Elçiler görüşmek için işte böyle peş peşe geliyor ve mektuplarını sunuyorlardı. Nitekim İmam Hüseyin (a.s) onlara cevap olarak şöyle yazdı:
Mümin ve Müslümanlar topluluğuna: Ama sonra; anlattığınız ve belirttiğiniz şeyleri anladım. Çoğunuzun sözü şudur: "Bizim başımızda imam ve önderimiz yoktur; bize gel! Ola ki Allah, senin vesilenle bizi hak ve hidayet üzere birleştirsin."
Şimdi ben, ailem arasında güvendiğim kardeşim ve amcam oğlu Müslim b. Akil'i size gönderiyorum. Durum, vaziyet ve görüşlerinizi bana yazmasını emretmişim ona.
Eğer o, topluluğunuzun, aranızdaki akıl ve fazilet sahiplerinin görüşünün, elçilerinizin bana bildirdiğiyle ve mektuplarınızda okuduğumla aynı olduğunu yazarsa, ben de inşallah pek yakın bir zamanda size gelirim. Kendi canıma an-dolsun; Allah'ın Kitabına amel eden, adaleti uygulayan, hak ile dindar olan ve Allah yolunda sakınan kimsenin dışında imam yoktur! Vesselâm."
Sonra Müslim b. Akil'i Kûfe'ye gönderdi. Müslim hareket ederek Kûfe'ye vardı. Şiiler Müslim'in etrafında toplandı ve ağlayarak Hüseyin'in (a.s) mektubunu dinlediler. Sonunda on sekiz bin kişi "İmam Hüseyin" adına Müslim'e biat etti.
Müslim b. Akil Hüseyin'e (a.s) şu mektubu yazdı:
…"Elçi, dostlarına yalan söylemez." Kûfe halkından on sekiz bin kişi bana biat edip ahitleştiler. Bu mektup eline ulaştığında hemen Kûfe'ye gel! Bütün halk senin yanındadır ve Muaviyeoğulları'na tâbi olmamaktadır. Vesselâm.
Bir rivayette de şöyle geçiyor:
Kûfe halkından yirmi beş bin kişi Müslim b. Akil'e biat etmişti.
Diğer bir rivayete göre de bu sayı kırk bin kişiydi.
Yazar şöyle der: Müslim, yazmış olduğu mektubu İmam Hüseyin'e (a.s) gönderdikten sonra da biat etme işinin devam ettiği ve böylece biat edenlerin yirmi beş bin kişiye ve sonra da kırk bin kişiye ulaştığı söylenebilir. Taberî kendi tarihinde şöyle yazıyor:
Hüseyin'in, daha önce mektup yazarak yardım istediği Basra Şiilerinden bir grubu, konu hakkında görüştü ve sonuçta bazıları Hüseyin'e katıldı ve şehit düştüler.
Taberî daha sonra şöyle yazıyor:
Yezid, Numan b. Beşir'i Kûfe valiliğinden azletti ve Kûfe ile Basra valiliğini Ubeydullah b. Ziyad'a bıraktı ve ona bir mektup yazarak Müslim b. Akil'i yakalayıp öldürmesini emretti.
Müslim, Ubeydullah'ın Kûfe'ye gelerek Şiileri takip etmeye başlaması üzerine kıyam etti. Kûfe halkından Müslim'e biat edenler, onu yalnız bırakmıştı. Şimdi Müslim, İbn Ziyad'ın ordusuna karşı tek başına savaşıyordu. Müslim'e inen bir kılıç darbesi, onun üst dudağını parçalayıp ön dişlerini kırdı. Evlerin üstüne çıkan askerler, onu taş yağmuruna tuttu ve bir yandan da kamış bağlarını ateşle yakıp Müslim'in üstüne attılar.
