Kurulduğu yıldan(1948) bugüne güvenlik kaygılarını ilk planda tutan ve bu yönde hareket eden İsrail, tam bir güvenlik devleti olarak davranmaya devam ediyor. Geleneksel yaklaşımıyla hareket eden İsrail her geçen gün bölgede daha da yalnızlaşıyor. Her zaman önemli müttefikler bularak bölgedeki yalnızlığından kurtulmaya çalışan İsrail, 2000’li yıllarda uluslararası ve bölgesel alanda yaşanan gelişmeleri iyi okuyamadığından her geçen gün bölgede yalnızlaşmaktadır.
Artık ne dünya eski dünya, ne Ortadoğu eski Ortadoğu ne de Türkiye eski Türkiye’dir. Fakat İsrail hala durumun/değişimin farkında değilmiş gibi davranmakta ve buna bağlı olarak Ortadoğu’da her geçen gün yalnızlaşmaktadır. İsrail’in bölgede yalnızlaştığının en bariz örneği bugüne kadar bölgede en iyi ilişkilere sahip olduğu Türkiye ile ilişkilerinde yaşadığı sorunlardır.
Bölgede Farklı İstikametlere Giden İki Ülke: İsrail ve Türkiye
1990’lı yıllarda birçok sebepten dolayı (ortak tehdit algılamaları, ekonomik-askeri sebep, uluslararası ve bölgesel ortam vb.) iyi ilişkiler kuran İsrail ve Türkiye, 2000’li yılların sonuna doğru özellikle bölgesel politikalarında farklı istikametlerde yol almaya başlamışlardır. Uluslararası ve bölgesel dengelerdeki gelişmeleri de göz önünde bulundurarak dış politika anlayışında değişikliğe giden Türkiye, İsrail’in yalnızlık ve kuşatılmışlık hissinin daha da güçlenmesine ve yeni arayışlara girmesine neden olmaktadır. Türkiye bölgesel politikasını 1990’lı yıllarda olduğu gibi güvenlik temelli yürütmemektedir.
Artık Türkiye’nin dış politika söylem ve yapısı değişmiştir/değişmektedir. Bu bağlamda Türkiye komşularını tehdit olarak değil, işbirliği yapılması gereken ve büyüyen ekonomisi için fırsat olarak görmeye başlamıştır. Son yıllarda komşularla imzalanan anlaşmalar bu yaklaşımın açık göstergesidir. Türkiye başta ulusal güvenliğinin sağlanmasını ve ekonomisinin gelişmesi için Ortadoğu’da istikrar ve barışın olmazsa olmaz koşul olduğunu anlamıştır. Bu uğurda söz konusu bölgedeki gerginlikleri azaltma ve yeni gerginliklerin oluşmaması için yoğun çaba sarf etmektedir. Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu bu çabanın, bölgeden gelen tepkilere bakıldığında karşılıksız kalmadığı anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin takip etmeye başladığı yeni dış politikasından –özellikle Ortadoğu’ya yönelik politikasında– en çok İsrail rahatsızlık duymaktadır. Çünkü artık iki ülkenin bölgesel politikaları taban tabana zıt özellikler taşımaktadır. İsrail geleneksel olarak yürütmekte olduğu tavizsiz, gerginliğe dayanan güvenlik odaklı politikasını sürdürme kararlılığındadır. Türkiye ise yukarıda bahsedildiği üzere sorunsuz, istikrarlı bir Ortadoğu istemektedir ve bu uğurda yoğun çaba harcamaktadır. Çünkü Türkiye yıllardır güvenlik kaygılarıyla hareket etmesine rağmen bölgeden kaynaklanan güvenlik sorunlarını çözememiştir. Bundan dolayı farklı bir bakış açısıyla bölgeye yaklaşan Türkiye, güvenliğinin ve ekonomik gelişmesinin yolunun komşularla iyi ilişkilerden geçtiğini anlamıştır. İşte İsrail’le yaşanan gerginliğin esas sebebi Türkiye’nin yeni bölgesel politika anlayışıdır. Nitekim Türkiye’nin yeni bölgesel politikası Ortadoğu’da özellikle Arap/İslam dünyasında olumlu karşılık buldukça İsrail rahatsızlık duymuş ve Türkiye’den uzaklaşma sürecine girmiştir.
