylediklerini nereye koyacaksınız?
İsrail’in bu bölgeye dönük planlarını bilmiyor muyuz? Daha önce İsrail’in Kürtler üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı hesaplardan bahsedildi, değil mi? Hesabı olan İsrail’in Suriye ve İran’dan sonra duracağını mı sanıyorsunuz?
Daha geçen hafta burnumuzun dibinde Yunan adalarında tatbikat yaptılar.
İsrail amacını, isteğini, hedefini gizlemeye bile ihtiyaç duymuyorken, biz neden şöyle durup soluklanıp ortadaki meseleyi nasıl çözeceğimizi düşünmüyoruz?
Türkiye’nin tek dediği: "Esad gitsin.” Peki Esad gitsin de, ya sonra ? Ne olacak Hizbullah? Ne olacak İran? Bu ikisinden sonraki adımın ne olacağından ya da olmayacağından kim emin?
Suriye muhalefeti denen yapı ortada. Bunlar mı Golan tepelerini İsrail’den alacak? Bunlar mı Suriye’de sağlam bir yönetim kuracak? Bunlar mı Suriye’yi Libya olmaktan kurtaracak? Bunlar mı halkı bir arada tutmayı başaracak? Bunlar mı Hizbullah’a destek sağlayacak? Bunlar mı İsrail’in Ortadoğu’daki yayılmacı politikalarına "dur" diyecek? Buna yürekten inanıyor musunuz?
Bildiğim kadarı ile en çok Filistinli mülteci barındıran ülke Suriye. Bu mültecilerin akıbeti ne olacak? Türkiye’de bu işlere kafa yoran kimse var mı?
Defalarca yazdım ,tekrarlayayım:
Türkiye’in ilk günden itibaren muhalefet denen yapıyı desteklemesi büyük bir hataydı.
Silahlı muhalefeti cesaretlendirerek meselenin bu aşamaya gelmesinden Türkiye ciddi anlamda sorumludur.
Eğer amaç Suriye’de halkı bir diktatörden kurtarmak idiyse, bu daha makul, daha düşünülmüş, daha sonuçlarıyla beraber hesaplanmış şekilde ve bölge ülkelerinin de yardımı ile yapabilirdi. Kaldı ki bu niçin Türkiye’nin görevi olsun?
Fakat öyle olmadı. Türkiye ilk günden itibaren bölge ülkelerini karşısına alıp ABD’nin üslubu ile meseleyi çözmeye kalkıştı. Kabadayı üslubu ile olayı ele aldı. Bir adım sonrasını hesap ettiğine dair tek emare göstermedi. Bu basiretsiz adımlarda Ahmet Davutoğlu'nun yanlış stratejisinin Başbakan Erdoğan’ı yanılttığını düşünüyorum
Ne olacak şimdi?
Şimon Perez’in pazarlıkta elini daha da kuvvetlendirmek için Esad’ın üzerine çullanmaya devam mı edeceğiz?
Bir tarafta Şimon Perez’in hesapları, diğer tarafta da ‘aydın sorumluluğu’ vey ahut ‘vicdan’ deyip Suriye’ye hemen savaş açmamızı salık veren bazı gazeteciler. Hangisi sizin için daha temiz, daha kabul edilebilir görünüyor? twitter.com/acikcenk
Levent Gültekin