Sonunda Muhammed b. Eş'as, "Ey Müslim, sen amandasın; kendini ölüme verme!" diye seslendi. Müslim atılan taşlarla yaralanmış ve savaş gücünü yitirmişti. Bir duvara yaslanmış güçlükle nefes alıyordu. Muhammed b. Eş'as, Müslim'e yaklaşarak, "Ey Müslim, sen amandasın." dedi. Müslim, "Ben amanda mıyım?" diye sordu. Eş'as, "Evet." dedi. Onun ardından askerler de, "Sen güvencedesin." diye bağırdılar. Müslim, "Eğer bana aman vermeseydiniz size teslim olmazdım." dedi. Müslim'in bu sözü üzerine İbn Ziyad'ın askerleri onun etrafını sararak hemen silahını aldılar. Müslim bunu görünce, "Bu sizin ilk ihanetinizdir; hani aman vermiştiniz?" dedi. Sonra ümitsizce İbn Eş'as'a dönerek şöyle dedi: "Vallahi, görüyorum ki bana verdiğin amandan acizsin! Bana bir iyilik yapar mısın? Hüseyin'e bir elçi gönder ve benden taraf ona bir mesaj ulaştır. Çünkü bugün-yarın Hüseyin çoluk-çocuğuyla size doğru hareket edecek; benim tüm endişem bu açıdandır. Göndereceğin elçin benden taraf Hüseyin'e şöyle desin:
"Akil'in oğlu (Müslim), beni sana gönderdi ve kendisi de Kûfe halkının elinde esirdir. Akşama sağ çıkacağı belli değil, her an öldürülebilir. Müslim diyor ki, Ehli Beytinle birlikte geri dön! Kûfe halkı seni aldatmasın. Baban, onların yüzünü görmemek için ölmeyi veya öldürülmeyi arzuluyordu. Bunlar, işte o insanlardır. Kûfeliler sana ve bana yalan söylediler ve yalancının sözüne güven olmaz!"
İbn Eş'as bunu yapacağına dair söz verip, "Vallahi bunu yapacak ve İbn Ziyad'a da, sana aman verdiğimi bildireceğim!" dedi.
Müslim bu hâlde İbn Ziyad'a götürüldü ve İbn Ziyad'la Müslim arasında bir tartışma geçti. İbn Ziyad, "Andolsun canıma seni öldüreceğim!" dedi. Müslim, "Öyle mi?" dedi. İbn Ziyad, "Evet; öyle." dedi. Müslim, "O hâlde müsaade et de akrabalarımdan birine vasiyette bulunayım." dedi. Sonra orada bulunanlara bakındı ve Ömer b. Saad'a hitap ederek dedi: "Ey Ömer! Seninle akrabayız. Benim senden bir isteğim var ve bu isteğimi yerine getirmelisin. Fakat bu bir sırdır."
Ömer, Müslim'in isteğini kabul etmeye yanaşmadı. Bunun üzerine İbn Ziyad, "Amcan oğlu Müslim'in isteğini geri çevirme!" dedi. Ömer kalkarak Müslim'le birlikte, İbn Zi-yad'ın gördüğü bir köşeye çekildiler. Müslim, Ömer b. Saad'a şöyle vasiyet etti:
"Kûfe'ye geldiğim günden bu yana yedi yüz dirhem borçlanmışım, benden taraf onu ödersin. Cenazemi İbn Ziyad'-dan alıp gömersin ve geri çevirmesi için birini Hüseyin'e (a.s) gönderirsin. Çünkü ona bir mektupta Kûfe halkının onunla olduğunu yazmışım ve o şimdi kesinlikle Kûfe'ye doğru yola koyulmuştur."
Ömer b. Saad, Müslim'in söylediklerini İbn Ziyad'a bildirdi. İbn Ziyad, Ömer b. Saad'a dönerek şöyle dedi: "Emin kişi ihanet etmez; fakat bazen hain olan kimse emin sanılır!" Sonra Müslim'in valilik konağı üstüne çıkarılarak boynunun vurulmasını emretti. Müslim, İbn Eş'as'a hitaben şöyle dedi:
"Vallahi, eğer bana aman vermeseydin, asla teslim olmazdım! Şimdi senin amanına önem vermiyorlarsa kalk da kılıcınla beni savun!"
Müslim, konağın merdivenlerinden çıkarılırken tekbir getirip Allah'tan bağışlanma diliyordu; Allah'ın meleklerine ve peygamberlerine selâm ediyor ve şöyle diyordu: "Allah'ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleyen ve bize sırt çevirip yalnız bırakanlarla bizim aramızda sen hükmet!"
Müslim konağın üstüne çıkarılıp sokağa bakan bir yerde boynu vuruldu ve naaşı da başıyla birlikte yere atıldı.
İbn Ziyad'ın emriyle Hani b. Urve de pazara götürülüp orada boynu vuruldu. İbn Ziyad, daha sonra her ikisinin de başını bir mektupla birlikte Yezid'e gönderdi.
Yezid, Ubeydullah b. Ziyad'ın bu hizmeti karşısında ona şöyle yazdı:
"…Senden ancak bu beklenirdi. Akıllıca davrandın, yiğitçe ve cesur bir şekilde bu büyük işte ayak direttin; adımların sağlam ve sabit kaldı; yeterli ve doğru bir şekilde davrandın ve senin hakkındaki düşünce ve zannımı doğruladın…"