Öncelikle hoşgeldiniz, Kırgızistan- Bişkek'teydiniz. Oradaki program ile ilgili bizlere bilgi verebilir misiniz? Ne bekliyordunuz, sonucu nasıl oldu?
Ülkemizde olduğu gibi, Türk dünyasının tamamında, Vahabi, Selefi, tekfirci anlayış, mütedeyyin insanların da, aydın insanların da, aydın insanların da kaygılandığı konudur.
Ne yazık ki, bağımsızlığını yeni kazanmış ülkelerde henüz halk fakir, fakir insanların beyinlerini çelip, petro-dolarlarla satın alıp, bir kısmını Pakistan'daki Suud destekli 5 bini aşkın Taliban'ı yetiştiren Vahabi okullarda götürüp eğitip, terörize edip, beyinlerine tekfirci zihniyeti sokup, Türk dünyasına yaymışlar.
Bundan da tabi ki hem devletler, hem de halklar rahatsız. O anlayış, klasik Sünni-Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli anlayışa ters, Müslümanları tekfir eden bir anlayış. Osmanlı'ya karşı kurulmuş, iki asır bundan önce İslam'ın birliğini temsil eden Osmanlı İmparatorluğu'na karşı İngilizler tarafından kurulup, o gün birliği bozmaya başlamışlar, bugün de aynı görevlerini sürdürüyorlar.
İki görevleri var, birisi İslami birliğin oluşmasını engellemek, diğeri de İslam'ın çehresini kirletmek, kötü tanıtmak, imajını bozmak. Bu amaçla kurulmuşlar ve artık ikisini de yapıyorlar. Cenine kıyacak kadar canavarlaşmış ve Allah'ın bile kalemi kaldırdığı, günah yazmadığı çocukları kuzu-kurban gibi kesen bir dini tabiki kimse kabul etmez.
Batıda İslam budur diye anlaşılıyor artık. Zaten amaçları da buydu, batıdaki algı bu olsun. Hatta doğudaki algı bu olsun, Afrika'daki İslam algısı bu olsun. Yani merhamet yok, aleme rahmettir sözü yalan, aleme eziyet, öfke, gazap, bela, böyle bir imaj çıksın ortaya.
Neden buna lüzum hasıl olmuş? Çünkü Batı'da da, Doğu'da da, bizim ihmalkarlığımız, tembelliğimize rağmen, İslam ve Kuran kendi güzellikleriyle ilerlemekteydi. Batı'da, Amerika'da, Avrupa'da, Doğu'da, Uzakdoğu'da milletler İslamlaşmaya yönelmişti, birer birer, ikişer ikişer, her yıl yüzbinlerce insan Müslümanlaşıyordu.
Bunun önünü almanın en doğru yolu onlar açısından, İslam'ın çehresini kirletmek, imajını bozmaktı. Vahabi, Selefi, tekfirî anlayışa sahip Suud kontrolündeki petro-dolarlarla işleyen çarkı hızlandırıp harekete geçirdiler.
Bir yandan istemedikleri, Batı ülkelerine kafa tutan, dik duran ülkeleri onların elinden vuruyordu, bir yandan da İslam'ın imajını bozup, çehresini kirlettiler. Yani, tabir yerindeyse bir taşla iki kuş. Hem kendi vatandaşlarını artık İslam'a karşı müteneffir etmek, hem istedikleri hedefe, tabirim mazur görülsün lütfen, kuduz köpekler gibi saldırtıp, istedikleri hedefleri tahrip etmek. Antiemperyalist, antisiyonist duran tek Arap devleti Suriye'nin alt yapısını, üst yapısını harabeye çevirmek.
Bunun da ne yazık ki, sözüm ona, diğer bütün Müslümanları müşrik gören, yeterli Müslüman görmeyen Vahabi, tekfirci teröristler tarafından başarıyorlar. Ne tarafa kışkırtsalar o tarafa gidiyorlar. İsrail'e karşı ise, ne işse saldırmak bir yana dursun, İsrailli ajanların komutasında yürüttüler. Ama dünya işin bu boyutunu görmüyor, görmediği için de, bunu yapan İslam'dır gibi algılanıyor, dünya halkları böyle algılıyor.
