Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Peygamber (sav) Sevgilisi İmam Hüseyin (as)

Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz'ün TRT'de yayınlanan belgeselde İmam Hüseyin ilgili sorulara cevapları: 

04 Kasım 2013
Peygamber (sav) Sevgilisi İmam Hüseyin (as)

Hz. Hüseyin kimdir, onun manevi kişiliği için neler söylenebilir?

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde en hayırlı aile Haşimi ailesidir.” Değil mi ki, kainat Muhammed’ in (sav)yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır, kainat O’nun nurundan yaratılmıştır. Adem var olmadan O’nun nuru vardı. Ve Adem (as) tövbesi Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i tevessül ederek kabul edilmiştir. Bu perspektiften baktığımızda Hüseyin, Muhammed’in oğlu Fatıma’nın, Ali’nin batınından ve sulbünden gelme Muhammed’in oğludur. "Allah her peygamberin soyunu kendi sulbünde, benim soyumu ise Ali’nin sulbünde karar kılmıştır” buyuruyor Resul-i Ekrem. Ve Hüseyin abadır. Al-i abanın, Kuran’ın referans olduğu beş kişinin beşincisidir. Ve en sona kalan tek kişi olmuştur. Bir rivayette şöyle denir. “Yeryüzünde şu anda ondan, yani Hüseyin’den daha fazla sevilen yoktur. Gök aleminde Hüseyin’ den daha fazla sevilen birisi yoktur.”Ve Peygamberimiz (sav) Ali için de buyurmuştur: “O benden, ben ondanım.” Mezhebi anlamda İmam Hüseyin için o benden demesi doğru. Tamam, o onun soyundan kızının oğlu. Fakat “Ben de ondanım” dan ne anlamamız lazım? Veya Ali için o benden ama O’nun soyundan değil, amcaoğlu. Ben de ondanım. Peygamber nasıl Ali’den? Bu mezhebi anlamda değildir. Şiddet-i ittisal denir buna. Yani onun yaptığı benim yaptığım. O neyse ben o. Ben neysem o’dur. Nitekim başka bir rivayette buyuruyor: “Bütün insanlar farklı mayalardan, farklı ağaçlardan şeklinde de gelmiştir, biz, yani Ehlibeyt bir ağaçtanız, bir mayadanız, bir hamurdanız, bir nurdanız.” Bu boyutuyla bakmanız lazım, ki Adem (as) bile bunlara tevessül etmiştir. İmam Suyuti tefsirinde buna açıklık getirmiştir. Hüseyin, dediğim gibi Resul-i Ekrem’in kucağına doğmuş, Fatıma Zehra’dan doğmuş, Ali’den doğmuş İslam’ın kucağına doğmuş ve Kuran’ın indiği evde büyümüş, terbiye olmuş. Kuran’ı temsil eden, sünneti temsil eden, Peygamber’i temsil eden, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı temsil eden bir insan. Onların temsilciliğinin ötesin de kendisi onlardan birisi. Bunlar Muhammed’in oğlu olduğu için değil sadece. Kendisi bir zata layık, kamil bir insandır. Haşimi hanedan, en şerif hanedandır. En hayırlı hanedandır. Şecere-i mübarekedir. Ve doğduğu gün bütün Medine bayram etmişti. Çocukluğunda Peygamberimizin onu ne kadar çok sevdiğini hepimiz biliyoruz.

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin bir kaybolma hikayesi var…

Evet, o çok hikmetli bir hadisedir. Bir gün Hz. Fatıma gelerek Resulullah’a üzgün bir halde “ Hasan ile Hüseyin kaybolmuşlar” diye dert yandığında, Peygamberimiz (sav) “Korkma, Allah onları korur” buyurdu, ama bütün Medine seferber oldu. Sonunda Beni Neccar ahırlığında buldular. İkiside uyuyor orada. Bir melek kanadının birini döşek, birini yorgan etmiş onlara. Peygamberimiz uyandırmaya kıyamıyor, bir onu öpüyor, bir bunu öpüyor ta uyanana kadar. Uyandığında her birini bir omzuna alıyor. Getiriyorken Hz. Ebubekir, “Ya Resulullah, hiç değilse birisini biz taşısak?” buyuruyor. “Hayır, ikisini de ben taşıyacağım.” Hz. Ebubekir diyor ki: “Ne muhteşem binektir, sizin bineğiniz, Resul –i Ekrem kainatın efendisi, sizi taşıyor.” Bu anlamda Hz. Resul (sav) şöyle buyuruyor: “Ama onlar da çok muhteşem binenlerdir.”

