Seyyid Hasan Nasrallah, söz konusu görüşmede Lübnan'daki siyasi duruma ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
"Bağımsız örgütler parlamentoya girerek Michael Avn'ı cumhurbaşkanı seçmek isterlerse, biz müttefiklerimizle birlikte buna anlayış gösterebiliriz. Bugün iki adayın varlığı 8 Mart için bir fırsat oluşturmuştur ve bizler Süleyman Ferenciye'nin adaylığını iptal ederek bu fırsatı kaçırmamalıyız.
Bu ayın 28'inde yapılacak parlamento oturumunda cumhurbaşkanının seçileceği sözü verilmiştir. Henüz bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değildir ancak bu konular önümüzdeki günlerde belli olacaktır. Lübnan hükümeti düşmemelidir. Hükümetin tekrar faaliyete başlaması ve müttefiklerimizin isteklerinin anlaşılması için ülke içinde müzakereler yapması gerekir.
Lübnanlılar ülkedeki güvenliğin ve istikrarın bozulmasına tahammül etmemektedirler. Bu nedenle bizler tek seçeneğimiz olan ülkenin güvenliği ve istikrarı için çalışmalıyız."
Nasrallah sözlerinin devamında Hizbullah güçlerinin Suriye'deki varlığına ilişkin şunları söyledi: "Biz Suriye'yi hepimizin varlığı için koruyoruz ve bunu herkes biliyor. Bugüne kadar elde edilen başarılar çok büyüktür. Biz var olan tehlikeyi uzaklaştırdık ancak henüz iş tamamlanmamıştır. Özellikle de tekfirci grupların hala Katar, Türkiye, Arabistan, Amerika ve Fransa tarafından aynı şekilde desteklendiği dikkate alınırsa.
Teröristler geçtiğimiz Ramazan ayında Dahiye'de emniyeti bozmaya yönelik adımlar atmaya çalıştılar ancak başaramadılar. Onlar hala da çalışmaya devam ediyorlar ancak inşallah bir kez daha yenilgiye uğrayacaklar. Tekfirci örgütlerin saldırı tehdidi Lübnan'ın birçok bölgesinden uzaklaştırılmıştır. Tekfirci örgütlerin silahlı grupları ülkenin Batısındaki dağlık bölgede kuşatıldı. Bu gruplara karşı yapılan operasyonlarla ilgili birçok görüşme yapıldı ancak bunun sonucunda diğer bölgelere öncelik verildi.
Nasrallah, Suriye'deki mevcut durumun çözümüne ilişkin olarak da şu değerlendirmelerde bulundu: "Ufukta hiçbir siyasi çözüm görünmüyor. Mevcut durum, özellikle de Amerika ile Rusya arasındaki anlaşmazlığın ve güvensizliğin artmasının ardından daha da karmaşık hale geldi. Suriye'de silahlı ılımlı muhalif diye bir şey yoktur, onlar ya IŞİD üyesidir ya da El-Nusra. Bu gruplandırmayla Suriye neredeyse Irak'ın durumuna düşürecekti. Ancak İran'ın doğrudan müdahalesi ve Ayetullah Sistani'nin cihat fetvası buna engel oldu.
Şuanda IŞİD'in faaliyetlerinin Irak'ta son bulması konusunda büyük ümitler vardır ancak güvenlik operasyonları tehlikesi aynı şekilde devam etmektedir. Bugün bölge çok önemli bir durumdadır. Arabistan çatışmaları çok ciddi boyuta taşımış ve daima Amerika ve İngiltere ile birlikte bu çatışmalara mezhebi bir boyut kazandırmaya çalışıyor. Ancak bu çatışmalar siyasidir ve siyasi kalacaktır."
Seyyid Hasan Nasrallah açıklamalarının devamında, 25 Ağustos'ta Çeçenistan'ın Gervezni bölgesinde düzenlenen Dünya Müslüman Âlimleri konferansının Suudi Arabistan rejimini ve Vahabiyyeti İslamın tahripçisi olarak tanımlamasına ilişkin olarak da şunları söyledi:
"Mevcut çatışmalar, Ehl-i Sünnet ile olan bir çatışma değildir. Bu çatışmalar dünyanın kapılarını açmış olduğu ve Amerika ile İngiltere'nin yardımıyla cami ve üniversiteler açan Vahabilik zihniyetine karşıdır. Vahabilik İsrail'den daha kötüdür özellikle de İslam ve tarihle ilgisi olan şeyleri ve diğer insanları yok etme peşindedir. Bu proje 2011 yılında başladı ve konu Sünni-Şii meselesi değildir. Casusluk bürolarının bu işte parmağı olduğu çok açıktır. Bizler bu tehdide, ilk fırsatta kuşatma altına alma ve darbe vurmaya çalışmalıyız.
Nasrallah sözlerinin devamında İngiliz Şiiliğinin, Vahabilik ve Siyonizm'den daha tehlikeli olduğunu belirterek şunları söyledi: "Televizyon kanallarına çıkarak dini mezhebi söylemlerle konuşan kişiler casusluk bürolarının ajanlarıdır ve bunların hedefi mezhepleri tahrip etmektir.Bunları destekleyenler de korkak uşaklardır ve bunların destekçileri de bu komploya ortaktır."
Nasrallah sözlerinin sonunda İsrail'le ticaret yapan tacirlere ilişkin olarak şu ifadeleri kullandı: "Bu tacirler İsrail'in 2006 haziran ayında Lübnan'daki savaşta aldığı yenilgiden bu yana aynı şekilde ticaretlerine devam ediyorlar. Düşman Lübnan'a saldırmak için her fırsatı kullanıyor. Şu anki durum uygun bir fırsattır. Çünkü Araplar tarafından İsrail'e gerekli mali destek sağlanmaktadır ve tekfirci düşman da onların hizmetindedir. Ancak bu tacirlerin varlığına rağmen İsrail yine de savaşı kazanıp kazanamayacağından emin olamıyor."