Son yıllara kadar Ortadoğu’da kendisine potansiyel düşman olarak gördüğü devletleri devre dışı bıraktığını düşünen İsrail, bir anda Türkiye’yi de kaybederek hiç beklemediği bir yalnızlık içine sürüklenmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, geleneksel politikasını değiştirmediği sürece bu yalnızlıktan kurtulamayacak gibi gözükmektedir. Mevcut haliyle hiçbir devlet bölgede İsrail’le yan yana hareket etmeyecektir. Çünkü İsrail’le kol kola olan bir devletin Ortadoğu’da özellikle Arap/İslamdünyasında etkili olması beklenemez. Buna en güzel örnek Mısır’ın durumudur. Mısır İsrail’le barış yaptığı için (1979) Arap dünyasından dışlanmıştır ve bugün de İsrail’le iyi ilişkiler içinde olduğundan dolayı da Arap/İslam dünyasında itibar kaybı içindedir. Tam tersi, İsrail’in yaptıkları karşısında sessiz kalmayan Türkiye her fırsatta İsrail’i açıktan eleştirmekten geri durmamaktadır.
Türkiye’nin ortaya koyduğu tavır İsrail’i uluslar arası ve bölgesel alanda tartışılır kılmaktadır. Bölgede bir “barış havzası” oluşturma gayretiyle hareket eden Türkiye Ortadoğu’da etkinlik kazanırken İsrail’den daha da uzaklaşacak gibi gözükmektedir. Tabi ki İsrail’in değişmediğini farz edersek. İsrail içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmak için bir taraftan Türkiye’yi Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetiyle İslamileşmekle/ radikalleşmekle suçlarken, bir taraftan da yeni müttefikler arayışına girmiş gözükmektedir.
İsrail’in Balkan İlgisi
İsrail, Türkiye’yle ilişkilerinde yaşamış olduğu olumsuz gelişmelerden sonra içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmak için yeni arayışlar çerçevesinde Balkan ülkeleriyle yeni ittifak arayışlarına başladı. Bu bağlamda İsrail, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Makedonya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle (GKRY) ilişkilerini geliştirerek yeni ittifaklar tesis etme çabası içindedir. İsrail sözkonusu ülkelerle özellikle askeri ve istihbari ilişkiler kurarak bir taraftan bölgede içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken diğer taraftan da Türkiye’yi çevreleme ve rahatsız etme siyaseti gütmektedir.
İsrail-Yunanistan İlişkileri
İsrail’in Balkanlar’da ilişki kurduğu devletlerin başında Yunanistan gelmektedir. İsrail-Yunanistan ilişkilerinde yaşanan askeri, istihbari ve ekonomik alandaki gelişmeler geçmişle kıyaslandığında oldukça ilginç anlamlar taşımaktadır. Yunanistan kuruluşundan beri İsrail’e karşı en olumsuz tavır takınan Avrupa devleti olmuştur. Hatta 1947 yılında Filistin toprakları üzerinde bir İsrail devleti kurulmasını öngören Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kararına hayır oyu kullanan tek Avrupa ülkesidir. Bunun yanında Yunanistan NATO üyesi olmasına rağmen Filistin ve Arap yanlısı siyasetini Sovyetler Birliği çizgisinde sürdürmüştür. Yunanistan devletinin tutumunun yanında, Ortodoks olan Yunanlılar da Yahudilere ve İsrail’e karşı olumsuz tavır içindedirler. Çünkü Ortodoks olan Yunanlılar, İsa peygamberin Yahudiler tarafından öldürüldüğüne inandıklarından, tarih boyunca Yahudilere karşı olmuşlardır. Yunan halkı bu yaklaşımını İsrail-Filistin savaşının her aşamasında göstermekten geri durmamıştır.
Peki, ne oldu da son dönemde İsrail-Yunanistan yakınlaşması başladı. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımından hareketle İsrail Yunanistan’a yakınlaşmaya başladı. Yunanistan ise son dönemde içine düştüğü ekonomik krizin etkilerini azaltmak için Yahudi sermayesi ve teknolojisine ulaşmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda krizle birlikte iyice azalan bölgesel etkisini artırmayı düşünmektedir. İsrail ise bir taraftan bölgedeki yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken bir taraftan da hava kuvvetlerinin eğimi için geniş alan arama çabasındadır. Basına yansıyan haberlere göre Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu 2010’un Şubat ayında Moskova’daki Puşkin Lokantası’nda İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile bir araya geldi. Bu görüşmeden sonra iki ülke arasında askeri, istihbari ve turizm alanlarında işbirliği ilişkileri güçlenmeye başladı.