Bayram namazındaki yedi tekbirin de Hz. Hüseyin’le ilgisi var sanırım…

Doğrudur… Namazda secdedeyken Hz. Hüseyin omzuna çıkmış. Resulullah secdeden kıyıp kalkamıyor. Secde o kadar uzuyor ki, sahabeler Resulullah’ın başına bir şey mi geldi diye endişeye kapılıp kimisi secdeden kalkıyor. Bir bakıyorlar ki Hüseyin omzunda, kıyıp indiremiyor onu. Hüseyin omzundan inene kadar secdeden kalkmıyor. Bir gün de bayram namazında geliyor Resulullah tekbir getirirken Hüseyin de getiriyor. Daha yeni dili açılıyor. Çocukların en tatlı dönemi ya. Kelimeleri tam söylemiyor. Hüseyin de O’nunla beraber tekbir getiriyor, ama cümleyi tam getiremiyor. Peygamberimiz yedi defa tekbiri tekrarlıyor, Hüseyin tam diyene kadar. Onun için yedi kere tekbir getirmek oradan kalmış bir sünnettir.

Yezid kimdi, nasıl bir kişilikti?

Fasık birisiyidi. Sarhoş, berduş, ayyaş birisiydi. Böyle birinin ümmet-i Muhammed’in başına musallat olmasını Müslümanlar içine sindiremiyordu. Yezid, Hüseyin’den biat ve onay alırsa, artık bu ortadan kalkacağı hesabındaydı. Eğer kendisine Hüseyin biat ederse, Hüseyin Kuran’ı, Peygamber’i, Ali’yi, Fatıma’yı, Ehlibeyt’i temsil ediyor; artık kimse karşı çıkamaz. Yanı sıra Abdullah ibn Ömer de biat ederse, Ebubekir’in oğlu da biat ederse, Abdullah bin Zübeyr de biat ederse artık Yezid’e kimse karşı çıkamaz ve hiç kimsenin itirazı olmazdı. Bu açıdan Hüseyin’in biatına çok önem veriyordu. Ve ne yazık ki tercihinde, yani biat alam noktasındaki tercihinde bütün Müslümanların yüreğini yaralayan bir yol seçti. İmam Hüseyin (as) ya biat edecek ya kellesi kesilecekti. Ya kelle ya biat istiyor. İmam Hüseyin de aynı sebeple biattan imtina ediyor. Yezid’in meşum icraatına halife adına biat etmiş olacak, yani Kuran adına onaylamış olacak.

