Türkiye Cumhuriyeti İran Büyükelçisi Rıza Hakan Tekin, Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi sonrası Tesnim Haber Ajansını ziyaret ederek Tesnim Haber Ajansı muhabirlerinin sorularını yanıtladı.
İran dahil olmak üzere diğer ülkelerin darbeye yönelik ilk tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran’ın göstermiş olduğu tutumundan memnuniyet duyduk. Darbe girişimi gecesi Dışişleri Bakanı Sayın Zarif, bizim Dışişleri Bakanımızla telefon trafiğine başlamıştı, daha sonra Sayın Ruhani’nin, Laricani’nin ve diğer devlet yetkilileri açıklamalarıyla, İran Devleti bizim yanımızda yer almıştır. Tabi bazı farklı yorumlarda yapılmıştır. Bazı basın organları, Cuma imamlarının yorumları olmuştur. Darbeyle alakalı olmayan konularla bağlantı kurulmuştur. Mesele bölge politikaları sonucu bu darbe oldu diye ama bizce bu yanlış bir değerlendirmedir. Bizim için önemli olan devlet yetkililerinin; Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkanı’nın yaptıkları açıklamalardır. Diğer devletlerin tepkilerine bakacak olursak; özellikle batılı ülkelerin tutumu açıkçası bizi şaşırtmıştır. İlk saatlerde daha temkinli davranmışlardır hemen destek vermemişlerdir ve sonrasında da darbede meydana gelen darbecilerin kanlı eylemlerini eleştirmek yerine, onlar üzerinde durmak yerine bu darbeciler yönelik başlatılan hukuki süreci eleştirmeye başlamışlardır ki bu gerçekten bizim için çok şaşırtıcı olmuştur ve tepkimizi de koyuyoruz. Amerika’nın tutumunu ayrı bir yere koymak lazım çünkü darbenin lideri Fetullah Gülen bilindiği gibi 99 yılından buyana Amerika’da yaşamaktadır ve biz zaten son iki yıldır Fetullah Gülen ile ilgili Amerika’ya girişimlerde bulunuyoruz. Şimdi darbe bağlantısı ile alakasını kanıtlayan belgelerle Amerika’dan Fetullah Gülenin iadesini tekrar isteyeceğiz. Bu konuda Amerika’nın takınacağı tutum bizim için çok büyük önem taşıyor. Eğer Amerika böylesine kanlı bir darbe girişiminde bulunan bir kişiyi Türkiye’ye iade etmekten kaçınırsa, O’nu; kollamaya, korumaya kalkışırsa şüphesiz bu Amerika ile ilişkilerimizi etkileyecektir. Bölgedeki diğer ülkelerini tutumu ile ilgilide bazı yorumlar yapılmıştır mesela; Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi… Suudi Arabistan Kralı da Katar Kralı da ertesi gün Cumhurbaşkanımızı arayıp desteklerini belirtmişlerdir. Bu konuda da farklı yorumlar değerlendirmeler vardır birçok spekülasyon vardır hatta Suudi Arabistan’ın arakasında olduğuna dair iddialar vardır. Bunlara biz itibar etmiyoruz, belgelenmeyen bir iddia bizim için geçerli değildir ama A ya da B ülkesi bizim için fark etmez, bölge ya da bölge dışından ülkelerin darbecilerle ilişkileri belgelenirse tabi ki bizim o ülkelerle ilişkilerimizi etkiler. Mısır’ın tutumu enteresandır burada, biliyorsunuz darbe sonrası güvenlik konseyinde darbe girişiminin kınanması yönünde bir girişim olmuştur bu Mısır’ın vetosuyla karşılaştı, bu aslında bizi çok şaşırtmadı çünkü darbeci bir hükümet var Mısır’da, darbeci bir hükumetin diğer darbecilerin yanında yer alması çokta şaşırılacak bir durum değildir.
