Filistin’in Kurtuluşu için Halk Cephesi Lideri Ahmed Cibril’in Fars haber ajansına verdiği röportajın çevirisini sunuyoruz.
- Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi’nin Katar’da imzalanan Filistin ulusal uzlaşma anlaşması konusundaki tutumu nedir?
- Ben, daha önce uzlaşmayla ilgili tutumumu açıklamıştım. Bundan dolayı da Kahire’deki görüşmelere katılmadım. Cephe’nin bir heyet gönderdiği doğrudur; ama ben şahsen gitmedim. Geçmişte de benden imza etmemi istedikleri zaman “hiçbir şey görmeyen tanık” diye yazdım. Biz, bu uzlaşmayı Oslo anlaşmasında Filistin’i satan ve hala da satmakta olan anlayışın bir çabası olarak görüyoruz. Bu anlayış Filistin Kurtuluş Örgütünde sulta kurmuş ve şu an en sefil anlayış düzeyine düşmüştür.
İsrailliler, Amerikalılar, Avrupalılar, şimdiye kadar Mahmud Abbas’a hiçbir şey vermediler. Aynı şekilde Mısır’daki Hüsnü Mübarek rejimi de bir daha dönmemek üzere gitti. Biz şuna inanıyoruz, şahsen ben şuna inanıyorum: Artık Filistin halkının liderliğinin devrimci mücahit güçlerin eline geçmesinin zamanı gelmiştir. Fakat maalesef Mahmud Abbas’ı evine gönderme, Özerk Yönetimi feshetme, Filistin’deki her şeyi onun dışında değiştirme ve Filistin devrimine yeniden can verme yerine Abbas’ı kurtarma çabaları söz konusudur.
Maalesef, halk Filistin’de ikilik ve ihtilaf istemiyor gerekçesiyle yani iki yöntemin vahdeti adına durum bu noktaya doğru gidiyor. Bu iki yöntem, teslimiyetçi ve değerleri satan yöntem ile sorumluluk sahibi ve Filistin davasını hedef alan her türlü plana karşı çıkan yöntemdir. Bu, kambur üstüne kamburdur. Katar’ın bu aradaki şaibeli rolü Halid Meşal’i Ürdün’e götürmeye çalışmasıyla görüldü. Bu görüşme bazıları tarafından güzel gösterilmeye çalışıldı ve süslendi. Ancak burada asıl görülmesi gereken şu hakikattir: Bu görüşme Amerika ve İsrail onayı, Ürdün ve Katar arabuluculuğu olmadan gerçekleşmedi. Yani Hamas’taki kardeşlerimizi kontrol altına almak ve onu direniş dışında bir çizgide göstermek için büyük çabalar gösterildi.
Öte yandan bizim Katar’da tanık olduğumuz bir diğer mesele de Şeyh Hamad bin Casim’in Filistin ulusal uzlaşmasına öncülük etmesidir. Bu bir maskaralıktır. Katar’ın Filistin ve Arap meselelerindeki rolü şaibelidir. Böylesi bir iftiharı Katar’a vermemiz bizim için bir utançtır. Katar Dışişleri Bakanı Hamad bin Casim’in ne söylediğini mutlaka duymuşsunuzdur. O, “Hamas artık siyasi bir örgüt oldu ve direnişi bir tarafa bıraktı” dedi.
Fakat maalesef Hamas liderleri tarafından “söylediğiniz sizin görüşünüzdür” şeklinde yeterli bir cevap duymadık.
Ben, Katar Dışişleri Bakanı Hamad bin Casim’in daha önce hazırlanmış bir program çerçevesinde olmaksızın böylesi bir sözü söylemeye cüret edebileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla pişirdikleri “uzlaşma” tamamen şaibelidir.
Ben Hamas’taki kardeşlerim için çok üzülüyorum. Çünkü bizim, öncelikle birbirimizi düşünmemiz ve böylesi bir adım atmadan önce aradaki ihtilaflara saygı göstermemiz yaraşırdı.