Ne yazık ki, dünyada sevilen, sayılan, tanınan İslami çehreler de bu noktada sükut ettiler ya da hatta bizim dostlarımızdır diyerek bu canavarları desteklediler. Hem bölgemizde çok büyük yaralar açtı, hem İslam'ın çehresini kirletti, imajını bozdu.
Bişkek'te yapılan bu konferans, buna yönelikti. Yani Müslümanların, en azından Türkler'in, Türk dünyasının bunu anlamasını sağlamaya yönelik, bu tehlikeli, kötü, zararlı akıma karşı, uyanmasını sağlamaktı. Bu açıdan çok anlamlı toplantıydı, Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı'nın da himayesi vardı bu konferansta.
Umarım ülkemizde de bu perşembe günü de yapılacak olan konferans benzerleri devlet himayesinde, devletin desteğiyle artarak devam eder ve bu tehlikeli, kötü, çirkin, emperyalizmin hizmetindeki akımlara karşı İslam'ın kullandırılmaması noktasında, Müslümanların oyuna gelmemesi noktasında gerekli adımlar atılır. Bu, Şia'dan çok Sünni dünyanın görevi, hatta bunu kendisini koruma refleksi olarak ortaya koyması gerekir. Çünkü, Sünni ülkeleri birer birer yutuyor, Vahabileştiriyor, çok kötü nüfuz ediyor, dolarlarla, rüşvetlerle devletlerin çarkına yerleşiyorlar bir türlü, İslam dünyasından bu anlayışın tasfiye edilmesi lazım.
Bunun üzerineydi konferans zaten ve de başarılıydı, güzel bir konferans oldu. Ayrıca ata yurdudur, gidip görmüş olmamız iyi oldu bizim için. Genlerimizde oradan kalıntılar vardır, yabancılık hissetmedik, dilimiz, lehçemiz epeyce değişmesine rağmen, yüzlerce yıl ayrı kalmanın verdiği şeyle, ama burası benim ata yurdumdur, bu hisleri hep taşıyorsun. Onun benim dilimi anlayıp anlamaması, benim onun dilini anlayıp anlamamam önemli değil, ama biliyoruz biz kan bağımız var, aynı milletiz, o kadarı da yetiyor. Bu topraklar benim yurdum, burada benim ecdadım yatıyor, bunu bilmiş olmak bile keyif veriyor. Şükür şu anda bağımsızdır, benim yurdumdur, bunlar keyif veren şeylerdir.
Orada bizim Azeriler'in yaptığı güzel bir mescid var, Hz. Ali Camii, orayı da ziyaret ettik. Bir takım dostlarımızla tanıştık, akrabalarımızla tanıştık orada. Bunların hepsi güzel şeylerdi, gitmeye fazlasıyla değen şeylerdi.
Evet uzaktır, 5,5-6 saatlik yoldur uçakla, yani burası ile 4 saat farkı var, ama değer, gitmemiz lazım, ata yurdumuzu unutmamamız lazım. Oraya giderken de fitne ekmememiz lazım. Ekilmiş olan fitneleri temizlemeye gitmek, kardeşliğe yakışan budur. Umarım ki devamında da milli bir uyanış orada da olur. İslam'ı güzellikleriyle yaşar, çoğunluğun Ehlisünnet olduğu yerde klasik Sünnilik yaşanır. Bu ilk adımdı, bundan sonraki adımlarda inşallah atılarak güzel şeyler olacak.
5+1 Cenevre Anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uluslararası meselelerde olsun, bireysel meselelerde olsun, siz alış-veriş yapıyorsunuz. Mesela elinizde çok güzel, çok değerli malınız var ve satıyorsunuz. Neden satarsınız? O parayla daha güzelini alıp, onu yerine koyacaksan, aynısını alıp-satıp, beş lira da kar edeceksen, alış-veriş yapılır. Onun için de dünyada herkes trilyonlar yatırıp iş yeri yapıyor, o iş yerinde mal üretiyor, ürettiği malı götürüp birilerine veriyor, karşılığında da para alıyor. Yani, kar-zarar hesabı yapılır.
