Devenin veya kılavuzun sesini duyunca Peygamber ve yol arkadaşı, mağaradan çıkıp dağın aşağısına gelerek develerine bindiler ve Mekke'nin aşağısından gelerek yola çıkarak sahile paralel bir çizgide, İbn-i Hişam’ın Sire’sinde ve Tarih'i İbn-i Esir’in dipnotunda (20) bütün özellikleriyle zikrolunan menzilleri katederek Yesrib’e gitti. Bu hadise, müslümanlar için tarihin başlangıcı oldu. Müslümanlar, bütün olayların zamanını Hicri takvim ile belirlerler.
NEDEN HİCRET HADİSESİ MÜSLÜMANLAR İÇİN TARİHİN BAŞLANGICI OLDU?
İslam dini, semavi dinlerin en kâmilidir. İslam, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın şeriatlerinin daha kâmil bir şeklidir ki, bütün çağlarda uygulanabilir. Müslümanlar Hz. Mesih'e karşı olan bütün saygılarına rağmen onun miladını, doğum gününü tarihin başlangıcı olarak kabul etmemelidir. Çünkü Müslümanlar müstakil bir millettirler, müstakil bir takvimleri olmalıdır, bu hususta başka bir millete tabi olmamalıdırlar. O güne kadar Arapların takvimi am'ül-Filden (Ebrehe'nin fillerle Mekke’ye saldırıp Kâbe’yi harap etmek istediği yıl) başlardı. Resul-i Ekrem'in doğumu da bu yılda, vaki olmuştu. Fakat o gün İslam ve imandan bir eser olmadığı için Peygamber’in doğumu tarihin başlangıcı olarak kabul edilmedi. Çünkü o günler müslümanların sayısı üç kişiyi aşmamaktaydı. Ama Hicret'in ilk yılında Müslümanlara büyük bir zafer nasib oldu. Medine'de müstakil bir devlet kurdular ve böylece avarelikten kurtuldular. Bu yüzden takvimlerini hicret hadisesinden başlattılar. Bu güne dek her türlü hayır ve şerrin tarihini ona göre belirlerler Resul-i Ekrem'in (s) hicretinden bu güne kadar Ay yılı hesabıyla bin üç yüz seksen üç, Güneş yılı hesabıyla da bin üç yüz kırk iki yıl geçmektedir. (21)
İslam Tarihine Hicri Yılını Esas Alan Resulullah Kendisidir. Hicri Tarihi Yerine diğer Herhangi bir Tarihi Esas Almak Resulullah'ın Sünnetinden Yüz Çevirmek Demektir.
İnsanın sosyal hayatında belirli bir tarihin (yıl, ay, hafta ve günün) var olması hayati bir öneme sahiptir. Sosyal hayatın çarkları onsuz hareket edemez. Bu, o kadar açıktır ki, delil getirmeye bile ihtiyacı yoktur.
Siyasi ve askeri antlaşmalar, ticari anlaşmalar, ticari havaleler ve senetler, borçların ödenmesi ve yazılan mektuplarda belirli bir tarih olmazsa hayat tamamen felce uğrar. Ashab, Peygamber'e (sav) Ay'ın ilk doğuşunda ince bir hilal şeklinde olup sonra yavaş yavaş dolunay haline gelip ve daha sonra tekrar küçülmeye başlayıp önceki haline gelmesinin sebebini sordu. Bunun üzerine, İlahi vahiy nazil oldu ve bunun hikmetlerinden birini beyan etti: "Ayın değişik şekillerde oluşu, insanların vakti tanıyıp dini ve içtimai vazifelerini vakti vaktinde yerine getirmeleri içindir.
