Türkiye’de yayımlanan haftalık Şalom gazetesi yazarı Haymi Behar, İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde kaleme aldığı “Balayı Sona Erdi” başlıklı makalesinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde acilen güven inşasına gidilmesini öneriyor.
Balayı Sona Erdi
Türkiye-İsrail bağları güven inşası ölçüleri derhal tamamlanmadığı sürece tehlikede…
Türkiye-İsrail balayı sona erdi. 90’lardan son zamanlara değin, ekonomik ve askeri ilişkiler gelişirken İsrailliler Türkiye’ye toplanırdı.
Oysa bugün; Türkiye’nin, İsrail’in Gazze’ye saldırısı üzerine yaptığı sert eleştirileri müteakiben, öfkeli İsrailliler Türkiye’ye rezervasyon yaptırılmış seyahatlerin yüzde 70’inden fazlasını iptal ettiler.
Her halükarda İsrail karşıtı duygu ve düşünceler ifade eden işaretlerin teşhir edildiği birçok Türk dükkânında kendilerini çok hoş karşılanmış hissetmeyeceklerdi.
İsrail’in Dökme Kurşun operasyonu Türkiye’den eşine rastlanmamış genişlikte bir eleştiri dalgasını tetikledi.
Sivil ölümlerinin çetin resimleriyle birleşen, Gazze’de acı çeken Müslüman kardeşlerle dayanışma; kalabalıkları sokaklarda toplu protestolara yöneltti; ama işamlar, İsrail’in “oransız güç kullanımında” durmadı.
Hatta; kalabalıklar “İsrail’e ölüm, kahrolsun Siyonistler” diye sürekli tekrarlayıp dururken gösteriler sıklıkla anti-Semitist bir tona dönerek neredeyse her şehirde düzenlendi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Yahudi vatandaşlarına kimsenin onlara zarar vermeye cüret edemeyeceğini garanti etti. Fakat protestocular tarafından kullanılan söylemde Hamas pozisyonlarına destek yalnızca arttı ve nefret konuşmalarında doruğa ulaştı.
Son yıllarda, Türkiye’de anti-Semitizm benzersiz seviyelere ulaştı. PEW anket merkezi geçtiğimiz günlerde; geleneksel hoşgörülü Anadolu kültüründe Yahudilere karşı düşmanlığın yükselişi üzerine sarsıcı sonuçlar yayımladı.
Araştırmaya göre, Türklerin yüzde 76’sı Yahudilere karşı olumsuz görüşler besliyor ve onların komşuları olmak istemiyor. 2004’te, yüzde 49’u bu görüşü ifade etmişti.
Giderek güçlenen İslami medyanın İsrail’i eleştirisi sıklıkla Yahudileri bütünüyle tek bir halde sayarak “kan içen vampirler” olarak şeytanlaştırdı.
Hükümet yanlısı medya, Gazze operasyonunu soykırım ve insanlığa karşı bir suç addetti. Söz konusu medya kuruluşları, aynı sıralarda, Sudan’ın başkan vekili Türkiye’yi ziyaret ettiğinde sessiz kalmışlardı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Yahudilere karşı ırkçı jargonu suçlarken hızlıydı. Buna rağmen, Kayseri’de, cumhurbaşkanının memleketinde bile, bir okul öğretmeni şehir merkezinde, etrafındakilere adı çıkmış Nazi lideri hakkındaki hayalini anlatarak Adolf Hitler’in hatırası onuruna lokum dağıttı.
Bu da yetmezmiş gibi, bu öğretmene karşı hiçbir yasal tepki verilmedi, işte devletin nefret konuşmasına karşı gösterdiği eylemsizliğin belirtisi.
Gerçek bir çaba gerekli
Türkiye ve İsrail, bölgedeki iki Amerikan müttefiki, Sovyet tehdidinin yokluğundaki Soğuk Savaş sonrası dönemde ivedi yakınlaşmanın tadını çıkarmışlardı.
Bu süreç, iki ülkeyi etkin bir biçimde “medeniyetler çatışmasının” farklı taraflarına yerleştiren 11 Eylül’de sona erdi. Bugün, Türkiye sosyal muhafazakârlığa, İsrail de nasyonalist sağa daha çok yaslanırken; soru işaretleri ülkeler arasındaki özel ilişkilerin geleceğini az çok belirliyor.
Ortadoğu’daki sosyal muhafazakârlık medeniyetleri din temelli ayırıyor. Bernard Levis’in sıklıkla işaret ettiği gibi, İsrail-Filistin çatışmasının Müslüman algısı esasen dini bir algıdır.
Türk kamuoyu, İsrail-Filistin çatışmasına gittikçe bu ışıkta bakıyor. Yahudilere karşı düşmanlık o kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır ki, bir Türk hükümetinin bir gün İsrail’le diplomatik bağlarını kesmeye karar vermesi durumunda halktan büyük destek alacaktır.
Güven inşası adımları derhal atılmadığı sürece, İsrail ve Filistin arasındaki her yeni kavga raundu Türk İsrail ilişkilerinin daha da gerilemesine sebep olacaktır.
İlişkilere verilen hasarı gidermek için gerçek bir çaba gerekli. İlk iş olarak, her iki ülkenin de sert halk eleştirisini sınırlandırması gerekiyor.
Türkiye; İsrail’in, Filistinlilerin geçimine katkıda bulunacak barış sürecini geliştirecek muhtelif ekonomi projelerini ikmal etmedeki gönülsüzlüğüyle büyük hayal kırıklığına uğramıştır.
İsrail’in Erez Endüstriyel Bölgesi’ni ve “Barış hastaneleri” projelerini ikmal ederek Türkiye’yi daha çok angaje etmesi gerekiyor.
Müştereken üzerinde anlaşılmış iki plan da, İsrail’in ayak sürümesi yüzünden geniş olarak gerçekleştirilmedi. Eğer ABD Başkanı Barack Obama dikkatli davranarak iki ülkenin ilişkilerinin bozulmasını istemezse, böyle projelerin bitişini seyredebilmek için iyi bir iş yapmış olacaktır.
Bu arada, Türk hükümetinin anti-Semitizmi açıkça suçlama taahhüdü cesaret vericidir. Bununla birlikte, Türkiye’nin, yalnızca İsrail’e karşı değil, geneldeki bütün Yahudi insanlara karşı nefreti körükleyen yerel medyanın gittikçe büyüyen nefret konuşmalarına karşı yasal tepkiyi güçlendirmesi gerekmektedir.
Haymi Behar, Türk-Yahudi haftalık Shalom’daki bir köşe yazarı ve dış haberler editörüdür.
YDH
07 Mart 2009