Uluslararası ilişkilerde de, hep bana-hep bana olmaz. Tabi ki sen de bir adım atacaksın, karşındaki de bir adım atacak. Şimdi özel konuya, sorduğunuz konuya gelince, bu işten kim karlı çıktı? Bence, bu işten İslam dünyası karlı çıktı, gerilim azaldı.
İran karlı çıktı, dünya karlı çıktı. Çünkü İsrail'in tehlikeli oyunlarına dünya da gelmedi. Körfez savaşı olsaydı, İran- Irak'a benzemez Körfez'in Kuzey'i, en ucundan en sonuna kadar, Hürmüz Boğazı'nın dışına taşan, Umman Denizi'nin dışına taşan İran'ın coğrafyası ve onun kontrolü altındadır.
İran'ın o körfezi cehenneme çevirmesi çok kolay, çok basittir. Orayı siz savaş alanına çevirirseniz, yani işte uçaklarını kaldıramaz, füzelerini çalıştıramaz, uçaksavarları vurulur, onun için orada bir şey yapamaz gibi düşünce yok, olamaz. Çünkü, orası Irak'a benzemez. Irak körfezin tam ucundaydı, körfezi kapatabilmek için, 1000 km yol gitmesi lazım Hürmüz'e kadar. Ne ile, uçakla. O zaman da düşürürler, izin vermezler, uçağını kaldırtmaz, hava alanını vururlar.
Ama İran öyle değil, toplarını yerleştirmiş yerin altından sahil boyu, binlerce kilometre. Nerden topun namlusu çıkacak belli değil. Körfezin tamamı top mermisinin içinde ve bir takım yeni teknolojiler de geliştirdiler. Mesela körfezi mayınlamak. Mayın gemisini vurursun, mayınlamasına izin vermezsin. Ama İran öyle bir teknoloji geliştirdi ki, top mermisine mayın yüklüyor, istediği menzilede bırakıyor. Onu nasıl önleyeceksin? Ondan sonra bu mayınları denizin dibinden toplamak, değil mi karadan aylar yıllar çekiyor temizlenmesi, bir kısmı da kalıyor, yer yer kazalara sebep oluyor, bir insana, bir koyuna, bir hayvana isabet ediyor, ama orada yüzbin tonluk, üçyüzbin tonluk gemilere isabet ettiğini düşünün. Onlarca, yüzlerce personeliyle beraber gemilerin patladığını, körfezin petrole bulandığını bir düşünün.
Savaştan sonra kim kazandı, kim kaybetti bir yana, dünya kaybetmiş olacak. Dünya petrolünün büyük bir bölümü oradan çıkıyor. Her gün onlarca milyon varil, dünyanın ekonomisinin kanı olan petrol çıkıyor, o boğazdan, o körfezden.
Bunun yıllarca durduğunu düşün, dünyada petrol bulunmaz, bin dolara çıkar, beş yüz dolara çıkar, o ayrı bir mesele, bulamazsınız. Başka alternatif enerji mi geliştirilir? O da zaman alacak, petrol sadece yakıt olarak kullanılmıyor ki, yürüdüğün asfalt da petroldür, giydiğin elbise de petroldür, kullandığın ilaca kadar petroldür, contaya kadar petroldür.
Yani her alanda petrol işlevi vardır. Başka alternatif yakıt geliştiririz, yakıt değil ki sadece petrol. Onun için dünya sanayisi çöker, dünya ekonomisi çöker. Bunu dünya gördü, iyi etti. O yüzden dünya açısından da bu barış, hayırlı oldu.
