Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Özgündüz?ün Bakü Değerlendirmesi

Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, "Devlet ve Din: Değişen Dünyada Tolerans ve Hoşgörünün Güçlendirilmesi" konferansı dolayısıyla gittiği Azerbaycan ziyaretini değerlendirdi. 

29 Aralık 2012
Özgündüz?ün Bakü Değerlendirmesi

Azerbaycan’da düzenlenen "Devlet ve Din: Değişen Dünyada Tolerans ve Hoşgörünün Güçlendirilmesi" konferansı dolayısıyla, din işleri bakanlığı davetlisi olarak, müteveffa Cumhurbaşkanı milli lider Haydar Aliyev’in dediği gibi, iki devlet, bir millet olduğumuz Azerbaycan’daydık. Daha önce iki defa Kafkas Müslümanları İdaresi Başkanı Şeyhülislam Allahşükür Paşazade’nin davetlisi olarak Azerbaycan’a gitmiştim. Bu sefer de Din İşleri Bakanı Elşad İskenderov’un daveti ile gittim. Oradan size bol bol selam getirdim.  Şeyhülislam’ın muavini ve bizim çok değerli bir dostumuz olan Hacı Miraziz Ağa’dan çok selam getirdim.

Havaalanına indiğim andan, otelde kalma, konaklama ve dönüp tekrar havaalanına gelip buraya inene kadar birinci sınıf bir ağırlama, çok güzel bir uğurlama, güzel bir misafirperverlik dolayısıyla hem Azerbaycan Devleti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e teşekkür ediyorum, hem de sevgili bakanımız Elşad İskenderov’a teşekkür ediyorum. İskenderov genç bir bakan, ama hakikaten sıcak kanlı olduğu kadar, bulunduğu bakanlığın ne olduğunu bilen, dinle savaşan değil, dini, ülkede yaşayan bütün inançları, inancı ile, devleti ile, vatanı ile barışık kılma amacına yönelik çalışma yapan bir bakan. Yaşının gençliğine rağmen, fikri çok olgun böyle birini bakanlığa atamak, çok isabetli olmuştur. Bu açıdan da hürmetli prezdent İlham Bey’e çok teşekkür ediyorum.

Keza bakanımıza hem bu konferanstan dolayı, hem davetinden dolayı, hem de misafirperverliğinden dolayı teşekkür ediyorum. Bu konuda kendisine yardımcı olan İlham Ağaoğlu  ve Elçin Askerov’a da teşekkür ediyorum, Askerov, Dini Araştırmalar Merkezi’nin başkanıdır. Ayrıca, Allahşükür Paşazade dostuma gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.

Konferanstan sonra Cuma günü olmasına rağmen, Meşhedi Dadaş Mescidi’nde âlim arkadaşlarla bir toplantımız oldu, tecrübelerimizi onlarla paylaştık. Bu mescit, bizim gibi, müdavimlerinin çok olması sebebiyle Cuma namazlarını dışarıda kılmak zorunda kalıyor. Bu mescidin âlimi olan Hacı Şahin kardeşime, konferansta da bize ilgi alaka gösterdiler, kendisine teşekkür ediyorum.

Hacı Mir Aziz Ağa, bizi eskiden beri tanıyan, kadim bir dostumuz, burada da kimin neye hizmet ettiğinin farkında olan, kimin Allah rızası için, kimin dolar için çalıştığını bilen,  Seyyitliğin verdiği o basiretle gören dostumuz, sağolsun bizi uğurlarken de çok zahmetimizi çekti, kendisine özellikle teşekkür ediyorum. Mir Aziz Ağa bize kitap ve CD’lerinden de hediye etti, çantaya biraz sığdırabildik, onu da sizlerle paylaşacağım, içinde güzel mersiyeler ve öğütler var.

Konferansın maksadı da, bizim söylediğimiz söz de, insanların bir arada yaşamayı bilmesi gerektiğidir. Ana başlık olarak şöyle başladı: Her insan iki türlü düşünebilir: Birisi neye inanırsa inansın, hangi soydan olursa olsun, hangi coğrafyanın, ırkın mensubu olursa olsun, insan olduğu için o benim dostumdur. Bu bir bakış açısıdır. İnsanlara böyle bakıp, severseniz, insan görünce içiniz açılacak, mutlu olacaksınız. Ama benim gibi inanmıyorsa düşmanımdır, bizim hemşeri değilse düşmanımdır, bizim takımdan değilse düşmanımdır diye bakarsanız,  çevrede gördüğünüz insanların yüzde doksan dokuzu sizin gibi düşünmeyen insanlardır, o zaman da yaşam sana bir azap olacak.

Bu iki bakıştan birini seçmek sana ait, ama birincisini seçenler daha mutludur. Hz. Ali (as)’ın dediği gibi, o insanlar ya dinde kardeşin, ya da yaratılışta türdeşindir, kardeşindir. Böyle bakmak doğrudur. İkinci perspektiften bakanlar, yani herkesi düşman görenler, işi ifrata götürüp, bu sefer kendi kardeşlerine bile azap oluyor, herkesin katlini vacip görüyor. İnsanlığın baş belası böyle bir düşüncedir. Sen eğer bir başkasına, bir başkasının inancına, bir başkasının kimliğine taarruz etme, hakaret etme hakkını kendine tanıyorsan, bunu otomatik olarak karşındakine de tanıyorsun. Puta dahi sövme, çünkü senin tanrın Allah’tır, O’na sövdürürsün.

Ama sen sevgiyle bakarsan, insanlara dostça bakarsan, tabiri caizse müspet enerji yayarsan, sana da müspet enerji gelir, sevginin karşılığı ancak sevgi olur. Sadece yarasalar aydınlıktan hoşlanmaz. Ama yinede ne olursa olsun insanlığın çoğu sevgiden yanadır.

