Hüseyin'in (a.s) ehlibeyti kolları bağlı olarak Yezid'in tertiplediği meclise götürüldü. Kolları bağlı olarak Yezid'in karşısına çıkarılan Ali b. Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Yezid, seni Allah'a ant veriyorum, eğer Resulullah (s.a.a) bizi bu hâlde görse sence ne yapar?"
Bunun üzerine Ehlibeyt'in kollarındaki ipler çözüldü.
İmam Hüseyin'in (a.s) kesik başı Yezid'in önünde bir yere koyuldu. Kadınlar, o mukaddes başı görmemek için arkada bir yer seçip oturdular.
Ali b. Hüseyin Zeynelabidin (a.s) de, Zeyneb (s.a) de Hüseyin'in (a.s) başını gördüler. Zeyneb (s.a) bu durum karşısında her iki eliyle yakasından yapışıp kalpleri sarsan hazin bir sesle şöyle dedi:
"Ey Hüseyin, ey Resulullah'ın habibi, ey Mekke ve Mina oğlu, ey Kadınların Hanım Efendisi Fatime Zehra'nın oğlu, ey Mustafa kızının oğlu!"
Olayı anlatan şahıs şöyle devam eder:
"Zeyneb (s.a) orada olanların tümünü ağlattı ve Yezid de susmuştu artık. Bu arada Yezid'in evinde bulunan Haşimoğulları'ndan bir kadın Hüseyin (a.s) için ağlıyor ve şöyle diyordu:
"Ey habibim, ey Ehlibeyt'imin efendisi, ey Muhammed (s.a.a) evladı, ey kumların ve yetimlerin baharı ve ey zinazade oğulları tarafından öldürülen!"
Onu duyan herkes ağladı. Yezid bir çubuk istedi ve onunla İmam Hüseyin'in (a.s) dudak ve dişlerine vurmaya başladı.
Ebu Burze-i Eslemî yerinde duramadı ve Yezid'e hitaben dedi:
"Yazıklar olsun sana Yezid! Fatıma'nın (s.a) oğlu Hüseyin'e (a.s) çukubla mı vuruyorsun? Oysa ki, ben Resulullah'ın (s.a.a), Hüseyin ve kardeşi Hasan'ın (a.s) dişlerini öperek 'Siz ikiniz cennet gençlerinin efendilerisiniz. Allah sizi öldürenleri öldürsün, lanet etsin ve cehenneme atsın. Ne de kötü bir yerdir orası!' dediğini duymuş ve görmüş biriyim."
Yezid buna öfkelenerek onu meclisten dışarı çıkarmalarını emretti ve sonra da İbn-i Zebarî'nin şiirini okumaya başladı:
Keşke Bedir Savaşı'nda öldürülen kabilemin büyükleri olsalardı da,
Hazrec kabilesinin, kılıçlarımızın inmesiyle nasıl inlediğini görselerdi.
Görselerdi de bunun sevinciyle çığlık atarak "Ey Yezid, ellerin kırılmasın!" deselerdi!
Biz Haşimoğulları büyüklerini öldürerek, Bedir Savaşı'nın yerine hesap ettik.
Ahmed'in yaptıklarından ötürü, onun oğullarından intikam almazsam Hindifoğulları'ndan değilim!
Zeyneb'in (a.s) Konuşması
Ali (a.s) kızı Zeyneb (s.a) bunu duyunca, yerinden kalktı. Allah'a hamd-u senâ ve Resul'üne (s.a.a) salat ettikten sonra şu ayeti okudu:
Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. (Rûm, 10)
Ve şöyle devam etti:
"Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki bundan ötürü çok övünür ve sevinirsin? Dünyanı abat ettiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu sevinirsin?
Yavaş ol, yavaş! Allah'ın, "O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı
sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir
azab vardır." buyurduğunu unuttun mu yoksa?"
"Ey azat edilenlerin (Mekke'nin fethi sonrasında) oğlu, kendi kadın ve cariyelerini perde ardında tutup Resulullah'ın (s.a.a) kızlarını da yüzü açık ve örtüsüz olarak düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konağın sakinlerine göstermen, yabancıya ve aşinaya, alçaklara ve şerefli insanlara, bu himayesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir? Soylu ve asil insanların ciğerini ağzına alıp sonra dışarı atan ve şehitlerin kanıyla beslenen birinden nasıl merhamet beklenebilir?
Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan kimse, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın?
Şimdi de sanki bu yaptığıyla günah işlememiş gibi mest ve mağrur bir hâlde cennet gençlerinin efendisi Hüseyin b. Ali'nin (a.s) dişlerine çukubla vuruyor ve pervasızca, 'Bedir Savaşı'nda ölen büyüklerim keşke burada olsalardı da bu durumu görmekle çığlıklar atarak, 'Ellerin dert görmesin ey Yezid!' deselerdi.' diyorsun. Niye bu sözü demeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen Muhammed (s.a.a) evlatlarının kanına buladın elini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttaliboğulları'nı katlettin. Fakat bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin oluşturdun. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kabilenin yaşlılarını sesliyorsun. Çok geçmeden sen de onlara katılacak ve 'Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lâl olsaydı da bunları demeseydim!' diyeceksin."
"Ey güçlü Allah'ım, bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde yak onları!"
"Yezid! Bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek; Peygamber (s.a.a) evlatlarının kanını akıtmak ve Ehlibeyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' sanmayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar."