Daha çok İsrail’in çabalarıyla gelişen iki ülke arasındaki ilişki her iki ülke içinde beklenen sonucu vermeyecek gibi gözükmektedir. Bir kere İsrail açısından düşünüldüğünde Türkiye’nin yerini ister ekonomik, isterse askeri/stratejik açıdan olsun hiçbir Balkan ülkesi dolduramayacaktır. Bırakalım tek tek Balkan ülkelerini bir tarafa, Balkan ülkelerinin tamamı bile İsrail açısından Türkiye’nin yerini dolduracak potansiyele sahip değiller. Bu durumda, İsrail açısından bakıldığında Türkiye’yi rahatsız etmekten başka elinde bir şey kalmıyor.
Yunanistan açısından bakıldığında İsrail-Yunanistan ilişkisinin gelişmesinin önünde engeller gözükmektedir. Çünkü iki ülkenin ortak çıkarları, ortak düşmanları ve ortak talepleri benzerlik göstermemektedir. Ayrıca, Yunanistan’ın İsrailli yatırımcıları ve iş çevrelerini ülkesine çekebileceği şüphelidir. Fakat İsrail’le askeri/istihbari ilişkilerini geliştirecek Yunanistan Arap/İslam dünyasında itibar kaybedecektir. Bunun yanında İran’la da ilişkilerine şüphe girecektir. Aynı zamanda ekonomik krizle birlikte AB içinde ciddi eleştirilerle karşı karşıya kalan Yunanistan, İsrail’e eleştirel bir bakış açısı olan AB içinde olumsuz karşılanacağı aşikârdır. İsrail’le yakınlaşarak başta Arap/İslam dünyası ve AB olmak üzere( ABD hariç) dış politikada olumsuzluklar yaşayacak olan Yunanistan, Yunanlılar tarafından da eleştirilecektir. Kısaca İsrail ile iyi ilişkiler kurmak Yunanistan’a önemli şeyler kazandırmayıp, aksine çok şey kaybettirecektir. Sözkonusu ilişkiden karlı çıkan ise İsrail olacaktır. Nitekim basına yansıyan haberlere göre, İsrail savunma yetkileri milyarlarca dolarlık en son teknoloji silah satışı için Yunanistanlı yetkililerle görüşmeler yapmaktadırlar.3 İsrail bu satışlarla savunma sanayisini/teknolojisini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Yunanistan bu dönemde silah alımından daha çok yatırıma ihtiyaç duymaktadır. Yunanistan için kazançlı olan İsrail’le ilişkilerini geliştirmek veya İsrail’e piyon olmak değil, Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek iç ve dış sorunları çözüm yoluna koymaktır.
İsrail- Bulgaristan İlişkileri
Son dönemde İsrail’in Balkanlarda ilişkilerini geliştirmek için çaba harcadığı diğer bir ülke Bulgaristan’dır. İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesi, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov arasında gerçekleşen görüşmelerde, Türkiye’deki gelişmelerin önemli bir tehdit olarak değerlendirildiğini iddia etti. Habere göre Bulgaristan Başbakanı Borisov, İsrail Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçakların Bulgaristan topraklarında tatbikat yapmasına onay verdi. Bu çerçevede ilk tatbikatın önümüzdeki aylarda gerçekleştirileceğini bildirdi. Böylece Türkiye’de Anadolu Kartalı tatbikatından çıkarılan İsrail, Bulgaristan topraklarını kendi Hava Kuvvetleri’nin eğitimi için kullanma imkânı elde etmiş oldu. İsrail-Bulgaristan ilişkilerinin gelişmesinde İsrail’in çabaları kadar Bulgaristan Başbakanı Borisov’un da yaklaşımı önem taşımaktadır. Borisov on sekiz yıl sonra İsrail’i ziyaret eden ilk Bulgaristan Başbakanı olmuştur.
