Arap devrimleri, İsrail’in askeri-stratejik ve kültürel-ideolojik tutumunun geleceğiyle doğrudan ilişkili. Gerçi Mısır ve Ürdün’le barış anlaşması varken ve Suriye İsrail’e karşı askeri operasyonda bulunmaktan acizken, İsrail’in güvenliği en iyi durumdaydı.
İran’ın bölgesel güç olarak, Hizbullah ve Hamas’a yardım etmesi, yanı sıra İsrail’in nükleer silah tekelini kurma çabasının kendi güvenlik görüntüsünü düğümlediği doğru; ancak İran, bazı Arap rejimlerinin kendisini reddi ve Batı ablukasıyla kuşatılmıştı. Bu durum, Tel Aviv’e bu Arap rejimleriyle ilan edilmemiş bir koalisyon imzalama imkânı sağladı.
Bu koalisyonun temeli, Mısır’la İsrail arasındaki barıştı. Bu barışı koruyan da Hüsnü Mübarek rejimiydi. Dolayısıyla Tel Aviv’in Mübarek’in yıkılışıyla titremesi doğaldı. Mısır’daki mevcut askeri yönetimin barış anlaşmasına bağlılığını vurgulamasına rağmen, ülkedeki yeni demokratik rejim Mübarek’in aksine bir tutum alacak ve Arap bölgesindeki liderlik konumunu geri almak isteyecek. Bu da Mısır’ı İsrail’in dış politikasının ve güvenlik yaklaşımının ters tarafında tutacak.
Bu gelişme, Ortadoğu’daki yeni Türk tutumu olan ‘neo-Osmanlıcılığın’ da yankısı olacak. Türkiye, NATO’dan ayrılmadan, ABD’yle koalisyonunu ve AB’yle bağını kesmeden, İsrail’le stratejik koalisyonunu dondurup Arapların yanında yer aldı. Mübarek sonrası Mısır’ın da tam olarak yapacağı bu olacak.
Radikal
10 Mart 2011