Allah'ın hükmedici, Muhammed'in (s.a.a) davacı ve Cebrail'in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasından ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacak ve kimin daha bedbaht olduğunu bilecekler. Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin; ama mevcut durum, seninle konuşmayı mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmek ise benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Gözler ağlamakta ve sineler de gam ateşiyle yanmakta. Ah, Allah ordusunun şeytan ordusu eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız ellerinden damlamakta ve etlerimiz ise ağızlarında çiğnenmekte. O arı ve pak bedenler yer üstünde kalmıştır. Çöl kurtları sırayla onları ziyaret
etmekteler."
"Ey Yezid, bugünkü zaferini ganimet biliyor isen, yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin o gün geldiğinde bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına haksızlık et-mez! Biz de şikâyetimizi O'na yöneltiyoruz. O'dur bizim sığınağımız.
Ey Yezid, kendi işinle meşgul ol ve istediğin şekilde düzen kurmak için çalış! Ne yaparsan yap, Allah'a andolsun ki adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve bizim işimizi bitiremiyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın âlil, yaşayacağın günler az ve kâlildir. "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!" diye seslendiğinde gaybî münadi, o gün bu topluluğun da dağılacaktır. Allah'a hamdolsun ki, başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah'tan istiyoruz ki nimetini şehitlerimize tamamlasın, mükâfatlarını artırsın ve bizleri de onlar için salih haleflerden kılsın. Çünkü O, bağışlayan ve şefkatlidir.
Allah bize yeter, ne de güzel vekildir O!"
Yezid bu konuşmayı dinledikten sonra, "İnleyenlerin inleyişi ne de güzeldir ve musibete düşen kadınlar için ölmek ne de kolaydır!" dedi ve sonra da esirlere ne yapılması gerektiği konusunda Şam'ın büyükleriyle danıştı.
Onlar esirlerin öldürülmesini istedi, fakat Nüman b. Beşir şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) esirlere karşı nasıl davranıyor idiyse, sen de öyle davran!"
Bu sırada Şam ehlinden olan biri İmam Hüseyin'in (a.s) kızı Fatıma'ya baktı ve dedi: "Ey müminlerin emiri, bu cariyeyi bana hediye et!"
Fatıma, halası Zeyneb'e (s.a) bakarak, "Halacığım, babamı öldürdüler ve şimdi de cariye yapmak istiyorlar!" dedi. Hz. Zeyneb (s.a) şöyle dedi: "Bu fasık, bir şey yapamaz!"
Şamlı, Yezid'e sordu:
– Kimdir bu kız?
Yezid dedi:
– Hüseyin kızı Fatıma'dır ve o kadın da Ali b. Ebu Talib kızı Zeyneb'dir (s.a).
Şamlı:
– Ey Yezid, Allah sana lanet etsin! Peygamber (s.a.a) evlatlarını öldürüp Ehlibeyt'ini de nasıl esir edersin? And olsun Allah'a, ben, Rum esirleri sanmıştım bunları.
Yezid:
– Andolsun, seni de onların yanına göndereceğim! dedi ve adamı öldürttü.
Yezid, bir hatip çağırarak minbere çıkmasını, Hüseyin'e (a.s) ve babasına (a.s) hakaret etmesini emretti. Hatip minbere çıkarak Müminler Emiri Ali (a.s) ve şehit Hüseyin'i (a.s) kötülemeye, Muaviye ve Yezid'i de övmeye başladı.
Ali b. Hüseyin Zeynelabidin (a.s) haykırarak dedi:
"Ey hatip, yazıklar olsun sana! Mahlukun rızasını kazanmak için Allah'ı gazaplandırdın. Ateş içinde yerini hazırladın."
Müminler Emiri Ali'nin (a.s) vasfında ne de güzel demiştir İbn-i Sinan-ı Haffacî: Minberler üzerinde alenen nasıl küfredersiniz Ali'ye? Oysa minberler de onun kılıcıyla kurulmuştur!
Aynı gün Yezid, Ali b. Hüseyin'in (a.s) üç isteğini yerine getireceğine dair söz verdi ve sonra da Ehlibeyt'i, tavanı olmayan bir eve yerleştirilmesini istedi. Bu evde Ehlibeyt'in yüzleri şişti ve yara bere içinde kaldı. Orada kaldıkları sürece İmam Hüseyin'e (a.s) matem tuttu ve ağladılar. Sakine (s.a) şöyle diyor:
"Dımışk'taki dördüncü günümüzde bir rüya gördüm. Gördüğü rüyayı uzun uzadıya anlattıktan sonra şöyle devam etti:
Tahtırevanda oturmuş bir kadın gördüm, elleri başındaydı. "Bu kadın kimdir?" diye sordum. "Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma (s.a) ve babanın annesidir o." dediler. "Andolsun, bize yapılan zulümleri gidip anlatacağım." dedim ve koşarak gidip yetiştim ona. Karşısında durdum, hem ağlıyor, hem de anlatıyordum: "Anacığım! Andolsun Allah'a, bizim hakkımızı inkâr ettiler, topluluğumuzu dağıttılar ve hürmetimizi ayak altına aldılar. Anacığım! And olsun Allah'a, babamız Hüseyin'i (a.s) öldürdüler."
Dedi: "Sakine! Dur, anlatma artık! Çünkü kalbimin damarını parçaladın. Bu, baban Hüseyin'in (a.s) gömleğidir. Allah'ın huzuruna çıkıncaya kadar yanımdan ayırmayacağım onu."
İbn-i Lahia, Muhammed b. Abdurrahman'dan şöyle rivayet eder:
Re'su'l Calut beni görüp dedi:
And olsun Allah'a, ben Hz. Davud'un (a.s) yetmişinci torunuyum ve Museviler beni gördüklerinde tazim ederler. Siz ise Peygamberinizle (s.a.a) oğlu arasında sadece bir baba olmasına rağmen onun oğullarını katlettiniz.
23 Kasım 2014