Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Talan: "Her Daim Zeynebiye'ye Hizmet Edeceğim"

Caferi alimlerden Ş. Ehed Talan, Zeynebiye.com ve Zeynebiye.Tv'ye teşekkürlerini sunarak, Ehlibeyt mektebine yaptığı hizmet serüvenini mikrofonlarımıza anlattı: 

22 Eylul 2013
Talan:

Bize kendinizden bahseder misiniz?

Ben, Iğdır ilinin, Tuzluca ilçesi, eski adıyla Kirempe Harabası şimdiki adıyla Akdeğirmen köyünde,  1970 tarihinde dünyaya geldim.  İlkokul tahsilimi orda yaptıktan sonra,  1980 tarihinde İran İslam Cumhuriyetine bir arkadaşım ile beraber, dini tahsil amacı ile gittik.

İlk olarak İran’ın Tebriz ilinin Binap ilçesinde, takriben iki yıl kaldıktan sonra, Tebriz’e geldik. Tebriz’de de bir yıl tahsille meşgul olduktan sonra, oradan Kum’a gittik. Yedi buçuk yıl, Kum’da ikamet ettikten sonra, 1992 yılının ortalarında
Türkiye’ye temelli olarak dönüş yaptım.

10,5 yıl civarında İran’da tahsil almış oldum. Kendime verdiğim bir sözüm vardı, ilk geldiğimde kendi yöremde, neresi olursa olsun, hizmet vermek istiyordum.  Allah’da bu niyetimize kavuşturdu ve takriben  4 ay eski adıyla Ekerek, şimdiki adıyla Üçkaya Köyü’nde takriben 4 ay hizmetim oldu.

Daha sonra, ihtiyaç dolayısıyla Manisa’ya geldim. 1992’den 1994’e kadar, Manisa Turgutlu’daki hizmetimin ardından askerliğe gittim. Askerlik dönüşü, İstanbul’da 1,5 yıl hizmetim oldu ve ondan sonra da büyüklerimizin, Değerli Liderimizin ve Şeyh Hamit Hocamızın tavsiyesiyle, 1997’de Bursa’ya gitmiş oldum ve orada da takriben 16 yıl hizmetim oldu ve şimdi de İstanbul’a geldim.

Selahattin Özgündüz ile Nasıl Tanıştınız?

Birebir tanışmam 1986’da oldu. O zaman İran’dan Türkiye’ye izine gelmiştim ve bir iş icabı İstanbul’a geldim. İlk geldiğim yer de Halkalı oldu. Burada Selahattin Özgündüz ve Hamit Turan hocaların ikisiyle de tanışma fırsatım oldu. Tabiri caizse zinde ve diri bir toplum gördüm.

Hani liderimiz hep bahseder ya, "30 kişi", işte, onların diyebilirim, sonuna yetişme fırsatına nail olmuş oldum 1986 da. Yani o ruhiyeyi gördüm, o atmosferi, burada yaşadım.
Orada damağımız da bir tat oluştu. Ve biliyorsunuz, o zaman bizim yörelerden o kadar göç olmamıştı bu taraflara. Iğdır'da olsun, Tuzluca'da, Kars’ta, çünkü o zaman ben Kars’a da gittim. Böyle bir çalışma, dirilik bizim toplumlarda yoktu. Sadece burada görmüş oldum. Bunu liderimizin faaliyetine ve çalışmasına bağlıyorum. Çünkü buradaki toplum, oradaki toplumun parçasıdır ve bu bizi cezbetti. Birebir, kendileriyle de o zaman konuşma fırsatımız oldu.

