Mısır’dan gelen görüntüler çoğu yabancı gözlemciyi hayrete düşürdü. Halk gösteri yapıyor, meydana tanklar sürülüyor ama gösterici askerden korkmuyordu. Üstelik, nefret ettikleri rejimin emriyle gelen askere sevgi gösterisi yapılıyordu. Subaylar omuzlarda taşınıyor, hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan tankların üzerine spreyle ‘kahrolsun Mübarek’ ifadeleri yazılıyordu. Bütün bunlar 28 Şubat’ta, Mısır’daki milli öfkenin dışa vuruluşunun ilk gününde olmuştu. Akla ister istemez, ‘ordu devlet başkanını gözden çıkardı mı?’ sorusu geliyordu.
Göstericiler bu umutla beklediler ama şimdiye kadar bekledikleri olmadı. Ordu giderek Mısır’daki iktidar mücadelesinin merkezine kayıyor ama kesin tavır almamaya özen gösteriyor. Genelkurmay önce Mübarek aleyhtarlarının taleplerinin meşru olduğunu duyuruyor ama ertesi gün, devlet başkanının, parayla tutuldukları anlaşılan bindirilmiş kıtalarının göstericilere saldırmasına seyirci kalıyordu.
Ordunun muğlak tutumunda, Mısır toplumunun aynası olması önemli rol oynuyor. Gerçi Hüsnü Mübarek otuz yıllık iktidarı boyunca silahlı kuvvetlerin kilit noktalarına kendi adamlarını yerleştirmişti. Ama orta ve alt komuta kademeleri halkın bütün kesimlerini yansıtıyor. Bunların arasında liberal demokrat ve Müslüman Kardeşler kadar Hüsnü Mübarek’in sadık taraftarları da var.
ORDUNUN YERİ ÖZEL
Mısır ordusu aynı zamanda halka yakınlığıyla da farklı bir yere sahip. Halk nezdindeki imajının iyi olmasında, 1973 yılındaki Yom Kippur savaşında İsrail karşısında kısmi başarıya ulaşmış olması, güvenliğin garantörü olarak görülmesi ve 1952 yılında Cumhuriyet’in kurulmasına öncülük etmesi önemli rol oynuyor.
Kahire’deki Ortadoğu Etütleri Merkezi’nde çalışan Mısırlı güvenlik uzmanı Muhammed Mücahit el Zeyyat, ordunun her zaman Mısır’ın yol göstericisi olduğunu söylüyor.
Silahlı kuvvetlerin hep Mısır tarihinin güvenlik ve istikrar sembolü olduğunu belirten Mısırlı uzman, ordunun Mısır’ı kraliyetten cumhuriyet rejimine taşımasının halkla arasındaki bağları pekiştirdiğini ifade ediyor.
Mısırlılar, 1977 yılındaki ‘ekmek ayaklanmasında’ ordunun büyük şehirlere girip kaosu sona erdirdiğini de unutmadı. 1986 yılında ayaklanan polislerin turistik bölgeleri yağmalamasına da ordu mani olmuştu. El Zeyyat polisin aksine ordunun Mısır’da hiçbir zaman zorbalık ve baskı aracı olarak görülmediğini belirtiyor. Berlin’deki Bilim ve Siyaset Vakfı’nın Ortadoğu uzmanı Asım el Difravi de aynı görüşü paylaşıyor.
ABD'NİN MANEVRA ALANI VAR
'Ordu halk için çok savaşlar verdiği için halkın ordusu olarak algılanıyor', diyen el Difravi, polis ve emniyetin diğer organlarının aksine baskıcı uygulamalara hiçbir zaman katılmayan ordunun Gizli servis ve devlet güvenlik teşkilatının tutuklama ve işkencelerinde de payı olmadığını, belirtiyor.
Mısır ordusunun muğlak tutumunun, kendi bünyesindeki bölünmelerin önlenmesi açısından önemli olduğunu belirten el Difravi ordunun geleceğin muhtemel senaryolarına hazırlıklı olmak için de çekimser davrandığını belirtiyor. El Difravi, Mısır ordusunun kendi güç ve otoritesine zarar verdirtmek istemediğini ve bu nedenle de, ne açıkça Mübarek’ten yana çıktığını, ne de gelişmelerin mecrası kestirilemediği için muhalefete destek olduğunu, söylüyor.
Mısır ordusunun üzerindeki Amerikan etkisinin boyutları tartışma konusu. Mısır’a yılda 1,3 milyar dolarlık askeri yardım yapan ABD, Mübarek’i iktidardan uzaklaştırması için Mısır ordusunu yönlendirmek ister mi? Bu görüşe katılmayan Mısırlı güvenlik uzmanı el Zeyyat, Amerika’nın bütün bölgede kaybedecek çok şeyi olduğunu vurguluyor.
El Zeyyat, Washington’un askeri yardımı kesmesinin Mısır-İsrail barış anlaşmasının sonu olacağını ve ABD’nin bölgedeki nüfuzunun zayıflayacağını, kaydediyor ve yardımın sürmesinin ABD’nin çıkarına olacağını, sözlerine ekliyor.
05 Şubat 2011