Rey el-Yevm Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdülbari Atvan, Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’dan yaptığı istifa açıklamasını değerlendirerek; “Arabistan’ın Saad Hariri üzerinden ortaya koyduğu seçenekler nedir? Neden Hasan Nasrallah geçtiğimiz pazar günü yaptığı açıklamada Lübnanlıları sükunete çağırdı?” sorularına cevap aradı.
Lübnanlıların Geleceğe Dair Korku Ve Endişeleri
Saad Hariri’nin beklenmedik bir şekilde Lübnan Başbakanlığından istifası Lübnan halkında endişe ve korkuya sebep olurken, Lübnanlılar ülkelerine yönelik yeni bir savaşın başlatıldığını düşünmekteler. Peki bu savaş ateşinin fitilini kim ateşleyecek? Olası bir savaşın neticeleri ne olabilir?
Tüm bu sorular Lübnan halkında ileriye dönük endişe ve korkulara sebep olurken Hasan Nasrallah, Lübnanlıları sakinleştirmek ve endişelerini azaltmak için geçtiğimiz pazar günü halkın karşısına çıktı.
Seyyid Hasan Nasrallah’tan önce açıklama yapan Lübnan Merkez Bankası Müdürü Riyaz Sellame, Lübnan lirasının değer kaybetmediğini ve endişelerin yersiz olduğunu belirtti.
Seyyid Hasan Nasrallah Arabistan’ın Lübnan’a Yönelik Askeri Planına İşaret Etti
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında Suudi Arabistan’ın kendi içinde yaşadığı siyasi krizlere işaret ederek, şehzadelerin tutuklandığını, eski ve yeni birçok bakanın yolsuzluk ile suçlandığını belirtti. Nasrallah Lübnan’a yönelik askeri bir müdahalenin Arabistan için mantıksız olacağını ifade ederek; “Böylesi bir müdahale ihtimali karşısında da endişe duyulmamalıdır. Çünkü Suudi Arabistan’ın Lübnan ile ortak sınırı bulunmamakta ve tek seçeneği işgal altındaki Filistin topraklarını kullanabilmektir. Ve İsrail rejimi kendi çıkarları dışında ve Amerika’nın desteği olmadan Suudi Arabistan istedi diyerek böyle bir savaşa hiçbir zaman girmez” ifadelerini kullandı.
Buradaki önemli diğer nokta ise İsrail rejiminin Saad Hariri’nin istifasını desteklemesi ve bunu Hizbullah ile mücadelede kullanmak isteyeceğine dair analizlerin de yapılmasıdır. İsrail rejimi bu konuda Suudileri ve Amerika’yı doğrudan veya dolaylı olarak destekleyebilir. Unutulmamalıdır ki Suudi Arabistan 2006 yılında açık bir şekilde Tel Aviv’in Lübnan’a saldırmasını istemiştir.
Saad Hariri İçin İki Zor Seçenek
Amerika’nın aldığı karar doğrultusunda Suudi Arabistan tarafından istifaya mecbur bırakılan Hariri’nin istifa ve hapis dışında başka bir seçeneği bulunmamaktaydı.
Hariri’nin aynı zamanda Suudi Arabistan vatandaşı olduğu da düşünüldüğünde Muhammed bin Selman’ın izni olmadan Lübnan’a dönmesi de zor bir ihtimal olarak görülmekte. Saad Hariri’nin konumu Al-i Suud gözünde hali hazırda tutuklu olan Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları Bakanı Prens Miteb bin Abdullah veya 26 miyar dolar servetiyle Suudilerin en zengin şehzadesi olan Velid bin Tela’dan kan bağı olarak daha yukarıda değil.
Hariri’nin Arabistan’da Yargılanma İhtimali
Suudi Arabistan rejimi ve Hariri arasındaki görünmeyen siyasi sorunlar düşünüldüğünde istifaya mecbur bırakılan Saad Hariri’nin Arabistan’da yolsuzluk suçlaması ile yargılanma ihtimali çok uzak görülmemekte.
Lübnan hali hazırda birçok cephede savaş tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ekonomi, güvenlik, askeri ve psikolojik alanlarda savaş tehdidi altında olan Lübnan’da Hasan Nasrallah, hiçbir kesim için faydası olmayacağını düşündüğü bu tehditlere halkın endişelerini azaltmak ve sağduyuyu hakim kılmak için konuşmasında yer vermemiştir.
Mısır Hangi Cephede Yer Alacak?
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Lübnan’da Hizbullah veya İran’a yönelik 3. bir savaşın başlaması halinde Mısır hangi cephede yer alacak?
Bu soruya resmi ve kesin bir cevap vermemiz zor. Çünkü Mısır birçok kez yaptığı açıklamalarda ordusunu sınır ötesine göndermeyeceğini vurgulamıştı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfetah el Sisi, BAE ve Suudi Arabistan’ın tüm baskılarına rağmen Yemen’e asker göndermeye karşı çıkmış ve Mısır ordusunun ülke çıkarlarını ve güvenliğini sağlamakla görevli olduğunu vurgulamıştır.
Lübnan’da İran ve Hizbullah’a yönelik bir savaşın başlaması Mısır’ın çıkarına olmayacaktır. Bu durum Katar kuşatması ve Katar’a yönelik her türlü askeri müdahaleden ayrı bir yer tutmaktadır ve bölgesel koşullar birbirinden tamamen farklıdır. Çünkü Katar krizinde Mısır, Suudi Arabistan’ın müttefikleri arasında yer alıyordu.