Öyle olunca da İslam’ın şahdamarını kesmiş olacak…

Evet, adalet ve rahmet dini olan İslam, İslam adına tek yetkili kişi tarafından istibdadın eline teslim edilecek, istibdat İslam diye yutturulacak, zulüm düzeni İslam diye yutturulacak… Tabii Hz. Hüseyin’in onayıyla. Hüseyin sadece Hüseyin değil Fatıma’yı, Ali’yi, Muhammed’i, Kuran’ı temsil ediyor. Yezid’in zulüm düzeni meşruiyet kazanacak. Böyle bir din bitmiştir zaten. Yezid’in zulüm ve istibdat misyonuna biat ederse, deyim yerindeyse İslam’ın Fatihasını okumak lazım. İslam biter. Hüseyin’in mezhebinden bahsettik. Beri taraftaki soysuz bir insan, Hind’nin çocuğu, Muaviye’nin çocuğu, Peygamber’in dünyanın en çorak çölünde oluşturduğu en mükemmel medeniyete karşı oldum olası savaş veren bir geleneğin çocuğu. Peygamberimiz gelmiş, Medine’de mükemmel bir medeniyet oluşturmak istiyor. Orada da boğmaya ya çalışıyor. İşte Hendek, işte Uhud, işte Bedir. Bedr-i Suğra, Bedr-i Kübra, bunca savaşlar… Peygamberimizin inşa etmek istediği medeniyeti yok edip şirk düzenini, cahiliye dönemini yeniden hortlamak istiyor bu aile; Hamza’nın ciğerini yiyen kadının torunu ve kendisi de Hüseyin’in şehadetinden sonraki şiirlerinden de açıkça anlaşıldığı üzere o günlerin özleminde ve Peygamberimizden Bedir’deki dedelerinin intikamını alma peşinde. “Ne vahyi?” diyor, “Muhammed bir oyun çıkardı ve krallığı ele geçirdi” gibi sözler telaffuz ediyor. “Çanağın dibindeki eski şarabı ben O’nun cennetine, hurisine değişmem” diyen bir anlayış karşısında, yani imanı olmayan, ahrete inanmayan, Bedir’deki müşrik dedelerinin intikamını Muhammed Mustafa’dan alma peşinde olan ve cahiliyeyi yeniden hortlatma emelini taşıyan bir zihniyet var karşı tarafta. İmam Hüseyin buyuruyor: “Bu soysuz beni iki şey arasında tercih etmeye zorluyor. Ya kılıçla doğranmak ya da zillet, alçalmak. Çünkü insanlığa Allah’ın lütfu ve aleme rahmet olan Muhammedi Risaleti kendi elimle yok etmemi istiyor benden.” Çünkü Yezid’e uzatacağı eli aslında, İslam’ın şahdamarını kesen kılıca uzatmış olacak. “Alçaklık da, zillet de bizden uzaktır. Allah bunu bize men etmiştir. Allah’ın Resulü, müminler ve bizi kucağında besleyen, yetiştiren, terbiye eden analarımız bizi bundan men etmiştir. Zilletle yaşamaktansa izzetli ölümü tercih etmemizi bize öğütlemiştir” diyor. İmam Hüseyin tercihini ikincisinden yana, yani İslam’ı öldürerek alçakça yaşamaktansa; İslam’a kurban olarak izzetli ölümü, daha doğrusu ölümü yenerek ebedi dirilişi seçiyor. “Onlara ölü demeyin, onlar Allah katında rızıklandırılmaktadırlar” sırrına ulaşıyor. Ve hareketinin başından sonuna kadar müminler ateşten bir ortama sürüklenmesin diye çölü seçmiştir ve etrafındakilere “Bunların derdi benimle, siz gidin” demiştir.

Kaç kişi vardı Hz. Hüseyin’in safında?

Bin üç yüz kişi olduğu söylenir. İmam Hüseyin (as) hepsini dağıttı. Kalanlar zorla kaldı. “Bin defa ölüp dirilsek senden yine ayrılmayız” deyip ısrarla kalanlar oldu. Yoksa hepsine “Bunların derdi benimledir” dedi. Son anında bile yani bıraksalar yine kan kaybından ölecek o an bile Resulullah’la olan bağını hatırlatarak yine yardım talebinde bulunmuyor. Yanlıştan dönmesini istiyor insanların ve savaşmamak için, kan dökülmemesi için de elinden geleni yapıyor. Bütün önerileri, imkanları zorluyor. Mesela Medine’de bu teklif kendine geldiğinde Mekke’ye gitmiştir, cahiliye döneminde bile orada kan dökmek yasaktı. Mekke’ye iltica etmiş adeta. Ama orada da Yezid’in terör çetesi rahat bırakmamış. Oradan da kan dökülmesin diye çıkmıştır. Ha, o sırada kendisine Kufe’den mektuplar gelmişti. Oraya gitmeyi tercih etti, çünkü çağrılmadığı yere gidip kimsenin başına bela olmak istemedi. Oraya gelirken yolda onların döndüğünü öğreniyor. Kufe üzerinden Kerbela Çölü’ne gidiyor. Kerbela, bütün kaynakların gösterdiği, Hz. Resulullah’ın ve Hz. Ali’nin de bildirmiş olduğu gibi, taktir-i ilahidir ve Hüseyin’in minası, kurbangahı olmuştur. Bu herhangi bir isyan değildir. Tarihte birçok kalkışma olmuştur. İstibdata karşı hareketler olmuştur, savaşlar olmuştur. Neden Hüseyin’inki böyle kalıcı, zinde ve diridir? Çünkü Kuran zindedir, eskimiyor. Kurani bir duruştu, ilkeli bir duruştu Hüseyin’inki. Hareketin başladığı andan şehadetine kadar ilkeden sapmamış, ilkeli duruş, ilkeyle mukayyet duruş, haklı başlayıp haklı devam ettirip, haklı sürdürüp, haklı bitirme… Ve en küçük bir haksızlığın işin içine katılmasına izin vermemiş, hatta kendisiyle gelenlere “Boynunda kul hakkı olanlar katılmasın bana” , yani “Ben zulme karşı adaletin savaşını verirken, kendisi zalim olan birisinin bu harekete katılmasını istemiyorum,” demiştir.