Bulgaristan Başbakanı Borisov’un İsrail İstihbarat Şefi Meir Dagan ile Borisov’un bürosunda çekilmiş fotoğrafı yayınlandı. Mossad başkanının Bulgaristan Başbakanı Borisov ile yapmış olduğu görüşme iki ülke arasındaki istihbari işbirliğinin de bir göstergesi olarak yorumlanmaktadır. Haaretz Gazetesi’nde, Barack Refid, İsrail’i bizzat ziyaret eden, Netanyahu ve Dagan ile toplantı yapmayı isteyen ve özellikle de istihbarat ve güvenlik işbirliğiyle eğitim yapması için İsrail uçaklarına hava sahasını açma teklifinde bulunan Bulgaristan Başbakanı Borisov olduğunu yazdı. Borisov’un İsrail’le ilişki kurarken Türkiye’ye karşı tarihi, kültürel ve dini sebepleri göz önüne alarak düşmanca tavrı önemli rol oynamaktadır. Zira Borisov’a göre, Müslümanlar ve Türkler Bulgaristan için tehdit olarak görülmektedir. Bulgaristan ise İsrail’e sunduğu fırsatlar karşılığında, İsrail’in ileri teknoloji alanındaki kapasitesinden faydalanmayı ve bunun yanında İsrailli turistleri Türkiye yerine Bulgaristan’a çekmeyi amaçlamaktadır.
İsrail-Romanya İlişkileri
İsrail’in Balkan ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirdiği diğer bir ülke ise Romanya’dır. İsrail ile Romanya arasında 2004 yılından bu yana askeri alanda gelişmeler yaşanmaktadır. Küçük bir ülke olmasından dolayı stratejik değinliği olmayan İsrail, Romanya ile ilişkilerini geliştirerek Hava Kuvvetleri’nin eğitimini geliştirme çabası içerisindedir.
Nitekim yaz aylarında Romanya’da meydana gelen ve altı İsrailli subayın öldüğü helikopter kazası iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin seyri açısından bir göstergedir. Askeri ilişkilerin yanında söz konusu iki ülke ilişkilerininekonomik bir yönü de mevcuttur. Çeşitli kaynaklara göre, Romanya’daki İsrail yatırımları iki milyar doların üzerine çıkmıştır. Meşrubat, süt ürünleri, hayvancılık, sigortacılık, dünya çapında şirketlerin temsilcilikleri, araba kiralama, mühendislik, gazino işletmeciliği, tarım, bilişim, inşaat gibi alanlarda olmak üzere İsrail yatırımları Romanya’da kendini göstermektedir. Bugün Romanya’da İsrail’e kayıtlı 3.500 kadar şirket faaliyet göstermektedir. Bunun yanında İsraillilerin sahip olduğu ancak üçüncü ülkelerde kayıtlı 2000 kadar şirkette mevcuttur. İsrailliler ticari alandaki bu faaliyetleriyle Romanya ekonomisinde önemli bir yer edinmektedirler. Ticari ilişkilere ilaveten 30 bin kadar İsrail vatandaşının aynı zamanda Romanya vatandaşı olduğu ve bu sayede Avrupa Birliği’nde serbestçe hareket etme imkânına sahiptirler. Ayrıca, yaklaşık 200 bin Romanya vatandaşı da İsrail’de göçmen işçi olarak çalışmaktadır. İsrail söz konusu fırsatları kullanarak Romanya ile ilişkilerini daha ileri bir düzeye taşıma gayreti içerisindedir.
Yukarıda anlatıldığı üzere, İsrail Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya dışında diğer Balkan ülkeleri Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Hırvatistan’la da ilişkileri geliştirme gayreti içersindedir. Balkan ülkelerini İsrail’le işbirliğine sadece ekonomik sebepler itmemektedir. Aynı zamanda tarihi, dini ve kültürel sebepler de İsrail ile Balkan ülkeleri arasındaki ilişkilerin gelişmesinde rol oynamaktadır. Zira söz konusu ülkelerde de İslama ve Türklere bakış açısının olumlu olduğunu söylemek zordur.
Son dönemlerde İsrail, Balkan ülkeleri dışında GKRY ile de ilişkilerini Türkiye’yi rahatsız edecek şekilde ilerletme çabasındadır. Nitekim İsrail’in geçen haftalarda GKRY ile imzaladığı bir anlaşma, Türkiye ile yeni bir gerginliğin yaşanmasına neden oldu. Söz konusu anlaşmayla İsrail ile GKRY Akdeniz’de çıkabilecek petrol ve doğal gaz rezervlerinin kendi aralarında paylaşımını kolaylaştırmayı amaçlamaktadırlar. Bu anlaşma üzerine Türkiye, İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabi Levi’yi dışişlerine çağırarak kınadı. İsrail ise Türkiye’nin söz konusu anlaşmaya karşı çıkma hakkının olmadığını iki ülke arasında yapılan bir anlaşma olduğunu söyleyerek Türkiye’yi işlerine karışmakla suçladı.
