Ekranlar ve köşeler babamızın malı değildir. Kişisel kin, öfke, hırs, ihtiras ve tüm kötücül duygulardan arınıp, nesnel ölçülerle sorunlara yaklaşmamız gerekir. Buna inanırım. Kimseye haksızlık etmek/üzmek istemem. Ancak öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki güzel, neşeli haberler vermek/yazmak hayli güç. Belki kişiler iyi niyetli çabalarla toplumsal barışı sağlamak istiyor, daha yaşanılası bir dünya düşlüyor, ama yaşamın gerçeği bir türlü buna olanak sağlamıyor.
Alevi Çalıştayı ile ilgili salı günkü yazım büyük patırtı kopardı. Şu günlerde CEM TV’nin yayın danışmanlığını yaptığım için oradaki dostlar hassasiyetleriyle ilgili tüm yazıları CEMHABER internet sitesine koyuyorlar. Hal böyle olunca yaralı kitleye doğrudan da ulaşmış oluyorum. Diyeceğim benim için temel insan hakkı sorunu olan bir konu giderek daha da siyasallaşıyor.
ÜZÜNTÜ TELEFONU
Ben yazımın adını “ÇALIŞTAY YAPMAK UTANMAZLIKTIR!” diye koydum. Bu bir tepki, öfke, haksızlığa isyandı. Düşünün Almanya’da Hıristiyanlık üstüne bir çalıştay yapmak kimin aklına gelir? Ya da AİHM kararlarına karşın, temel bir hak olan inanç ve ibadet özgürlüğünü sorgulamak, hangi uygar ülkede tartışılır bir konudur? Buna işaret etmek istedim. Üstelik tüm bu sorunları acayip bir mantık ve dille tartışacaksınız ve kimse size ses etmeyecek, olacak şey mi?
Bu sürecin mimarı ve oturum yönetmeni Sayın Necdet Subaşı yazı üstüne aradı beni. Sesi kırgın ve öfkeliydi. Anlaşılan yazıyı doğrudan üstüne almış ve bunu bir hakaret olarak yorumlamıştı. İlkin şunu belirteyim ben, Sayın Subaşı’ya seviyesiz bir dil kullanmak istemem. İşim kişilerle değil. Hele niyet okuyuculuğu yapmak asla aklımdan geçmez. Bir kişi kendini nasıl tarif ederse, görüşlerini/niyetini nasıl açıklarsa buna inanırım. Necdet Subaşı, kendinin utanmaz olmadığını, iyi niyetli bir ortam içinde toplumsal barışa katkı sağlamak istediğini söyledi ve benim tanımlamamın ölçüsüz, hakaret barındıran türde olduğunu dillendirdi.
Sayın Subaşı’nın algıladığı ve hissettiği türde bir kastım yok. Kendinin UTANMAZ olduğunu, AMACININ KÖTÜ olduğunu düşünmedim! Dolayısıyla incindiyse üzülürüm. Bir kez burada uzlaşalım. Belki de sorun bir kişinin sırtına taşıyamayacağı bir yükün verilmesidir. Hal böyle olunca da iyi düşünülmemiş bir projeyle karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.
NELER KONUŞULDU?
Bu ülkede kapalı kapılar ardında konuşma alışkanlığı var. Toplumun temel sorunlarının, haklarında karar verilecek kişilerden gizlemenin mantığı nedir anlamış değilim! Kuşkusuz akademik tartışmalarda her görüş dile gelmeli ve batılının beyin fırtınası dediği türde toplantılarda aykırı, çizgi dışı, hatta faşistçe, baskıcı, ahlaksızca görüşler de tartışılabilmelidir. Elbet bunu toplumca duymamız gerekmez. Söz konusu olan derin tarihsel bir sorunun irdelenmesiyle ilgili akademik veri elde etmek arzusuysa bu söylediklerim geçerlidir. Yani bilimsel bir çalışma yapacaksanız anlarım bunu.
Oysa ortada böyle bir durum yok. Artık ayyuka çıkmış bir hak gaspından, bir şiddetten söz ediyoruz. Neyi tartışıyorsunuz dostlar? Size insanların inançları, özgürlükleri üstüne fikir yürütme hakkını kim veriyor? Diyelim, bu olgu toplum tarafından anlaşılmamış, önyargılar var. Durum böyleyse, siz temel bir yurttaşlık hakkını tanımayacak mısınız?
MADIMAK MÜZE OLUR VE BİZ ORAYI KORUYAMAYIZ diyorsanız, devletin devletliği nerede kalır?
ZORUNLU DİN DERSLERİ KALKARSA TABANDAN TEPKİ GELİR DİYE KORKUYORSANIZ, o vakit devlet parti devleti olmaz mı? Hani AB’ye girmek niyetindeydiniz?
Örnekler çoğalabilir.
ANLAMAK
Sayın Subaşı’yı anlıyorum. Gayretine karşı bir toplumsal engel konulmasından endişe ediyor. Yalnız ben de kendisine şu sözlerinden dolayı incindiğimi iletirim “Siz bu tür yazılarla Alevi’lerin kahramanlığına soyunuyorsunuz.” türünde bir yaklaşım gösterdi telefonda.
Ben ve benim gibileri TİRİBÜNLERE OYNAYAN kişiler gibi algılamak, haksız ve ayıp bir anlayıştır. Bu hangi gelenekte varsa, onlara sormak gerekir.
ALEVİLERİ ANLAMAK İÇİN ALEVİ OLMAK GEREKMEZ. O tabana yönelik ucuz popülizme gitmeye gereksinimim asla olamaz.