Darbe girişimi ardından AB tarafından, bu darbe girişimi kınansa da bazı AB makamlarının ifadeleri olmuştur ve Türkiye bu ifadeleri Türkiye’nin içişlerine müdahale olarak değerlendirmiştir. Özellikle AB makamları bu olayların Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini etkileyebileceğini veya tamamen bu sürecin sona ereceği konusunda ifadeleri olmuştur. Önceden de Türkiye tarafından AB üyeliği konusunda bazı belirlemeler olmuştur, Sayın Erdoğan AB üyeliği ile ilgili referanduma başvurulabileceğini açıklamıştır. Şimdi AB üyeliği ve bu olayların AB üyeliği üzerindeki etkisini ne kadar ciddidir siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB demokrasi fikri üzerine oluşturulmuş bir kurumdur ve parlamentoda halk iradesinin en yüksek olduğu bir iradedir. AB üyeleri ve yetkileri darbecilerden çok, 240’tan fazla vatandaşımızı vahşice katleden darbecileri ve parlamentoyu bombalamış kişileri eleştireceğine bu adi girişimi gerçekleştirilen kişilere karşı başlatılan soruşturma süreci üzerine odaklanmıştır. Türkiye kadar AB’nin bekletme odasında bekletilen hiçbir ülke yoktur. Avrupalı dostlarımız Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine ilişkin her defasında yeni bir bahane üretmektedirler. Bu önyargılı görüşe sahip olanlarda bu darbe girişimini kendileri için bir fırsat olarak görmüşlerdir. AB yetkililerinin inandırıcılığı zaten epey azalmıştı bizim nezdimizde, bu darbe girişimiyle daha da zarar gördü. Aslında Türk halkının, AB’ye üyelik konusunda eski heyecanı kalmamıştır. Bizim kalkınmamız ve gelişmemiz için AB’ye ihtiyacımız da kalmamıştır ama AB’ye tam üyelik hedefimiz devam etmektedir. Fakat AB’li dostlarımız bizi istemezse o zaman başka bir yol çizeriz.
AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusundaki yeni engellerinden birisi idam konusunun gündeme gelmesi ile bağlıdır. Sayın Recep Tayip Erdoğan, bunun demokrasiye bağlı olduğunu söyledi, halk isterse biz halkın isteğinin karşısında direnemeyiz. Halkın isteği demokrasi ilkelerine göre yürütülecektir. Şimdi burada bir soru vücuda geliyor, eğer idam cezası kanunu gelirse şimdi FETÖ’ye bağlı olan darbe girişiminde bulunan kişilerle birlikte daha önce terörist başı Abdullah Öcalan’ın da idam edilmesi konusu karşısında Türkiye devletinin tutumu nasıl olacak? Bir diğer soru ise Türk devletinin Kürt sorunu karşısında olan durumudur. Son günlerde görüldü ki Sayın Cumhurbaşkanı parti liderlerini saraya davet etti ama Demirtaş davet edilmedi, Demirtaş da buna itirazlarını bildirdi. 1 yıldır Güneydoğu’da savaş hali yaşanıyor ve her gün şehit haberleri geliyor. Kürt sorunun devamı nasıl olacaktır, bu darbe girişiminin Kürt sorununa etkisi nasıl olacaktır?