Sonuç
İsrail’in Balkan ülkeleriyle ve GKRY ile başta askeri ve istihbari ilişkiler olmak üzere kurmuş olduğu ilişkilere bakıldığında, İsrail’in Türkiye’yi rahatsız edecek her türlü fırsatı değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Fakat kurmuş olduğu söz konu ilişkiler, İsrail açısından Türkiye ile ilişkilerinin yerini tutmayacaktır. İsrail için Türkiye’yi kaybetmek kolay kolay telafi edilecek bir durum değildir. İsrailli psikoterapist Dr. Rodi Friedman’ın dediği gibi sadece Türkiye’nin Ortadoğu’da bir devlet olarak İsrail’i tanıması, İsrail ile ekonomik ve ticari faaliyetlerde bulunması bile başlı başına Türkiye’yi kaybetmemesini gerektirir.
Fakat bugünkü İsrail’i yönetenler bu durumun farkında değilmiş gibi davranmaktadırlar. Kurulduğu günden beri tam bir güvenlik devleti davranışı içinde hareket eden İsrail, sürdürmekte olduğu geleneksel güvenlik ağırlıklı dış politikasıyla artık Türkiye gibi dostlarını da kaybeder hale gelmiştir. Öyle görülmektedir ki İsrail uluslararası ve bölgesel dinamikleri de göz önünde bulundurarak dış politikasında değişikliğe gitmez ise, Türkiye ile ilişkileri düzelmeyecek gibi görünmektedir. 1990’lı yıllarda Türkiye ile İsrail’in güvenlik algılamaları örtüşmekteydi. Bilindiği gibi, İsrail’in dış politikasındaki temel düşüncesi ülkesinin düşmanlarla çevrili olduğu, bu nedenle sürekli kendini savunmak zorunda bırakıldığı noktasından hareket ettiğidir. 2000’li yıllardan önce Türkiye’de İsrail gibi düşünmekteydi. Neredeyse Türkiye dört tarafının düşmanlarla çevrili olduğu düşüncesiyle hareket etmekte ve dış ve savunma politikasını ona göre yapılandırmaktaydı. Aynı bölgede bulunan ve aynı düşünce tarzıyla hareket eden, ortak “düşman” ve “tehditler” paylaşan Türkiye ve İsrail birçok konuda birlikte hareket etmekteydiler. Özellikle 2003’ten sonra uluslararası ve bölgesel dengelerdeki değişimi de göz önünde bulunduran Türkiye, iç politikadaki yaşamış olduğu dönüşümle de birlikte, dış politikasında radikal denebilecek değişikliklere gitti. Türkiye’de ki yeni anlayışa göre artık Türkiye dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülke değil. Nitekim Türkiye’de ki bu yeni yaklaşım basına yansıdığı kadarıyla Milli Güvenlik Siyaset Belgesin de de yerini almış gözükmektedir. İşte bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye-İsrail ilişkilerinin niye kötüye gittiği daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü iki ülke farklı istikametlerde yol almaktadırlar. Yeni Türkiye’yi anlamayan/anlamak istemeyen İsrail, hala Soğuk Savaş mantığıyla hareket ederek Balkan ülkeleri ve GKRY ile başta askeri ve istihbari ilişkiler kurarak Türkiye’yi rahatsız etmeyi/çevrelemeyi ummaktadır.
Fakat, İsrail bu tür davranışlarıyla bulunduğu bölgede yaşadığı “stratejik yalnızlığı” daha da derinleştirecek gibi gözükmektedir. İsrailli yöneticilerin anlamadığı, İsrail’in güvenliği yeni ittifaklarla ve savaşlarla değil, bugüne kadar yaptığı gibi barış görüşmelerini bir “taktik” olarak değil de, ancak samimi şekilde barış yaparak sağlayabilir. İsrailli karar alıcıların savaşa kafa yormaları kadar barışa da kafa yormaları İsrail’in ve Ortadoğu’nun istikrarı ve geleceği açısından önem arz etmektedir. Fakat, İsrail’in mevcut karar alıcılarının/siyasetçilerinin önemli bir kısmının askeri sistemden gelmeleri, diğer bir kısmının ise radikal dini düşünceleri paylaşıyor olmaları, Ortadoğu’nun geleceği hakkında olumlu düşünmeyi zorlaştırmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Gazi Üniversitesi U.İ.B.
28 Ocak 2011