1986'da bir şeye şahit oldum ve bu da beni o zaman çok etkiledi. Biliyorsunuz, yine o baskıcı dönem vardı 1986'da. Öyle tam net bir şekilde, her şeyi ifade etme özgürlüğü oluşmamıştı, Hacı Ağaların üzerinde ciddi bir baskı vardı. O zaman, şuna şahit oldum; eski Zeynebiye'mizin kütüphanesinde oturuyorduk. Bizim hemşerilerimizden birisi, normal vatandaşlarımızdan, komşularıyla aralarında bir anlaşmazlık olmuş arsa yüzünden. Mahkemeye gitmemişler ve bizim o hemşerimiz demiş ki; "bizim burada alimlerimiz var, oraya gideceğiz." Gelip orada her ikisi de oturdular. Tıpkı dini bir mahkeme edasıyla, Hacı Ağa onların "Senin hakkın budur, senin de hakkın budur." şeklinde meseleyi halletti. Buna da kendi gözümle şahit olmuşumdur.

Ama, bundan önce de duymuştum, 80’li yılların evvelinde, Hacı Ağamızın, burada faaliyetlerini, çalışmalarını,  o zaman hapse düşmesini duyuyorduk. Yani işkenceye tabi tuttuklarını. O zamanlar da çocuktuk nispeten, bu meseleleri idrak etme gücümüz o manada yoktu.

Ama 86'da gelip burada meseleyi görünce, bir takım şeyleri daha yakından tanımış olduk. Ben 86'da döndükten sonra, orada okuduğumuz merkezde, her hafta toplantımız vardı bizim.
 
Hacı Ağalarımızın bu faaliyetlerini orada övmek maksadıyla, riya maksadıyla Allah’a sığınırım demiyorum. Ama buradaki gerçekten, o faaliyeti,  orada bizim arkadaşlar arasındaki haftalık toplantıda, ilk olarak, Hacı Ağaların buradaki faaliyetlerini, ben arkadaşlarımızın arasında dedim.

İşte, İstanbul’a gittim, orada Hacı Ağaları gördüm ve gerçekten çok ciddi, mektep adına faaliyetleri var. Bizler elimizden geldiği kadar bunlara destek olmalıydık. Bazıları, o manada kayıtsızlardı. Ama bu sözler üzerine, yer yer gelip bizimle konuşuyorlardı. Bu şekilde tanışmış olduk.

Bursa’daki Faaliyetlerinizden Biraz Bahseder misiniz?

Şimdi tabi Bursa’dan önce Turgutlu'da 1,5- 2 sene kaldık. Allah razı olsun, bizden önce alim arkadaşlarımız vardı. O konuda da ciddi çalışmaları olmuştu Turgutlu’da da.

Oradaki insanlar, şunu söyleyeyim, bizim Türkiye'de bir tabir var ya; "Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım." Orada 1,5 sene arzında kaldım. Gerçekten, Değerli Liderimizin kaç kere oraya geldiğine, o insanları ihmal etmediğine şahit oldum.

Hatta bir defasında ölümden döndüğünü biliyorum. Turgutlu’daki insanlar da, hala buna minnettarlar, yer yer de, ifade ediyorlar. Ve şunu diyorlar ki; -Turgutlu Camii biliyorsunuz  Ege yöresinde en ihtişamlı camilerden birisidir- diyorlar ki; "bu caminin yarısını biz yaptık, yarısını Şeyh Selahattin yaptı." Biz de orada tabiri caizse, bir taşı taş üzerine koyma vazifesinden yola çıkarak, orada 1,5 sene arzında, caminin lojmanını yeniledik, yeni bir lojman yaptık.

Bugünkü Aşura, -ki Turgutlu da o merasim yapılıyor- onun ilk arsasını biz aldık orada. Kapı kapı insanlardan para toplayarak, ilk arsayı biz aldık ve her gelen arkadaşımızın katkısı oldu, Allah onlardan razı olsun.

Ben Bursa’ya 1997 yılında gittiğimde caminin kendisi vardı, arsa vardı, ama etrafı çekilmemişti. Belediye ile o zaman diyaloğa girerek etrafını çevrelettik, Allah dernek mensuplarından da razı olsun.