Türkiye bir hukuk devletidir ve demokrasi sistemidir yani halkın iradesinin parlamentoda yansıması sistemidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği de odur. Yani halk isterse ve halkın seçtiği milletvekilleri bunu parlamentoda onaylarsa herkes buna saygı gözetmelidir. Bu hala fikir aşamasındadır düşünceler belirtiliyor, henüz olayın sıcaklığı var, çok vahşi sahneler yaşandı basına yansıyan videolardan gördünüz, silahsız sivillerin tanklarla öldürülmesi o tabi insanlarda bir tepki yarattı bu olayı gerçekleştirenlere, arkasında olanlara en ağır cezayı idam cezasını verelim isteği oluştu. Onun için bu konunun nasıl sonuçlanacağını şimdiden kestirmek zordur ama başta da söylediğim gibi Türkiye bir hukuk devletidir. Hukukun temel kanunlarından birsi de kanunsuz suç ve ceza olmaz ve yeni cezalarda geriye yürümez. Bunu bize üniversitedeyken hukuk dersleri okurken bize öğretmişlerdi. Dolayısıyla diyelim yarın parlamentoda bir karar alınsa o idam kararı yarından itibaren geçerli olur. Abdullah Öcalan açısından bu konu bir yenilik getirmez, bu işi yapanlar ve bundan sonra yapacaklar için geçerli olur bu ceza. Konunun bu yönü bu açıdan da tartışmaları etkileyebilir yani o zaman denilecektir ki bu adamları idam edemeyeceksek o zaman idam cezasını hiç koymayalım denilebilir bu sadece bir fikir.
Abdullah Öcalan’la ilgili bu söylediğiniz tamam ama biz defalarca Türkiye’de kapatılan dosyaların yeniden açıldığını gördük. Mesela FETÖ’nün açtığı Tevhit Selam meselesini gördük yani 30 yıl bundan önce kapanmış bir dosya yeniden açıldı. Bir de darbeciler konusunda hala karar çıkarılmadı. Onların işlemleri hala yargıda yürütülüyor bu nedenle bunların hakkında karar verilmeden bu karar çıkartılırsa bunlar hakkında idam uygulanabilir.
Benim bahsettiğim bir ceza mevzuatta değilken siz o fiili cezalandıramazsınız, suç haline getiremezsiniz, geriye yürümez yani. Eski dosyaların açılması başka.
Yani Öcalan’ın dosyası yeniden açılabilir mi?
Eğer yeni bir unsur çıkarsa yargılama tekrarlanabilir. Bütün mahkumiyetler için geçerlidir. Demek istediğim 1395 yılında bir kanun çıkartılır şu suçun cezası idamdır denirse, o 1395 yılında geçerlidir. Bakalım göreceğiz.
Her musibet bir hayır doğurur ya! Bu darbe girişimi Türkiye’de birlik beraberliği güçlendirmiştir. Yani HDP dahi bütün partiler darbe girişimi gecesinde ortak bir payede buluşmuşlar darbecileri çok sert kınamışlardır.
Dediğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirdiği toplantıya HDP liderlerini çağırmamıştır. Bu tutum HDP’nin diğer bir terör örgütü olan PKK’ya karşı net bir tavır takınmamasından kaynaklamaktadır. Umuyoruz ki HDP’de PKK ile arasına bir mesafe koyar ve böylece Türkiye’nin milli birliği tekemmül eder. Sayın Başbakanımızda HDP’yi dışlamadıklarını ima eden açıklamalarda bulunmuşlardır.
Ben bu konuyu çok uzatmak istemiyorum ama HDP PKK’dan dolayı saraya davet edilmiyorsa bundan önce PKK ile olan vasıtası nedeniyle kullanılmış ve böylece kendisine bir meşrutiyet bulmuştur. Bu konuyu özel bir oturumda ele alabiliriz. FETÖ; Devlet kadrolarına, Polis teşkilatlarına ve hatta Askeri kadrolara çok büyük bir şekilde sızmıştır. Bu son günlerde darbecilere yönelik başlatılan; gözaltına alınmalar, tutuklamalar bunların ne kadar büyük bir hastalık gibi devlette oluştuklarını göstermektedir. Şimdi bu şekildeki bir örgütün siyasi ayağının olmamasını düşünmemek pek uygun değildir ve bunu göz önüne alırsak Sayın Erdoğan’ın bundan önce söylediği; bunlar bizi aldattılar ve devlette varlar hatta şunu bile söyleyebiliriz ki iktidar partisinin içinde bile varlar. Şimdi FETÖ’nün siyasi kolunun karşısında hangi tutumlar sergilenecek? AKP’nin içinde FETÖ üyesi kişiler varsa bunlara nasıl davranılacak? CHP ve MHP’nin içinde özellikle MHP’nin içinde büyük sorunlar yaşandı. Hatta bu sorunların kaynağının FETÖ olduğu söylendi bu konudaki görüşünüz ne?
