Diyanet İşleri Başkanı Görmez mesajında şu ifadelere yer verdi;
“İslam’ın hikmet, muhabbet ve yüce değerlerinden nasibini almayan ve hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan bir topluluğun geçtiğimiz günlerde Kenya’da ve Pakistan’da gerçekleştirdiği dehşetengiz saldırı ve eylemlerini şiddetle kınıyor, bir Müslüman olarak bu tür eylemleri hiçbir şekilde tasvip etmediğimizi tüm dünyaya bildirmek istiyoruz.”
Son yıllarda Müslümanlara yönelik olduğu ölçüde Müslüman olmayanlara karşı da gerçekleştirilen eylemleri, her şeyden önce niyet, kapsam ve sonuçları itibariyle şaşırtıcı, üzücü ve sarsıcı birer fitne unsuru olarak gören Başkan Görmez, bu tür eylemlerin tel’in edilmesinin de Müslüman olmanın zorunlu bir gereği olarak ifade etti.
Başkan Görmez’in açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle;
“Hiçbir Müslüman bu tür acımasız eylemleri haklılaştırmak için İslam’dan meşruiyet alamaz…”
Kendisini Müslüman olarak gören, hisseden ve tanımlayan birinin bu acımasız eylemleri sözüm ona haklılaştırmak için İslam’dan meşruiyet alması mümkün değildir. İslam’ı terörle, şiddetle, katliamla ve tedhişle eşdeğer hale getiren bu tür eylemleri gerçekleştirenlerin neyi amaçladıklarından ziyade sonuçlarına dikkat kesilmek gerekir. İslam’ın zenginleştirici yorumlama geleneği içinde, hiçbir mezhep, meşrep ve anlayış bu zalimce tavır ve tutumları hoş göremez ve onaylayamaz. Bu tür Nevzuhur anlayışlar üzerinde başta İslam bilginleri ve dini müesseseler olmak üzere bütün Müslümanlar keskin tavır alarak bu tutumun yaygınlaşmasının önüne geçmelidirler.
“Hıristiyanlara yönelik bu saldırıyı destekleyen bir zihniyet insanlık nezdinde rahatsız edici özellikleriyle damgalanmışlardır…”
Kenya ve Pakistan’da eşzamanlı olarak büyük bir saldırıya maruz kalan Hıristiyanlara yönelik bu saldırıyı destekleyen bir zihniyetin aynı şekilde bitmek tükenmek bilmez bir öfkeyle başta Irak olmak üzere yakın coğrafyamızda da Müslümanlara karşı aynı şiddete tevessül ettiğini, kitlesel cinayetlerine maalesef İslam’ı alet etmeye çalıştıklarını dolayısıyla insanlık nezdinde bir nefret objesi haline geldiklerini; incitici ve rahatsız edici özellikleriyle damgalandıklarını belirtmek gerekir.
“Mezhep ve etnik farklılıkları şiddetle yok etmek ve Müslümanların kadim birlikteliklerini parçalamaya yönelik saldırılar bütün bir coğrafyada kaygıyla izlenmektedir…”
Öte yandan Irak’ta peş peşe aralıklarla gerçekleşen ve başta mezhep olmak üzere etnik ve kültürel farklılıkları hasmane bir şiddetle yok etmeyi ve Müslümanların kadim birlikteliklerini parçalamaya yönelik saldırılar da bütün bir coğrafyada kaygıyla izlenmektedir. Müslümanın Müslümana kıymasının, Müslümanın Müslümana eza ve cefa vermesinin, zulümde adeta birbirleriyle yarışır bir şekilde kendinden menkul aidiyetlerini kutsayarak kendileri gibi olmayanlara hayat hakkı tanımayanların ne İslam’da ne de İslami gelenekte hiçbir temelleri, hiçbir meşruiyetleri olabilir. Bu nedenle biz Müslümanlar bu yaklaşımlardan beri olduğumuzu her fırsatta beyan ediyor, Ümmet-i Muhammed’in içinde ifsad edici bir hareket olarak dolaşan bu kabil fikir ve düşüncelerden, eylem ve saldırganlıklardan dolayı Allah’a sığınıyoruz.
“İslam’ın yüce gerçeğini kanla, kıtalle, zulüm ve fesatla ilişkilendirme çabalarına İslam’ın sabiteleriyle karşı koymak hepimizin sorumluluğudur...”
Müslümanların gerek din kardeşleriyle gerekse diğer din mensuplarıyla hangi ilişkilerini hangi çerçevede nasıl sürdüreceği, 14 asrı aşkın İslam geleneğinde her biri onur ve gurur kaynağımız olan pek çok örnekle ilkesel bir yapı oluşturmuş, bu ilişkinin Rahman’ın kulları arasındaki genel geçer ilke ve kuralları da kurumsallaşmıştır.
Masum insanları Allah’ın adını anarak, O’nu alet ederek, İslam’ın yüce gerçeğini kanla, kıtalle, zulüm ve fesatla ilişkilendirme çabasından başka hiçbir anlamı olmayan bu türden girişimler karşısında İslam’ın olmazsa olmaz sabiteleriyle karşı koymak her birimize düşen büyük bir sorumluluktur.
“İslam’ın adını lekeleyen, insanları Müslümanlar karşısında korku ve tedirginliğe iten bu komplo ve saldırıların yeni bir fitneden öteye hiçbir anlamı olmayacaktır…”
Şunu bir kere daha ifade etmek gerekir ki İslam’ın adını bütün bir dünya önünde lekeleyen, insanları Müslümanlar karşısında korku ve tedirginliğe iten bu komplo ve saldırıların yeni bir fitneden öteye hiçbir anlamı olmayacaktır. Müslümanlar tarih boyunca karşılaştıkları her bir fitneyi aştıkları gibi bu fitneyi de yine Allah’ın izniyle, azm, sebat ve sabırla aşmayı başaracaklardır. Zira müminlerin toplumsal ahlaki görevlerinin başında yeryüzünde fitneyi ortadan kaldırmak ve çatışmaları ortadan kaldırarak barışı egemen kılmak gelmektedir.
Bu vesileyle geçtiğimiz günlerde Kenya, Pakistan ve Irak’ta meydana gelen katliamlardan duyduğumuz acıyı, derin elem ve hüznü paylaşıyor, tüm insanlık ailesine sabır ve başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.
26 Eylul 2013