Her milletin belirli bir tarihi olmalıdır. Bu tartışma kabul etmez. Fakat acaba nasıl bir hadise tarihin başlangıcı olmalıdır? Bunu belirlemek için ne gibi ölçüler İslam dini, semavi dinlerin en kâmilidir. İslam, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın şeriatlerinin daha kâmil bir şeklidir ki, bütün çağlarda uygulanabilir. Müslümanlar Hz. Mesih'e karşı olan bütün saygılarına rağmen onun miladını, doğum gününü tarihin başlangıcı olarak kabul etmemelidir. Çünkü Müslümanlar müstakil bir millettirler, müstakil bir takvimleri olmalıdır, bu hususta başka bir millete tabi olmamalıdırlar. O güne kadar Arapların takvimi am'ül-Filden (Ebrehe'nin fillerle Mekke’ye saldırıp Kâbe’yi harap etmek istediği yıl) başlardı. Resul-i Ekrem'in doğumu da bu yılda, vaki olmuştu. Fakat o gün İslam ve imandan bir eser olmadığı için Peygamber’in doğumu tarihin başlangıcı olarak kabul edilmedi. Çünkü o günler müslümanların sayısı üç kişiyi aşmamaktaydı. Ama Hicret'in ilk yılında Müslümanlara büyük bir zafer nasib oldu. Medine'de müstakil bir devlet kurdular ve böylece avarelikten kurtuldular. Bu yüzden takvimlerini hicret hadisesinden başlattılar. Bu güne dek her türlü hayır ve şerrin tarihini ona göre belirlerler Resul-i Ekrem'in(s) hicretinden bu güne kadar Ay yılı hesabıyla bin üç yüz seksen üç, Güneş yılı hesabıyla da bin üç yüz kırk iki yıl geçmektedir. (21)
İslam Tarihine Hicri Yılını Esas Alan Resulullah Kendisidir. Hicri Tarihi Yerine diğer Herhangi bir Tarihi Esas Almak Resulullah'ın Sünnetinden Yüz Çevirmek Demektir.
İnsanın sosyal hayatında belirli bir tarihin (yıl, ay, hafta ve günün) var olması hayati bir öneme sahiptir. Sosyal hayatın çarkları onsuz hareket edemez. Bu, o kadar açıktır ki, delil getirmeye bile ihtiyacı yoktur.
Siyasi ve askeri antlaşmalar, ticari anlaşmalar, ticari havaleler ve senetler, borçların ödenmesi ve yazılan mektuplarda belirli bir tarih olmazsa hayat tamamen felce uğrar. Ashab, Peygamber'e (sav) Ay'ın ilk doğuşunda ince bir hilal şeklinde olup sonra yavaş yavaş dolunay haline gelip ve daha sonra tekrar küçülmeye başlayıp önceki haline gelmesinin sebebini sordu. Bunun üzerine, İlahi vahiy nazil oldu ve bunun hikmetlerinden birini beyan etti:
"Ayın değişik şekillerde oluşu, insanların vakti tanıyıp dini ve içtimai vazifelerini vakti vaktinde yerine getirmeleri içindir.
Her milletin belirli bir tarihi olmalıdır. Bu tartışma kabul etmez. Fakat acaba nasıl bir hadise tarihin başlangıcı olmalıdır? Bunu belirlemek için ne gibi ölçüler göz önünde bulundurulmalıdır?
Bu sorunun cevabı çok basittir. Şöyle ki: Eğer bir millet, parlak bir geçmişe, asil bir kültür ve medeniyete, müstakil bir din ve şeriata, büyük ilmi ve siyasi şahsiyetlere sahipse kurtulmuştur. Böyle bir millette de dini ve içtimai hayatlarındaki en büyük hadiseyi kendileri için tarihin başlangıcı etmeli ve ister o büyük hadiseden önce, ister sonra vuku bulan hadiselerin zamanını ona göre tayin etmeli ve bu yolla kendi şahsiyetin sağlam bir temele oturtup, kendisini bağımlılık ve diğer asimilasyondan kurtarmalıdır.
TARİH BAŞLANGICI OLARAK NEDEN PEYGAMBER'İN HİCRETİ ESAS ALINDI?