Bu çok güzel bir soru. FETÖ’nün doğasını ortaya koymak için çok iyi bir imkan sağlıyor. Çünkü FETÖ ve onun arkasındaki düşünce yapısı eğer normal bir şekilde davransaydı, ne yapardı? İktidara talipseniz siyasete girerdi. Siyasi parti kurar; kendi görüşleriniz, halka anlatmaya çalışır, oy almaya çalışırsınız. Bunlar öyle yapmak yerine, daha küçüklükten 15-18 yaşlarında çocuklara kanca takıp beyinlerini yıkayıp devlet kurumlarına yerleştirmeye başlamışlardır. Başta devletin en önemli kurumları olmak üzere; Adalet teşkilatı, emniyet teşkilatı, silahlı kuvvetler gibi kurumlara sızmaya başlamışlar ve tabi bazı siyasi partilere de sızdıkları anlaşılıyor. Sadece muhafazakar partilere değil, çünkü bu dini bir hareketin lideri bir din adamı, ana muhalefet, sol parti olan CHP’nin içine dahi sızdıklarına dair iddia var. Devletin içine sızmaların temizlenmesi için hukuki süreç başlamıştır. Adalet ve emniyet teşkilatımız bu yönde çaba sarf etmektedir. Siyasi partilerde tabi kendi içlerinde temizlik yapacaklardır. Bunlar ortaya çıkarılıp ayıklandıktan sonra Türkiye bir daha böyle bir belayla karşı karşıya kalmamak için gerekli tüm önlemleri alacaktır.
İran makamlarının, darbe girişiminin ilk saatlerinden Türkiye devletinin ve halkının yanında yer aldıkları görüşlerinden memnuniyet duyduğunuzu bildirdiniz ancak; bazı gayri resmi görüşlere eleştirileriniz vardı. Örneğin Cuma imamlarının görüşlerinden rahatsız olduklarını belirttiniz. Aynı şekilde Türkiye’de de bazı gayri resmi şahsiyetler veya iktidar partisine yakın gazeteler İran aleyhine suçlamalarda bulunuyorlar. Örneğin İran tarafından, Türkiye’deki özle durumdan dolayı, tur düzenlemelerine yasak getirildikten sonra Türkiye Otelciler Birliğinin Başkanı İran aleyhinde çok sert ifadeleri oldu ve hatta İran bundan dolayı yargılanmalıdır diye bir ifadesi olmuştur. Hatta bazı basın organları konuyu o kadar ilerletmişlerdir ki darbe girişimi ardında İran’ın parmağı var diye yayınlarda bulunuyorlar ve belki bu ifadelerin eleştirisinin yeri çok boş bulunuyor kimse bunları eleştirmedi.