Hz. Hüseyin, bir yönüyle mutlak adaletin savaşçısı ve kurbanı o halde?

Evet… Babası da, Hz. Ali Efendimiz de bu ilke uğruna şehit olmuştu. Adaletin savaşını verirken, kendisi adil değilse bunu nasıl gerçekleştirecek? Başkasının hakkı boynunda ise, sen de kendi çapında bir zalimsin demektir. Yanıma gelsin de kim gelirse gelsin anlayışı değil bu. Adaletin zulme karşı savaşıdır madem, mutlak adalet, mutlak haklılık, hak o ölçünün muhafaza edilmesine azami dikkati göstermiştir. Kalıcı kılan en önemli boyutu bu. Tabii ki ölüme gidiyorken yüzlerce kilometrelik yola ailesini de yanına götürmesinin de ayrıca anlamı vardı. Çünkü, eğer onları götürmeseydi bu sefer tarihe bir şahit lazım, bir tarih, bir vakanuvistlik lazım. Bu işi Yezid’in tarafına bırakacak olsaydı o zaman çarpıtılacaktı. Kerbela destanı gelecek kuşaklara ve o günkü Müslümanlara doğru aktarılmayacaktı. Tanıklarını yanında götürdü. Ali kızı Zeyneb’i yanında götürmesinin, üç yaşındaki kızını yanında götürmesinin, eşini yanında götürmesinin altında yatan sebep, tarihin doğru tanıklarını yani düşmanın, zalimin çarpıtmasına müsaade etmemek. Tabii ki bu “Eğer bu dünyanın en mükemmel medeniyeti, Muhammed’in dini benim kanım dökülmeden ayakta durmayacaksa, öyleyse can feda. Kılıçlar, alın beni.” İnsanlığa doğmuş bu emsalsiz, kusursuz medeniyeti korumak için kendini feda etti. Dolayısıyla insanlığa, insanlığın kurtuluşuna, özgürlüğe, adalete, ilkeye, Kuran’a, İslam’a kendisini feda etti. Kendisini feda etmekle kalmadı, en yakınları, en sevdikleri, kardeşleri, oğulları, şehitlerin yaklaşık yirmisi kendi ailesinden. Kardeşleri, kardeş oğulları, kendi oğulları… Bu her adamın işi değil. Bu ölümden sonra onlar esir alınacaktı. Şehir şehir dolaştırılacaktı. Onlar tarihe şahitlik edecekler, vakayı doğru bir şekilde insanlığa, tarihe aktaracakları ama bunun içinde büyük musibetlere göğüs germek, belalara göğüs germek gerekirdi. Bunun hepsini kendini ailesi üzerinde toplayarak kabullenmiştir. Onun için Hüseyin’e borcu vardır. Minnet, şükran borcu vardır. Hakikaten eğer Hüseyin’in o şahane duruşu olmasaydı. Yezid cahiliye dönemini yeniden hortlatacaktı. Dolayısıyla İslam’ı yaşattı, korudu. Emevi saltanatı da bin aydan fazla sürmedi. Selam olsun Hüseyin’e ve şahsında bütün şehitlerimize. Çanakkale’ye kadar, günümüze kadar ilkeleri uğruna, özgürlük ve adalet uğruna can vermiş şehitlerimizin cümlesine selam olsun diyorum.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.