İran geri adım attı, ileri adım attı, bu tür şeylerde düşmanın da ağzına bakın. İsrail patlıyor, kıskanıyor, rahatsız, neden? İşte, dünya İran'a teslim oldu diyor. Sen İsrail'den daha çok İsrail olmuşsan ona benim diyeceğim yok. Ama, düşman İsrail'in kendisi bizatihi diyor ki, İran bir gülücüğüyle dünyanın süper güçlerini dize getirdi, yola getirdi, kandırdı, oyuna getirdi. Yani sen Netanyahu'dan daha mı siyonistsin? Ne demek istiyorsun? Düşman itiraf ediyor ki İran kazandı bu işi, dünyayı oyuna getirdi bir gülücükle.
Nükleer teknolojisinde uranyumu ne kadar zenginleştirme konusu, o teknoloji artık İran'ın elinde, istediği gün yüzde yirmi yapar, istediği gün yüzde kırka çıkar. Yani o teknolojiyi elde etmek önemliydi. O bilgi, o birikim, o tecrübe, onu yaptı. Yüzde yirmilik üretimi yapabiliyor mu? Yapıyor, makina elinde orada hazır. Ya şimdi, yüzde beş yapın, yüzde yirmi zenginleştirilmişi biz size verelim, tamam, ama sizde bunun karşısında şunu, şunu verin.
Şimdi yüzlerce milyar dolar kâra geçmenin ötesinde, dünya ile barışık olmak, dünyanın barış içerisinde olması, petro dolar ile hesaplanmaz.
Mesela Peygamberimizin Hudeybiye Barışını gözden geçirin, o gün Peygamber terbiyesi almış, vahyin kontrolünde terbiye edilmiş sahabeyi kiramın bile, Kuran'ın tabiriyle mütezelzil oldular, yani sarsıldılar, bu anlaşmanın altına imza atılır mıydı diye. Ama sonucunda iki sene aradan geçmeden Mekke'nin altın anahtarını Mekke'nin otoritesi, rejimi, kendi eliyle, kan dökmeden, kavga etmeden, direnmeden Peygamber'e sunmak zorunda kaldılar.
Sulh her zaman hakkın, doğrunun, güzelin işine gelir, yanlışın işine gelmez. İran- Irak Savaşı'ndaki ateşkesten sonra, İran mağlub oldu, teslim oldu, ama aradan çok az bir zaman geçmeden de, Irak bütün uçaklarını İran'a teslim etti, ordumu da isterseniz size vereyim dedi. Yani daha neler verdi, onun bir kısmını ben biliyorum, bir kısmını zaten dünya da biliyor. Tarık Aziz'in dünyaya çıkış-giriş kapısı Tahran oldu, çıktığında da Tahran'ı selamlamak durumundaydı, Irak'a döndüğünde de Tahran'a selam vermek zorundaydı. Yani gördünüz ki, sulh o gün kötü bile görünse, hep İslam'ın, müslüminin hayrına olmuştur. Bundan sonra da öyle olacaktır.
Onun için neyinden geri adım attı İran, İslami duruşundan mı vazgeçecek? Bunu mu diyorsun? Bunu diyecek bir babayiğit var mı? Yok, zarar mı etti? Maddi anlamda mı zarar etti? Yok. Halkı mı rahatsız oldu bundan? Yok, peki düşman ne diyor? Düşman da diyor ki İran kazandı. Peki sen kıskançlığından, ne diyeceğini unutmuş, mantıksız laf üretiyorsan, Netanyahu'dan kıskanç olmuşsan ben ne diyeyim?
Bu anlaşma Suriye ve Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyecek?
Bu anlaşma direkt Suriye ile ilgili miydi, değil miydi, o ayrı bir konu. Suriye onun maddelerinden birisi miydi, o da ayrı bir konu. Barış için atılan her adım güzel adımdır bence. Önemli olan budur. Türkiye milletçe yanlış yolda değildi, doğru yolunda devam etti. Suriye'yi, Suriye halkını kardeş gördü ve doğru olan buydu. Suriye devletini kardeş gördü, doğru olan buydu.
