İran'da 1979'da zafere erişen İslam inkılâbına kadar sultasını sürdüren devrik Şah rejimi dönemi, gerçekte Amerika ve Siyonist İsrail rejimi için altın sayfalar olarak nitelendirilmektedir. Zira, İran'da her ne kadar sözde bağımsız bir yönetim olduğu iddia edilmişse de gerçekte Amerika ve Siyonist İsrail'den binlerce askeri müşavirin İran'ı yönettiği bilinen bir gerçekti. Bunun yanı sıra Şah rejimi sadece bir kukla rejimi olmanın dışında, Amerika ve Siyonist İsrail gibi uluslar arası emperyalizm ve siyonizmin hizmetinde olmaktan başka bir iş yapmamaktaydı.
İran'ın ilerlemesi ve kalkınması için kayda değer hiçbir çaba gösterilmezken ve de önemli projelerin gerçekleşmesine bizzat İran üzerinde sultasını kuran Amerika izin vermezken, ama İran askeri alanda ağzına kadar silahla doldurulmuş ve İran'ın petrol ihracatından elde ettiği geliri bizzat ABD ile batılı silah firmalarının çarklarının dönmesi için harcanmaktaydı. Bundan dolayı, Amerika ve ırkçı İsrail için İran, adeta kendilerinin arka bahçesiydi. Çünkü, Amerika ve uluslar arası Siyonizm, Şah rejimini askeri açıdan güzlendirmek suretiyle İran'ı, bölgede kendi üsleri haline dönüştürmüşlerdir.
Bu arada Amerika'nın İran üzerindeki sultası o kadar bariz bir şekilde kendini göstermekteydi ki, bizzat adını Amerika'dan alan 1965'lerde Ak devrim adı altında mümin İran halkının İslami inanç ve kültürünün bozulması için sözde devrim ama tamamen İslam düşmanlığını içeren siyasetler uygulamaya konmuş ve bunun üzerine daha önceden de Şah rejiminin dikta siyasetlerine karşı derinden kaynayan İslam inkılâbı ve halk kıyamı imam Humeyni'nin liderliğinde kendini göstermiştir.
Elbette, 1979'dan önce de yani 1965'lerde ve sonraki yıllarda da, Şah rejiminin Müslüman halkın inanç ve kültürünü hedef alan ve İran'ı batılılaştırma bu doğrultuda ahlaksızlaştırma dâhil, sosyal hayatın bütün yönlerini etkisi altına alacak olan şeytani siyasetlere karşı gösterilen tepkiler ve protesto yürüyüşlerinde on binlerce Müslüman şehit olmuş, İran'ın devrik şahının destekçisi batılı devletler ve onlara bağlı medya ise İran'da olanları adeta olmamış gibi dünyaya vermeyip İran'ın güllük gülistanlık olarak göstermişlerdir. Fakat rahmetli imam Humeyni'nin liderliğindeki İslam inkılâbı hareketi her ne kadar 1979'da zafere ulaştıysa da bundan önce imam Humeyni, Türkiye, Irak ve Fransa'yı da kapsayan 15 yıla yakın bir sürgün hayatı yaşamıştır. Zira, Şah rejimi rahmetli Humeyni'nin İran genelindeki nüfuzu ve halkın ona duyduğu sevgi selini gördüğünden en iyi çare olarak onu sürgün etmekte bulmuştur. Çünkü, idam etmenin de yolunu aramış fakat muhtemel tepkileri de dikkate alarak idam yerine sürgün edilmesi şıkkını tercih etmiştir.
İran'da Şah rejiminin askeri açıdan en güçlü olduğunun varsayıldığı ve hiçbir zaman kanları akıtılan binlerce şehidin yolunun sürdürüleceğini tasavvur dahi etmeyen Şah rejimi ve bu rejimin hamileri, artık kendileri için güvenli bir yer olarak görmekteydiler. Fakat, Şah rejiminin uluslar arası Siyonizm ve emperyalizmin uşaklığını daha da ileriye götürmesi ve İran halkının ülkenin ilerlemeyip ihraç edilen petrol gelirlerinin İsrail, Amerika ve diğer ülkelerden silah alımına harcanması öte yandan Şah'ın bölge ülkelerine de Amerika'nın temsilcisiymiş gibi askeri açıdan tutum sergilemesi kuşkusuz Amerika ve emperyalistlerin istedikleri bir hedefin gerçekleşmesine neden olmuştu. Askeri açıdan güçlü bir İran gözükse de halkının desteğini alamayan bir rejim, zindanlara binlerce insani siyasi suçlu iddiasıyla atarak en küçük eleştiride bulunanları bile susturmaktaydı.
Fakat, Şah rejiminin ve sahiplerinin hesabını yapmadığı bir durum vardı ki, o da Allah yolunda canları veren şehitlerin yolunun daha güçlü bir şekilde kendini göstermesi gerçeğiydi. Bundan dolayıdır ki, Şah rejiminin İran halkına yönelik zulmüne ulemanın tepki göstermesi ve bunun da başını rahmetli imam Humeyni'nin üstlenmesiyle gerçekleşen İslam inkılâbı hareketi tamamen ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve dininin korunması amacıyla yola çıkmıştır. Binlerce şehidin kanı boşa gitmemiş, böyle bir günde İslam inkılâbı harekete zafere kavuşmuş, zalim Şah da, ülkeden kaçtıktan sonra kendisinin maşa olarak kullanıldığını anlamış ama iş işten çoktan geçmiştir. Bundan dolayı, İran halkı o zaman nasıl rahmetli imam Humeyni'ye milyonluk kitleler halinde destek verdiyse bugün de İslam inkılâbı zafer yıldönümünde geçmiş yıllarda olduğu gibi yine kadını, erkeği, yaşlısı, çocuğuyla düzenlenen yürüyüşlere katılarak İslam inkılâbı ve İslam Cumhuriyetinin sahibinin İran milleti olduğunu tekrar gösterecektir. Bunun için bugün İran halkı kadar önemli olduğu kadar İran İslam inkılâbı ve düşmanları için de önemlidir. Çünkü onlar her yıl zafer yıldönümü kutlamalarına halkın katılımının az olacağı vehmine kapılmışlar ve bu zamana kadar onların bu hayalleri boşa çıkmıştır ve bugün de onların bu arzularını İran milleti geçmişte olduğu gibi boşa çıkaracaktır.