İslam tarihinde Resul-i Ekrem’in şahsiyetinden daha üstün bir şahsiyet ve hicret hadisesinden daha önemli ve daha yararlı bir hadise mevcut değildir. Çünkü Peygamber'in hicreti, insanlık tarihini değiştirdi; Peygamber ve Müslümanlar baskı muhitinden kurtulup musait ve serbest bir muhite kavuştular; Medine'liler Peygamber’i sıcak bir şekilde karşıladılar, bütün imkânlarını İslam uğruna adadılar. Kısa bir müddet sonra bu hicretin bereketi ile Müslümanlar siyasi ve askeri müesseselerini kurdular, önce yarımadada, bir müddet sonra da dünya çapında güçlü bir devlet oldular, misli görülmemiş büyük bir medeniyetin temelini attılar. Eğer hicret hadisesi vuku bulmasaydı, İslam Mekke'nin baskı muhitinde heder olup, gider ve insanlık âlemi bu büyük ilahi feyizden mahrum kalırdı.
İşte Hicret hadisesi böyle büyük bir ehemmiyete sahip olduğu için müslümanlar, tarih başlangıcı olarak onu esas aldılar.
O günden yaklaşık olarak bin dört yüz yıl kadar bir müddet geçmektedir. İslam milleti on dört asırlık iftihar dolu hayatını geride bırakmış, onbeşinci yüzyılın eşiğine gelmişlerdir.
TARİH BAŞLANGICI OLARAK HİCRETİ ESAS ALAN KİMDİR?
Tarihçiler arasında meşhur olduğu üzere ikinci halife, Emirülmüminin'in (as) tasvip ve işaretiyle tarihin başlangıcı olarak Peygamber'in hicretini aldı ve resmi mektup ve belgelere ona göre tarih bırakılmasını emretti. Fakat Resulullah’ın mektuplarına ki büyük bir bölümü tarih, hadis ve siyer kitaplarında mevcuttur- ve diğer belgelere dikkat edilirse, hicreti tarihin başlangıcı tayin eden ve mektuplarına ona göre tarih koyan ilk kimsenin, bizzat Peygamber (sav) olduğu ortaya çıkar.
Burada örnek olarak Peygamber'in tarihli mektuplarından bir kaçına işaret edip sonra bu husustaki diğer delilere başlıyacağız.
PEYGAMBER'İN TARİHLİ MEKTUPLARINDAN BİR KAÇ ÖRNEK
1) Selman, Peygamber'e, kendisi, kardeşi Mahbendaz ve ailesi için faydalı ve öğretici bir vasiyet yazmasını rica etti. Peygamber (sav) Ali'yi (as) çağırdı ve bazı sözler imla etti, Ali de yazdı. Bu vaziyetin sonunda şu ibaret yazılmıştır:
"Bu mektubu Ali b. Ebi Talib, Resulullah'ın (sav) emri ile hicretin dokuzuncu yılının Receb ayında yazdı." (22)
PEYGAMBER'İN (SAV) MEKKE'DEN MEDİNE'YE HİCRETİNİN KROKİSİ
2) Meşhur tarihçi Belazüri, Fütuh'ül-Büldan adlı kitabında Peygamber’in mukanna yahudileri ile antlaşmasının metnini nakletmiştir. Belazüri mezkûr kitapta şöyle diyor: "Mısırlı bir adam bu antlaşmanın metnini eski ve kırmızı deri üzerinde görmüş ve onu istinsab etmiş, bir gün bana okumuştu. Antlaşmanın sonunda şu ibareler mevcuttur: "Sizin için kendim ve Ehl-i Beytim'den başka bir emir tanımıyorum. Bunu Ebu Talib oğlu Ali dokuzuncu yılda yazdı. (23)
3) Halid, b. Velid'in Dimeşk halkı için düzenlediği barış mektubunun sonunda şu ibaret yazılmıştır: (Hicri) on üçüncü yılda yazıldı. (24)
Bilindiği gibi Dimeşk, birinci halifenin hayatının son günlerinde feşedildi. Hicri takvimin ikinci halifenin emri ve Emirülmüminin'in tasvibiyle resmi olduğunu iddia edenler, bunun hicretin on altı veya on yedinci yılında olduğuna inanmaktadırlar. Oysaki bu mektup, o tarihten dört yıl önce düzenlendiği halde tarihi hicri takvim esasında tespit edilmiştir.