Sayın Başbakanımız da kardeş görüyordu, doğruydu. Ama sayın Dışişleri bakanımızın teröristlere, onların hepsi bizim dostumuzdur demiş olması, hariciyemize ne yazık ki bir leke olarak kalacak. Teröristlerin hepsi bizim dostumuzdur, yani adam başı kesenler, çocuk öldürenler, cenin öldürenler, adam eti yiyenler, mezar deşenler bizim dostlarımızdır. Yani Türk hariciyesi bunu hak etmiyordu. Benim kişisel kanaatim olarak, Türkiye hariciyesi, en yetkin insanların yetiştiği bir hariciyedir. Çok yetkin diplomatlarımız var. Ama buna rağmen sayın bakanımız stresle olsa gerek, işlerinin Suriye'de istediği gibi gitmemesinden kaynaklanmış olsa gerek, o tür lafları ağzından kaçırdı. Hoş değildi. Hariciyemizin de bundan memnun olduğunu düşünmüyorum.
Sayın Davutoğlu El Kaide ve Nusra için terör guruplarıdır ve bizim sempati duymamız mümkün değildir dedi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şimdi doğru yere gelmişsiniz, dün hepsi dostumuz dediğiniz Suriye'de saldırı yapanlar, Irak'ı tahrip edenler, Irak'ta birliği tahrip edenler, hepsi dostumuz dediğiniz kimlerdi? Bunlardan başkası mıydı? Bunlardı. Bugün zararın neresinden dönerseniz kardır. Yanlıştan dönmek bir erdem. Böyle değerlendiriyorum. Sayın Dışişleri Bakanımızın bu noktaya gelmiş olması, biraz daha aklı selim ile düşünmesi ve de yetkin, birikimli hariciyemizin eminim ki bunda katkısı olmuştur. Doğruya dönmüş olmasını da kınayacak değiliz. Doğru diyor, evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir terörist grubun yoldaşı da olmaz, dostu da olmaz, yakışık da almaz, bugün bu noktaya dönmüşsek çok güzel. Yani hariciyemizi temsil eden bakanımızın doğruyu görmüş olmasından mutluluk ve sevinç duyarız. Ama geçmişteki birkaç sözü, ne yazık ki hariciyemize leke olarak düştü. Onu nasıl sileceğiz, onu da artık hariciyemizin mahareti inşallah halleder. Şu anda da görülen o yönde, hükümetimiz afet dönemi yaşadı ama bunu telafi etme yönünde ben bir takım adımlar görüyorum.
Sayın Dışişleri Bakanının Irak ziyareti bana bu işaretleri veriyor. Bölgede Sayın Cumhurbaşkanı'nında değindiği, söylediği, en çok endişe duyduğumuz şey, her Müslümanın endişe duyması gereken şey, Vahabiler'in oyununa gelerek, Şii- Sünni kavgasına Müslümanların tutuşması ve İslam ülkelerini harabeye çevirerek, küffara peşkeş etmesi en korkulacak şeydi. Bunların olmaması yönünde, Dışişleri Bakanı'nın şimdiki çalışmalarını görüyoruz. Bu da bize umut veriyor, inşallah telafi olur geçmiş hatalar. Biz de kendi çapımızda, gayret sarfedeceğiz, yaraların tamiri için, biz kendi ülkemizde çelişki içinde olmaktan ancak üzüntü duyarız. Doğru yönde, doğru istikamette ilerlemek için biz de elimizden gelen desteği vereceğiz, yaraların sarılmasına, kökten iyileşmesine, sadece yüzeysel bir kaysaklanma olmaktan öte, islami birliğin samimi, içtenlikle, el ele, gönül birliği içerisinde, ülkeyi, bölgeyi kalkındırma yönünde herkes elinden geleni yapacak ve bu yöndeki adımlara biz destek vereceğiz. Geçmişte şu hatayı yapmıştın, artık seninle olmaz, düşmanız biz, bunu biz demeyiz. Doğru da bulmuyorum. Allah doğru hareketlere muvaffak etsin, başarı versin.