Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın…”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Birbirinizle ilgiyi kesmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.”2
Kıymetli Kardeşlerim!
Muharrem, Efendimiz (s.a.s)’in “hürmete şayan bir ay”3 diye nitelediği, sayısız lütuf ve hikmetlerle dolu kutlu bir aydır. Muharrem ayı aynı zamanda hüzün ve ibret ayıdır; bizlere, ciğerlerimizi dağlayan Kerbela’yı hatırlatır. Kerbelâ, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in “cennet gençlerinin efendileri”sözüyle taltif ettiği, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın iki ciğerparesinden biri, ümmetin gözbebeği olan Hz. Hüseyin efendimizin ve yetmişten fazla müminin şehit edildiği yerdir…
Değerli Kardeşlerim!
Asırlardır yüreklerimizi sızlatan bu elim hâdise, Efendimizi ve O'nun Ehl-i Beyti'ni seven başta milletimiz olmak üzere bütün müminleri derinden yaralamış, kalpleri incitmiştir. Kültürü, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir.
Kerbelada Hz.Hüseyin efendimiz ve onunla şahadet şerbetini içen tüm şehitlerimiz yeryüzündeki tüm müminlerin gönüllerine ebediyete kadar taht kurmuş ve insanlık tarihine onurla şerefle kalın harflerle tarihe yazılmışlardır. İmam Hüseyin’i ve hicret yolcularını katlatanlar, İslam’ın nurunu söndürmeye çalışanlarda insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmişlerdir.
Nitekim Şair, ümmetin bu ortak hüznüne şu dizelerinde tercüman olmuştur:
“Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya
Cibril var haber ver, Sultân-ı enbiyâya…”
Hz. Hüseyin Efendimiz ve can arkadaşları, bu acı hâdisedeki asil duruşları ve doğruluk adına adalet adına fazilet adına ve samimi yürüyüşleri ile sonsuza dek müminlerin gönüllerinde taht kurmuşlardır.
Onlara bu zulmü reva görenler ise Müslümanların ortak vicdanında ebediyen mahkûm olmuşlardır.
Aziz Kardeşlerim!
Bizler bu olayın üzüntüsünü yaşarken, aynı acıların bir daha yaşanmaması için; Muharrem’i doğru okuyup anlamaya, müspet sonuçlar çıkararak ibret almaya ve yüce Rabbimizin; “Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider...”5 emrine uygun hareket etmeye her zamankinden daha çok muhtacız. Bugün Kerbelâ olayında Müslümanlar olarak hepimize düşen vazife, onu doğru okumak, doğru anlamak, günümüz ve de yarınımız adına dersler çıkarmaktır. Kerbelâ’yı anlamanın yolu Hz. Hüseyin’i doğru anlamak ve Hüseyin”ce yaşamaktan geçer. Bugün bize düşen, böylesi müessif bir hâdiseyi kin, nefret, ayrılık-gayrılığa değil; birlik-beraberlik, sevgi, saygı, muhabbet ve hoşgörüye dönüştürmektir. Kerbelâ üzerinden bir ayrılık-gayrılık oluşturmak müminler topluluğuna yakışmayacağı gibi Efendimizin gözbebeği Hz. Hüseyin’in ruhaniyetini de incitecektir. Kerbela sadece belli bir inanç veya gurubun değil bütün insanlık aleminin ortak acısıdır ortak derslerin çıkarılması gereken bir tarihtir.
Ancak üzülerek şahit oluyoruz ki son yıllarda yaşanan olaylar mezhebi, meşrebi ne olursa olsun ümmetin, Kerbelâ’yı, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını hala doğru okumadığını, doğru anlamadığını ortaya koyuyor. Onun içindir ki bugün etrafımızda nice Kerbelâlar yaşanıyor. Savaş, terör ve zulümden dolayı milyonlarca insan yerinden, yurdundan, evinden barkından, hayatından oluyor. Çocuklar umutlarını, hayallerini, geleceklerini yitiriyor. Nice mazlum, masum, mağdur kardeşimizin hayat hakkı her gün Hüseyin Efendimiz gibi Kerbelâ çöllerinde gasp ediliyor.
Kardeşlerim!
Yüreklerimizi dağlayan yeni Kerbelâların yaşanmaması için ortak bir dile, ortak bir akla ihtiyacımız var. Yüreklerimizi birleştirmeye, gönül kapılarımızı birbirimize samimiyetle açmaya ihtiyacımız var. İşte bu yüzden Muharrem, bizim için ortak bir hüzün mevsimi olduğu kadar adaleti, hikmeti, merhameti, kardeşliği, dostluğu hatırlatan hak-hakikat ve ibret sofrası da olmalıdır. Muharremi hak, adalet, rahmet, merhamet, müsamaha ve şefkat duygularının yeniden ihyası, Müslümanların muhabbet, kardeşlik ve beraberlik duygularının güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz. Geçmişin acılarını bize yeniden yaşatmak, gönüllerde bir kez daha kapanmaz yaralar açmak, ortak değerlerimizi ayrılığa, kin ve nefrete dönüştürmek isteyenlere tek yürek halinde gereken cevabı vermeliyiz. Muharrem, paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin simgesi olmalıdır.
Kardeşlerim!
Bu vesileyle Efendimiz (s.a.s)’in torunu, cennet gençlerinin efendisi, şehitlerin serdarı, ser-çeşmesi Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri başta olmak üzere hak, hakikat, hürriyet, adalet, ahlâk, fazilet, izzet ve şeref için can veren bütün şehitlerimizi rahmet, minnet, şükran, saygı ve tazim ile yâd ediyoruz.
Ehl-i Beyt-i Mustafa’nın muhabbetinin her daim yüreklerimizde bâki kalmasını, onlardan bize tevârüs eden insanî ve ahlakî erdemlerin zihin ve gönül dünyamızı tezyin etmesini Rabbimizden diliyoruz.
Geçmişte yaşadığımız keder ve acıların, yeni üzüntülere sebebiyet vermemesini; aksine bizleri birbirimize sevgi ve muhabbetle bağlamasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyoruz. T.C Diyanet işleri başkanlığımızın Türkiye genelinde ve Avrupa ve Asya’daki tüm camilerinde imam Hüseyin gönüllüleri olarak 31.10.2014 Cuma hutbesinde ortak hüzün ve muharrem ayı adı altına bu duyguları paylaşan bir konunun işlendiğini bilgilerinize sunar.Şu anda Karaman Ermenek’te maden ocağında mahsur kalan kardeşlerimizin sağ salim kurtulmalarını Yüce Rabbimizden temenni ediyoruz, salonu dolduran binlerce imam Hüseyin efendimiz gönüllüleri siz değerli kardeşlerimi enderin sevgi ve muhabbetlerimle selamlarken, Hepinizi Allaha emanet ederim.
Dip Notlar:
1 Âl-i İmrân, 3/105. 2 Tirmizi, Birr ve Sıla, 243 Müslim, Sıyâm, 203. 4İbn Mâce, Sunne, 11/4.5 Enfâl,8/46