Bu konuda bizi dinlediler, istişaremizi kabul ettiler. Camiye iki katlı lojman yaptık. Birisi şimdi kiradadır, birisinde âlim oturuyor ve caminin altı, şimdi güzel bir hayrat salonu olmuştur. Oradaki cemaatimiz, hayrını-şerrini orada tutmaktadırlar ve merasimleri orada olmaktadır, dini sohbetler oluyor.

Bursa’ya yeni gittiğimizde, 3 senelik bir mazisi vardı caminin. 94'de başa gelmişti ve 3 sene sonra biz gittik. Orada, diğer camilerimizle beraber istişare ederek, Aşura'yı, biz dışarıya taşıdık ve üç sene ben orada olduğum müddetçe, belediyelerle görüşerek, spor komplekslerinde ücretsiz bir şekilde, orada dışarıda düzenledik. Bunun da çok büyük bir katkısı oldu, oradaki dindar kesim için de. Çünkü Bursa gerçekten dindar bir mekandır, Ehli Sünnet kardeşlerimiz için de iyi bir intibah oldu hatta, bazılarının çok etkilendiklerini söyleyerek, Ehlibeyt mektebini tercih ettiklerine şahidim, hala da o insanlarla irtibatım var, sadece Aşura'nın dışarıda olması, orada görünen Hüseyin'in gerçek mesajının algınlama sebebi ile.

Yine de oradaki bizlerin, Allah'ın yardımı ile, ayrıca gerek maddi ve manevi cemaatin katktısı ile dördüncü camimizi yapma cesaretini o insanlar buldu.

İmam Hüseyin adı ile camii yapıldı. Bu şekilde bir faaliyetimiz orda olmuş oldu, şimdi istanbul'dayız. Bursa’dan gelme gayemiz buydu, hani derler ya, "iyisi ile de kötüsü ile biz de birşeyler yapmışız."

Ben oradan gelirken arkadaşlarıma; "biz bir yerde emsal teşkil ediyoruz, sizler de bazılarınız bizden daha önceden gelmişsizin yerinize getirin yenilerini koyun oraya, insanlar hem bir farklılıktan istifade etsinler. Hem görüyoruz, bazı yeni gelen alimlerimiz bu konuda şikayet ediyorlar. biraz da bize yol açın, biraz da biz hizmet edelim. Bu konuda şevki olan arkadaşlarımız var." dedim.

Bazı şeylerinde aynı zamanda, önünü alma gayesi ile onlar da gitsinler, tabiri caizse el nimetse biraz da onlar istifade etsin. Zahmetse, külfetse biraz da onlar taşısınlar maksadı ile ayrılmış olduk.

Bu senede de Zeynebiye'mizdeydik, Allah'a hamd olsun, inşallah canımızda can olduğu müddetçe, Allah'ın yardımıyla, ramazanlıkta, burada hem Kuran-ı Kerim okuyarak hem çocuklarımızla ilgilenerek hizmet vereceğiz.

İnşallah önümüzdeki senelerde şimdiden tecrübe edinerek, daha verimli bir şekilde burada faaliyet etmek istiyoruz. Bu düzeni, bu müesseseyi, bizlere sağlayan ve gerçekten bu manada da her boyutu ile maddi ve manevi katkısı olan alimlerimiz, başta Değerli Liderimiz Selahattin Özgündüz’e Allah'tan bereketli, sağlıklı ömür niyaz ediyorum.

Allah'ta bunu biliyor, hiçbir zaman namazlarımdan bu duayı ihmal etmiyorum. Çünkü liderimiz, Azeri tabiri ile söyleyeyim "bizim üzümüzün urvatıdır." Yani, yüzümüzün perdesidir. O insan, seven, sevmeyen eğer, bu mektebe mensupsa, eğer bu mektebe bir şeyler vermek istiyorsa, bu memlekette o insan bizim medarı iftiharımızdır ve mihenk taşımızdır mektep adına.

Allah-u Teala ona ve bu mektebe hizmet eden alimlere, bereketli, sağlıklı uzun ömür versin. Allah zeynebiye.com'un başarılarına başarı katsın.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.