Bunların oluşabilmesi için gücü elinde bulunduranlar, devletler ve Birleşmiş Milletler gibi dünyayı yöneten uluslar arası kuruluşlar, herkese adil davranmalılar. Ama ne yazık ki dünyada iki ülke Birleşmiş Milletlerin şımarık çocuklarıdır. Onlar ne yapsa hoş görülür, aynı şey onlara yapılsa kıyamet kopar. O iki ülke en adi cinayetleri işlese şımarık oğludur diye bir şey denilmiyor, birisi İsrail, birisi Ermenistan.

Biz Yahudi düşmanı değiliz, Ermeni düşmanı da değiliz, ama zalimin düşmanıyız, onlar diğer halklara zulmediyor. Çocuk-ihtiyar demeden katliam yapıyor. Bu bizim vicdanımızı sızlatıyor, bazen de kanımıza dokunuyor. Çünkü bu zulme reva gördükleri kişiler bizim akrabalarımızdır. Fakat Birleşmiş Milletler ne yazık ki bu iki ülkeye toleranslı bakıyor. Kendileri de kabul ediyor, Ermenilerin işgal ettikleri Karabağ ve civarındaki şehirler Azerbaycan’a aittir. Ama yaptırım gücü yok, Birleşmiş Milletler suskun. Ağdam’da, Laçın’da ve en önemlisi de soykırım tanımına uyacak Hocalı’da bunca cinayet işlediler, ana karnında ki ceninleri bile öldürdüler, insanların diri diri başlarının derilerini soydular, Birleşmiş Milletler bundan bir asır önceki uyduruk Ermeni soykırımıyla ilgileniyor. Dünyanın, genelde, ülkelerinde, özelde adalet ve hürriyet esaslı yönetim oluşturması gereklidir. Kimse inancından dolayı, düşüncesinden dolayı hakir görülemez. Fakat bu özgürlüğün hududu, başkasının inancına sövmek olmamalıdır.

Azerbaycan’da bizim en çok kaygılandığımız şey A partisinin mi, B partisinin mi iktidara gelmesi değil. Parti bir yana, tecrübesi ile, dirayeti ile Aliyev ailesinin Azerbaycana liderlik ettiğini görüyorum. Oturup liderlik kavgası yapmamalıyız. Partiler seçime özgürce katılsınlar, ona bir diyeceğimiz yok.  Siyasi partilerin ucu dışarıda olmadığı sürece sıkıntı yok. Ama beni kaygılandıran, sözüm ona Azerbaycan’a bir takım sebeplerle en yakın olan ülkelerin, kardeş ülkelerin, Azerbaycan’ın toprağının işgal edilmesi ile ilgilenmeyip, bir milyon insanın kendi ülkesinde avare yaşamasıdır. Hepsi âlicenap insanlardır, ama arkasında yiğitlerini, cevanlarını, o güzelim köşklerinde şehitlerini bırakarak yurdundan olan insanlar...

Madem siz kardeşsiniz, önce bu kardeşinizin yardımına koşsaydınız. Bir avuç Ermeni, arkalarına da birilerini alarak Azerbaycan topraklarını işgal ettiğinde siz nerdeydiniz? Şimdi bu derdi ile uğraşmayıp, herkes kendi dini anlayışını, biraz da bağnazlığını Azerbaycan’a empoze etmeye çalışıyor. Azerbaycan halkı diğer inanç sahiplerine saygı göstermek sureti ile, beraber yaşama ve birbirini hiç hakir görmeme olgunluğunda, dünyadaki ender toplumlardan biridir.

Kardeş gibi yanlarında durup haklarını almasını sağlamak yerine, oraya kendi din anlayışını sokuşturma derdine düşmüşsün. Bu da bizim en az Karabağ’ın işgali kadar yüreğimizi yaralıyor. Kimsenin Azerbaycan’a öğreteceği Azerbaycan’dan fazla kültürü de yoktur, imanı da yoktur. Azerbaycan olgunluğuna erişmemişsin ki, sen ona ne öğreteceksin? Sen ki senin gibi düşünmeyen herkese düşman kesilmişsin, sen ona ne öğreteceksin? Kardeş gayretin olsaydı, toprağı işgal edilirken, kanı heder edilirken arkasında dursaydın, ki hala vakit çok geç değil, buyur o konuda yardımcı ol. Sürekli oraya getirip din mezhep diretmek,  vicdansız kardeş işi olur.

Bu konudaki hassasiyetimi orada her kurum ve kuruluşla paylaştım, ilan ettim, konferanstaki konuşma metnim de bu oldu. İnşallah gün gelecek daha güzel bir Azerbaycan’dan da bahsedeceğiz. Ki çok şükür bütün bu oyunbazlıklara rağmen, her gittiğimde daha güzel bir Azerbaycan ile karşılaşıyorum. İnşallah daha da güzel olsun ve Karabağ’ı düşman elinden en yakın zamanda kurtarsın, kurtarmakta bizi de pay sahibi etsin. Sizler adına da dedim şahsım adına da dedim, eğer gün gelir de cumhurbaşkanımız barış umutlarını keserse, ben üç oğlumu Karabağ’ın uğruna göndermeye hazırım, ve Türkiye’de ki 3 milyon Azeri toplumu Karabağ’ın meselesini kendisine gayret meselesi edinmiştir. Aşura’da ve meydanlarda da dediğim gibi Ermenistan’ın nüfusundan çok burada Azeri nüfusu vardır. Sel olur akar volkan olur patlarız Erivan’ın üzerine.  

vesselam…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.