4) Peygamber'in imlâsı ile İmam Ali 'nın Necran hıristiyanlarına yazdığı barış antlaşmasının sonunda şu cümle vardı:
"Peygamber(s), Ali'(a) ye emretti ki, antlaşmanın hicri beşinci yılda yazıldığını yazsın." (25)
Bu cümle, açıkça hicri takvimin kurucusunun bizzat Peygamber'in kendisi olduğunu isbat etmektedir. Çünkü bu antlaşmaya hicri takvim ile tarih bırakılmasını emreden Peygamber'in kendisidir.
5) Sahife-i Seccadiyye’nin evvelinde Cebrail'in, Peygamber’in rüyasını tabir ederken şöyle dediği nakledilmiştir: "İslam’ın değirmen taşı senin hicretinden on yıl sonraya kadar dönecek, sonra otuz beş yıl durucaktır. Hicretin otuz beşinci yılında tekrar dönmeye başlayacak, beş yıl dönecektir. Ondan sonra bu taş, delâlet mihveri etrafında dönecektir. " (26)
6) İslam muhaddisleri, Peygamber'in Ümm-ü Seleme'ye: "Ciğer parem Hüseyin, hicretimin altmışıncı yılında öldürülecektir" buyurduğunu nakletmişlerdir. (27)
7) Enes ashaptan naklen Peygamber'in ashaba hitaben şöyle buyurduğunu naklediyor: "Sizlerden bazıları benim hicretimden yüz yıl geçtikten sonra gözlerini bu dünyaya yumacaktır" (28)
8) Ashab, Resulullah’ın hayatında vuku bulan hadiselerin zamanını, Peygamber'in hicretini esas alarak tayin ediyordu. Mesela "Falan hadise hicretin falanca ayında vuku buldu" diyorlardı.. Örneğin: "Kıble, Mescid'ül-Aksa'dan hicretin on altıncı veya on yedinci ya da on sekizinci ayında Kâbe’ye doğru değiştirildi. Ramazan ayının orucu hicretin on sekizinci ayının başında farz oldu" diyorlardı.
Peygamber tarafından gönderilen grubun başkanı Abdullah b. Enis: "Ben pazartesine rastlayan Muharrem'in beşinci günü, hicretin elli dördüncü ayında Medine'den çıktım" diyor.(29)
Muhammed b. Seleme, Kırta gazvesi hakkında şöyle diyor: "Muharrem'in onunda Medine'den ayrıldım. Ondokuz günden sonra Muharrem'in son gecesinde Peygamber'in hicretinin elli beşinci ayında Medine’ye geri döndüm. (30)
Bu örnekler, Müslümanların hicri beşinci yıla kadar ayları saymak suretiyle olayların tarihini belirlediklerini göstermektedir.
Beşinci yılda Peygamber’in emriyle ayın yerini yıl aldı. Dördüncü sayılı mektupta geçtiği gibi Peygamber, Ali'ye Necran Hıristiyanlarına yazılan mektubun tarihinin hicri yılı esasına yazılmasını emretmişti.
9) İslam muhaddisleri Zühri'den naklederler: Peygamber, Medine'ye girdiği zaman bir tarih belirlemesini emretti ve Rebi'ül Evvel ayı (Peygamber’in Medine’ye girdiği ay) tarihin başlangıcı olarak tayin edildi.
10) Hâkim, İbn-i Abbas'tan naklen: "Hicri tarih, Peygamber'in Medine’ye girdiği yıldan başladı. Abdullah b. Zübeyr de o yılda doğdu" diyor.
Bütün bunlar, Resul-i Ekrem'in Medine’ye girdiği ilk günden itibaren İslam Tarihi’ni belirlediğini isbat etmektedir. Ne var ki, bir müddete kadar yılları saymak yerine ayları sayıyorlardı. Beşinci yıldan itibaren yılları saymaya başladılar.