Otelciler Birliği Başkanı’nın ifadesini ilk defa duyuyorum, bu ifadeyi araştıracağım. Darbenin arkasında İran bulunuyor diyenin akıl sağlığından şüphe etmek gerekir. Biz bunları ciddiye almıyoruz. Biz eleştiriden yüksünmüyoruz. Her şey eleştirilebileceği gibi Türkiye’nin politikaları da eleştirilebilir. Önemli olan eleştirinin yapıcı olması, maksatlı olmaması ve somut gerçeklere dayandırılması hayal unsuru olmamasıdır. Türkiye’de çok sesli bir ortam var medya öyle, basın öyle isteyen istediğini söylüyor ama kimlerin ciddiye alınacağını kimlerin kale bile alınmayacağını herkes biliyor aynı şey İran içinde geçerlidir. Cuma imamları bizim için çok önemli bir mesele, halkın fikirlerinin oluşturulmasında önemli bir görev oynuyorlar. Bizim rahatsızlığımız ondan kaynaklanıyor. Yani darbeyle hiç ilgisi olmayan konularla bu darbe girişiminin bağlantısını kurmak, çok objektif kriterlere dayanmadan değerlendirmede bulunmak açıkçası bizi üzdü. İki ülkede marjinal gruplar düşmanca görüşler savunabilir. Bizim için önemli olan bu iki devletin ötesinde bu iki halkın arasındaki yakınlığa zarar verecek davranışlardan kaçınılmasıdır. Bunun için her iki ülkede; alimlerin, kanaat önderlerinin ve medyanın üzerine büyük bir sorumluluk düştüğüne inanıyoruz. Son yıllarda bölgede olan bazı görüş ayrılıklarımız yüzyıllardır süren dostluğumuzu zedelememesini temenni ediyoruz. Bölgede yaşanan sorunlar ilelebet kalmayacak. Suriye’de sorun hallolacak ve istikrar gelecektir. Halklarımızı bu şeklide düşmanca görüşlere itersek bu daha kalıcı sorunlar yaratır. Bazı yanlış anlamalar varsa bunları gidermek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Rusya’ya ait uçağın düşürülmesi FETÖ’ye bağlı askerler tarafından yapıldığı söylenilmektedir. Böyle bir durum varsa; Sayın Erdoğan Türkiye ve Rusya ilişkilerinin bu kadar zarar görmesine rağmen neden zamanında bu girişimi ciddi bir şeklide savundu? Hatta darbe girişimi öncesinde bazı basın organlarında FETÖ’ye bağlı askerlerin bu uçağın düşürülmesinde parmağı olduğu açıklanmıştı, fakat zamanına bu Türkiye hükumeti tarafından ciddiye alınmamıştı bu konudaki görüşünüz nedir?
Darbe girişimi sonrası bu iddialar da ortaya atılmaya başlayınca incelendi. Hatta yanlış bilmiyorsam basına yansıyan haberlerde bu iki pilotta gözaltına alındı. Henüz sonuçlanmış bir karar yoktur. Pilotlar masumda olabilir ama FETÖ’nün talimatıyla bu işi yapmış olabilir bunu adalet bize gösterecek. O zaman veriler incelendiğinde Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği gözlenmiştir. Bu olay öncesinde de Rus uçakları hava sahamızı ihlal ettikleri için Türkiye Hükümeti de angajman kuralları çerçevesinde ihlal yapan uyarılmış ve kurallar doğrultusunda cevap verilmiştir. Tabi öyle bir terör örgütüyle karşı karşıyayız ki belki verilerle bile oynamış olabilirler. Bilemiyoruz! Şunu vurgulamak lazım Türkiye bu olaydan sonra soğukkanlı davranmıştır olayı tırmandırmak istememiş ve Rusya’ya hep elini uzatmıştır. O zaman bu girişimlerimiz Rusya’dan karşılık bulmamıştır. Fakat darbe girişimi öncesi Cumhurbaşkanımızın Rus meslektaşına yazdığı bir mektupla bu sorunun aşılması yönünde büyük bir adım atılmıştır ve darbe sonrasında da Rusya’nın izlediği tutum ilişkilerimizin ilerlemesinde önemli bir rol oynamıştır. Cumhurbaşkanımız 9 Ağustos’ta San Petersburg’da bir görüşme gerçekleştirecek ve muhtemelen girişimden sonraki ilk ziyareti olacak buda bu açıdan önem arz etmektedir. Bir şeye dikkat çekmek istiyorum Sayın Ruhani bu darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanımızı aradığında, Sayın Cumhurbaşkanımızı İran’ın tutumuna teşekkürlerini sunduktan sonra kendisine şöyle bir ifade de bulunmuştur. Türkiye, İran ve Rusya birlikte bölgemizdeki sorunları çözmeliyiz demiştir. İnşallah önümüzdeki günlerde bu yönde somut sonuçlar da görmek istiyoruz.