Başkan Obama’nın tarzı bir önceki başkandan oldukça farklı. Bush bir ülkede sorun görünce orayı doğrudan işgal etmeye kalkar; onbinlerce, hatta yüzbinlerce asker yığar, sınırları, rejimleri ve liderleri değiştirmeye kalkardı. ‘Bush tarzı’nda hedef ülke çok büyük zararlar görürdü, ancak Amerikan askeri ve parası da bu şekilde riske atılırdı.
Obama yönetimindeki Demokratlar ise Bush’un yaklaşımının Amerika’yı batırdığını düşünüyorlar. Onlara göre küreselleşen ekonomik kriz de, ABD sosyal dengelerindeki sarsıntı da Irak ve Afganistan maceralarının sonucu. Kötü örneklerden ders alan Demokratlar Libya, Mısır ve Tunus’ta çok farklı bir model uyguladılar. Alınan dersleri şöyle sıralayabiliriz:
1) Libya’da çatışmaya doğrudan girmediler, en ön safta yer almadılar. 2) Fransa gibi diğer istekli ülkeleri maliyetleri paylaşmak için teşvik ettiler. 3) NATO ve Birleşmiş Milletler’i devreye sokarak müdahaleyi sadece ABD müdahalesi olmaktan çıkardılar. 4) Arap dünyası ve Türkiye’den destek alarak bölgesel tepkileri daha başından kestiler. 5) En önemlisi Kaddafi yine Libyalılarca alt edildi. Yani Libyalılar Libyalılara kırdırıldı. Muhaliflere silah ve silahlı eğitim verildi. Batı istihbarat birimleri Kaddafi ve adamlarının tüm açıklarını tespit edip, bunları muhaliflerle paylaştılar. Benzeri gelişmeler Mısır, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde de yaşandı, yaşanıyor.
Obama daha tehlikeli
‘Obama tarzı’ Türkiye ve tüm dünyada alkışla karşılandı. Örneğin Libya’da yönetim ABD’nin istediği doğrultuda değişmiş olmasına rağmen, geçmişten farklı olarak Türkiye sokaklarında ciddi bir Amerika karşıtlığı gözlenmiyor. Yeni yaklaşımın Bush tarzı ile kıyaslandığında pek çok olumlu yönü bulunduğunu ben de kabul ediyorum. Ancak ‘ateşi maşa ile almak’ olarak da tanımlanabilecek olan yeni yöntemin Türkiye için Bush döneminden daha fazla ölümcül riskler taşıdığı kanaatindeyim. Çünkü yenisinde tüm maliyet hedef ülkeye ve komşularına yükleniyor.
Bu bağlamda baktığımızda eğer sıradaki ülke Suriye veya İran ise bu ülkeleri kanlı iç savaşlar bekliyor demektir. Aynı şekilde Irak’tan çekilmeye hazırlanan ABD eğer Irak’ta büyük sorunlar ile karşılaşırsa, eskiden farklı olarak Irak’a asker indirmek yerine bölgesel güçleri birbirine kırdıracaktır demektir. Hal böyle olursa bundan en büyük zararı görecek olan ise Türkiye’dir.
İhale Türkiye’ye mi?
Özellikle Suriye konusundaki en son gelişmeler bu husustaki kaygıları arttırmak için yeter de artar bile. Amerika ve İsrail basını ısrarla Türkiye’yi Suriye’deki silahlı muhalefetin destekçisi ve lideri gibi göstermeye çalışıyor. Ne yazık ki zaman zaman Türkiye de bu konuda hiç de iyi niyetli olmayanlara bilmeden malzeme veriyor. Aylar önce bu köşedeki bir yazımda da hatırlatmıştım, “Suriye ile Türkiye çarpıştırılarak bir taşla iki kuş vurulmak isteniyor” demiştim. O korkularımı arttıracak daha fazla veri ortaya çıkıyor. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed Türkiye’nin kendi kellesini istediğinden emin. Nusayrilere göre Türkiye, Suriye’de rejimi değiştirmek istiyor ve bir iç savaşı açıkça teşvik ediyor. Kısacası geçmişte ABD’nin üstlendiği rol Türkiye’ye yıkılmaya çalışılıyor. Elbette böyle düşünen bir Suriye PKK’yı daha fazla destekliyor. Başka bir tabirle Suriye’de de Libya modeli modifiye edilerek uygulanmaya çalışılıyor. Ancak Türkiye üzerine hesaplar sadece Suriye konusunda değil, İran konusunda da işliyor.
Eğer İran, Türkiye tarafından durdurulabilirse, hem askeri ve iktisadi yönlerden zayıflayan Türkiye ehlileşmiş olacak, hem de İran gibi bir dertten düşük maliyetlerle kurtulunmuş olunacak.
Gördüğünüz gibi, hesaplar Batı ve İsrail açısından kağıt üzerinde fevkalade mantıklı. Uygulamanın ne olacağını ise zaman gösterecek.