Fakat maalesef onlar, bu hususta sanki bizler birer dekormuşuz gibi Filistin alanındaki hiç kimseyle istişare etmediler.
Ben Hamas’a ve aynı şekilde şehitlerinin çocuklarına saygı duyuyorum. Şeyh Ahmed Yasin’den diğerlerine kadar… Biz de şehitler verdik, biz de en zorlu şartlarda sıkıntılara katlandık ve sorumluluklar üstendik. Nehirden denize kadar Filistin peşinde olan hiç kimse bizi görmezden gelemez.
Ama bu iş bir siyasi oyun ve Amerikan planı ise o zaman başka. Ben, Hamas’ın tamamen ihlaslı ve diddi liderleri olduğuna inanıyorum. Bu tür eğilimlerin gelişmesine izin vermeyecek kadar saf olmadıklarını düşünüyorum. Buradan ortaya çıkan şey büyük bir zarardır. Bu iş, İsrail ve Amerika ile el birliği içerisinde Arap dünyasına komplo kuran Hamad bin Casim’in yüzünü ağartmıştır.
- Kendiniz gitmeyerek ve sadece yardımcınızı Kahire’ye göndererek bu uzlaşmanın öncülüğünü yapanlara ne gibi bir mesaj vermek istediniz?
- Ben, gitmedim ve buna razı olmadığımı açıkladım. Fakat Halk Cephesi’nin Filistinlilerin birliğine karşı olduğu söylenmesin diye yardımcımı gönderdim. Halk Cephesi liderlerinin değil Ahmet Cibril’in karşı olduğunu söylesinler. Ben Alla ve tarih önünde sorumluluğu kabul etmeye hazırım. Şu an yaşanmakta olanlar Filistin davasının ve Filistin’in geleceğinin lehine değil.
- Siyonist rejim dışişleri bakanı Moşe Yalon, “Beşşar Esed’in devrilmesi Direniş Eksenini zayıflatır ve gelecekte direniş düşüncesinin ortadan kalkmasına sebep olur. Böylesi bir şey Hizbullah’ın yolun sonuna gelmesini, Hamas ve diğer direniş gruplarının da yok olmasını sağlar” dedi.
- Siyonist rejim, Amerika ve onların uşakları olan bazı Arap rejimlerinin İran’ın her alanda gün geçtikçe gelişip güçlendiğini gördükçe uykuları kaçıyor. Irak’ın sağlığına kavuştuğunu, Suriye’nin güçlü bir şekilde durduğunu, Lübnan’daki direnişin ayakta olduğunu ve bu Filistinli direniş gruplarının da ciddi ve etkin bir şekilde faaliyet gösterdiğini gördükçe onlara uyku yok. Onlar, bu eksenin Tahran’dan Bağdat’a, Şam’a, Lübnan’a ve Filistin’e kadar uzandığını gördükleri için uyku gözlerine haram oluyor.
Şu an bütün güçlerini bu ittifakı ortadan kaldırmak için kullanıyorlar. Bu, bütün Arap ve İslam ümmetini diriltmeyi ve Filistin davasını korumayı başardığımız bir caydırıcı eksendir.
Bunlar, Suriye’ye yönelik komplo kurarak bu ekseni yok edebileceklerini sanıyorlar. Ben buradan onlara şunu söylüyorum: Onlar bu düşüncede olabilirler; ama Suriye güçlü bir şekilde kalacak, bunalımı aşacak ve Beşşar Esed’in reformlarıyla eskisinden daha güçlü olacak.
Bilindiği gibi biz silahımızı bırakmadık. Lübnan’da ve Suriye’de, Gazze’de başka yerlerde askeri üslerimiz var.
Biz, Tahran’dan başlayan, Bağdat’a, Şam’a, Beyrut’a ve Filistin’e kadar uzanan bu mücadelenin bir parçasıyız. Biz, gücümüz ölçüsünde her yerde çalışırız, hatta gücümüzün de üstünde çalışacağız.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu -YDH
18 Şubat 2012