Hadi birbirimizi doğru anlayalım ve gelin ÇALIŞTAY YERİNE HAK MÜCADELESİNİ, TÜM ÖTEKİLER İÇİN BİRLİKTE YAPALIM.
Var mısınız?
Enver Aysever/BirGün
Alevi Çalıştayı ile ilgili salı günkü yazım büyük patırtı kopardı. Şu günlerde CEM TV’nin yayın danışmanlığını yaptığım için oradaki dostlar hassasiyetleriyle ilgili tüm yazıları CEMHABER internet sitesine koyuyorlar. Hal böyle olunca yaralı kitleye doğrudan da ulaşmış oluyorum. Diyeceğim benim için temel insan hakkı sorunu olan bir konu giderek daha da siyasallaşıyor.
ÜZÜNTÜ TELEFONU
Ben yazımın adını “ÇALIŞTAY YAPMAK UTANMAZLIKTIR!” diye koydum. Bu bir tepki, öfke, haksızlığa isyandı. Düşünün Almanya’da Hıristiyanlık üstüne bir çalıştay yapmak kimin aklına gelir? Ya da AİHM kararlarına karşın, temel bir hak olan inanç ve ibadet özgürlüğünü sorgulamak, hangi uygar ülkede tartışılır bir konudur? Buna işaret etmek istedim. Üstelik tüm bu sorunları acayip bir mantık ve dille tartışacaksınız ve kimse size ses etmeyecek, olacak şey mi?
Bu sürecin mimarı ve oturum yönetmeni Sayın Necdet Subaşı yazı üstüne aradı beni. Sesi kırgın ve öfkeliydi. Anlaşılan yazıyı doğrudan üstüne almış ve bunu bir hakaret olarak yorumlamıştı. İlkin şunu belirteyim ben, Sayın Subaşı’ya seviyesiz bir dil kullanmak istemem. İşim kişilerle değil. Hele niyet okuyuculuğu yapmak asla aklımdan geçmez. Bir kişi kendini nasıl tarif ederse, görüşlerini/niyetini nasıl açıklarsa buna inanırım. Necdet Subaşı, kendinin utanmaz olmadığını, iyi niyetli bir ortam içinde toplumsal barışa katkı sağlamak istediğini söyledi ve benim tanımlamamın ölçüsüz, hakaret barındıran türde olduğunu dillendirdi.
Sayın Subaşı’nın algıladığı ve hissettiği türde bir kastım yok. Kendinin UTANMAZ olduğunu, AMACININ KÖTÜ olduğunu düşünmedim! Dolayısıyla incindiyse üzülürüm. Bir kez burada uzlaşalım. Belki de sorun bir kişinin sırtına taşıyamayacağı bir yükün verilmesidir. Hal böyle olunca da iyi düşünülmemiş bir projeyle karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.
NELER KONUŞULDU?
Bu ülkede kapalı kapılar ardında konuşma alışkanlığı var. Toplumun temel sorunlarının, haklarında karar verilecek kişilerden gizlemenin mantığı nedir anlamış değilim! Kuşkusuz akademik tartışmalarda her görüş dile gelmeli ve batılının beyin fırtınası dediği türde toplantılarda aykırı, çizgi dışı, hatta faşistçe, baskıcı, ahlaksızca görüşler de tartışılabilmelidir. Elbet bunu toplumca duymamız gerekmez. Söz konusu olan derin tarihsel bir sorunun irdelenmesiyle ilgili akademik veri elde etmek arzusuysa bu söylediklerim geçerlidir. Yani bilimsel bir çalışma yapacaksanız anlarım bunu.
Oysa ortada böyle bir durum yok. Artık ayyuka çıkmış bir hak gaspından, bir şiddetten söz ediyoruz. Neyi tartışıyorsunuz dostlar? Size insanların inançları, özgürlükleri üstüne fikir yürütme hakkını kim veriyor? Diyelim, bu olgu toplum tarafından anlaşılmamış, önyargılar var. Durum böyleyse, siz temel bir yurttaşlık hakkını tanımayacak mısınız?
MADIMAK MÜZE OLUR VE BİZ ORAYI KORUYAMAYIZ diyorsanız, devletin devletliği nerede kalır?
ZORUNLU DİN DERSLERİ KALKARSA TABANDAN TEPKİ GELİR DİYE KORKUYORSANIZ, o vakit devlet parti devleti olmaz mı? Hani AB’ye girmek niyetindeydiniz?
Örnekler çoğalabilir.
ANLAMAK
Sayın Subaşı’yı anlıyorum. Gayretine karşı bir toplumsal engel konulmasından endişe ediyor. Yalnız ben de kendisine şu sözlerinden dolayı incindiğimi iletirim “Siz bu tür yazılarla Alevi’lerin kahramanlığına soyunuyorsunuz.” türünde bir yaklaşım gösterdi telefonda.
Ben ve benim gibileri TİRİBÜNLERE OYNAYAN kişiler gibi algılamak, haksız ve ayıp bir anlayıştır. Bu hangi gelenekte varsa, onlara sormak gerekir.
ALEVİLERİ ANLAMAK İÇİN ALEVİ OLMAK GEREKMEZ. O tabana yönelik ucuz popülizme gitmeye gereksinimim asla olamaz.
Hadi birbirimizi doğru anlayalım ve gelin ÇALIŞTAY YERİNE HAK MÜCADELESİNİ, TÜM ÖTEKİLER İÇİN BİRLİKTE YAPALIM.
Var mısınız?
Enver Aysever/BirGün