08 Mart 2017
Netanyahu söz konusu röportajında İsrail rejiminin Mısır ile ilişkileri düzeltmeye sıcak baktığını, aynı şekilde Ürdün’e yönelikte olumlu adımlar atıldığını ifade ederken Suud rejimi ile ilgili birçok soruyu cevapsız bırakması işgalci İsrail rejimi ve Suudi Arabistan ilişkilerini ayrı değerlendirmemize neden olmaktadır. Netanyahu Suud rejimi ile ilişkilere dair soruya doğrudan cevap vermek yerine bölgede İran karşısında yeni ittifakların oluştuğunu belirterek “Bu ittifak her ne olursa olsun bölgede varlığını sürdürmektedir” ifadesini kullanması Suud rejimi ve Siyonist İsrail arasındaki ilişki şeklini bizlere göstermektedir.
Netanyahu 2016 yılında CNN kanalına yaptığı bir açıklamada Siyonist İsrail rejimi için bölgede iki temel tehdit olduğunu (yani İran ve IŞİD) belirterek “Suudi Arabistan İsrail’e yönelik bu tehditleri çok iyi anlamaktadır. Ve bu nedenle bir düşmana değil ittifaka ihtiyacımız var” ifadelerini kullanmıştı.
Jerusalem Post gazetesi 27 Şubat tarihli haberinde Siyonist İsrail rejiminin İstihbarat Başkanı “İsrail Kates” in açıklamalarına yer vermiş ve Kates “Eğer Amerika bölgede daha etkin bir rol üstlenmek ve bölgeyi tekrar idare etmek istiyor ise İsrail ve Suudi Arabistan ilişkileri büyük bir öneme sahip olacaktır. Bölgedeki tek hedef İran’ın etkinliğinin zayıflatılması ve hatta tamamen bölgede devre dışı bırakılmasıdır” açıklamasını yaptı.
Bölgedeki tüm bu gelişmelere rağmen, bölgede etkin olan Pakistan ve İran gibi ülkeler Suudi Arabistan gibi ülkelerin İsrail rejimi ile geliştirdikleri ilişki şekline ve hedeflerine, kendi basın ve medya organlarında sık sık yer vermektedirler. Bu konuda yapılan tüm değerlendirme ve analizler göstermektedir ki işgalci İsrail rejiminin Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun dile getirdiği bölgesel ittifak sadece henüz ham olan ve gelişmemiş bir “Arap Nato” birliğidir. Ve özellikle bu konuda İsrail rejimi büyük bir umutsuzluğa kapılmış durumdadır.
Abrulrahman el Raşit geçtiğimiz aylarda el Arabiye kanalına yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan, Katar ve Körfez ülkelerinin İran aleyhine işbirliği yapabileceklerini belirterek; “Bir önceki Amerika Başkanı Obama döneminde uygulanan dış politikada ki etkisiz ABD rolünü ve oluşan boşluğu İran doldurarak büyük bir güç elde etti.
Bugün Batı Asya’daki ülkelerin sınırlarını çizen ve bölge halkının tüm hukukunu görmezden gelen Batı Emperyalizmi 1914 yılında açığa çıkan sorun ve ihtilaflar nedeniyle büyük bir savaşın fitilini ateşlemiş oldu. Ve uzun yıllar yaşanan soğuk savaş döneminde NATO gibi uluslararası ittifaklar meydana getirildi. 1955 yılında ise Türkiye, Irak, Pakistan ve İran arasında Bağdat antlaşması hayata geçirildi. Ve bugün Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, Körfez İşbirliği Örgütü ve Suudi Arabistan liderliğinde bazı ittifak ve örgütler faaliyet yürütmektedirler. Bu kurumların kendi içerisinde çok karışık kuralları ve örgütlenme biçimleri bulunmaktadır ancak bölgede yaşanan gelişmelere yönelik uygulamalardan elde edilen tecrübe ile söz konusu kurumların herhangi bir etkisi olmadığını görmekteyiz.
Bunula birlikte bölge ülkeleri ardı ardına şok etkisi yaratan birçok dalgalanma ile karşı karşıya kalmıştır. Ürdün ve Mısır İsrail rejimi ile barış antlaşması yaptı. Bölgede İran, İsrail rejiminin en güçlü müttefiki iken yaşan İslam İnkılabı ile İsrail rejiminin en büyük düşmanına dönüştü. Mısır, Irak ve Libya kralları yok olurken bölgede güçlü bir milliyetçi ve sosyalist ekol meydanlara indi. Ve kısa zamanda da sahada etkinliklerini kaybettiler. Lübnan gibi seküler bir ülkede direnişin kaynağı olan Hizbullah gibi bir hareket ortaya çıktı.
Filistinliler özellikle Lübnan ve Ürdün gibi ülkelerde örgütlenemeye başlamış ve Gazze’de Hamas gibi bir direniş hareketi daha çok kendisini gösterir olmuştur. Tüm bu yaşanan tarihi gelişmelerle birlikte bizler son yıllarda özellikle Arap dünyası içerisinde Suud rejiminin başını çektiği ve Mısır, Katar ve Ürdün gibi ülkelerinde yer aldığı bir tür yapay Ehli Sünnet ittifakı oluşturularak Suriye, Irak ve Yemen’de Şii İran aleyhinde kullanılmaya çalışılmıştır. Ancak böylesi tehlikeli ve mezhepçi ittifakın bölgede amacına ulaşamadığını görmekteyiz.