Bazıları, bu gecikmenin sebebini şöyle açıklamışlardır: Peygamber'i gün ışığında Benî Haşim'in gözleri önünde öldürmek istiyorlardı; ta ki Benî Haşim katilin belli bir kişi olmadığını görsün.
Nihayet gecenin kara perdeleri ortadan kalktı ve fecr-i sadık ufuğun göğsünü yararak ortaya çıktı. Müşrikler, acaip bir heyecan ve içindeydiler. Az sonra hedeflerine ulaşacaklarını sanıyorlardı. Ellerinde kılıç, özel bir heyecan ve seviçle Peygamber'in odasına girdiler. O sırada Ali (a.s) üzerindeki yeşil abayı açarak ayağa kalktı ve son derece soğukkanlılıkla : "Ne istiyorsunuz? " dedi. "Muhammed'i arıyoruz, o nerededir?" dediler. Ali (a.s) "Onu, bana mı teslim etmiştiniz ki, şimdi benden istiyorsunuz? "şeklinde cevap verdi.
Düşman askerleri sinirden küplere binmiş, adeta boğazları tıkanmıştı. Sabaha kadar beklediklerine de çok pişman idiler ve suçu Ebu Leheb'in boynuna yıkıyorlardı.
Kureyşliler, planlarının suya düşmesinden ve açık bir hezimete uğramalarından dolayı çok öfkelenmiş, Peygamber'e karşı olan hınçları daha bir artmıştı. Fakat henüz geç değildi. Muhammed ya Mekke'de saklanmış olmalıydı yahut da Medine yolundaydı; henüz ellerinden kurtulmuş sayılmazdı.
KUREYŞ PEYGAMBER'İ ARIYOR
Peygamber'i daha çok Mekke’nin kuzey kesimlerinde arıyorlardı. Oysa Peygamber, onları şaşırtmak için Mekke'nin güneyine gitmiş, Sevr mağarasına saklanmıştı Peygamber'in ayak izini çok iyi tanıyan Ebu Kürz, ayak izlerini takip ederek mağaranın yakınlarına kadar gitmiş; "O, buraya kadar gelmiştir, mağaraya saklanmış olabilir, içinizden biri gitsin mağaraya baksın" demişti.
Bazıları mağaranın önüne kadar gittiler. Fakat mağaranın kapısına örümcekler ağ germişti; güvercinler orada yumurtlamışlardı. Bu durumu görünce: "Buraya insanoğlu girmişe benzemiyor "diyerek geri döndüler.
Arama çalışmaları üç gün devam etti. Üç günden sonra Peygamber’i bulmaktan me'yus olunca da yerlerine oturdular.
HAKİKAT UĞRUNA FEDAKÂRLIK
Tarihin bu sayfasındaki önemli olan nokta, Hz. Ali'nin (a.s) hakikat uğruna fedakârlığı, ona aşık olan kişilerin sıfatlarındandır. Sadece hakikati diriltme uğruna can, mal ve şahsiyet gibi bütün maddi ve manevi sermayelerinden geçen kimseler, "Hakikat Âşıkları " safında yer alabilirler.
O heyecanlı gecede Hz. Ali'nin Peygamber'in (s.a.v) yatağında yatması, onun ne denli hakikat aşığı olduğunu göstermektedir. Bu tehlikeli işe ikdam etmesinin tek nedeni, toplumun saadetini içeren din-i mübinin bekası idi.
Âlemlerin Rabbi, Kur'an-ı Kerim’de bu fedakârlığı övmüş, onu Allah’ın rızasını kazanmak için bir muamele olarak nitelendirmiştir. Müfessirlerden birçoğunun nakline göre şu ayet bu hususta nazil olmuştur:"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için nefsini (canını satar) . Allah, kullarına çok merhametlidir. "
Bu amel, öyle bir öneme sahiptir ki, büyük İslam âlimleri, onu Emirülmüminin en büyük faziletlerinden biri saymışlardır.
Fakat güneş her zaman için bulutlar arkasında kalamıyacağı gibi hakikatler de bir gün ortaya çıkar.
Muaviye’nin, nübüvvet hanedanı, özellikle de Emirülmüminin’e karşı düşmanlığı hiç bir kimseye gizli kalmış değildir. O, sahabeden bazısını satın alarak yalan hadisler uydurmuş ve bu ameliyle tarihin parlak sayfalarını karalamak istemişti, fakat buna asla muvaffak olamadı.
Allâme Cafer Subhânî’nin Ebediyet Nuru eserinden