Muaviye'nin ölümüyle, oğlu Yezîd onun yerine saltanat tahtına oturduysa da tahtın sallantıda olduğunu hissediyordu. Zira kendisine Muaviye tarafından alınan bîatlerin yapay, samimiyetten uzak, korku ya da menfaate dayalı olduğunu, içtenlikli toplumsal mutabakattan yoksun, daha da önemlisi ümmet nezdinde meşruiyetten yoksun bir saltanat olduğunu görüyordu. Bu sorunu çözmek için, ümmetin kayda değer ölçüdeki kesiminin teveccühünü kazanmış birinci ve ikinci halifenin ailelerinin mutabakatını alması önemliydi. Bunun için de Abdurrahman b. Ebi Bekr ve Abdullah b. Ömer'in biatini alması gerekirdi. Bundan çok daha önemlisi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) kabilesi olan Haşimilerin mutabakatını kazanmaktı. Bunun için de İmam Hüseyin'in biati gerekiyordu.
Bütün bunları Muaviye ölmeden Yezid’e anlatmış, Abdullah b. Zübeyr’e biat etmediği takdirde acımasız davranmasını tembihlemişti. Hüseyin biat ederse, Yezîd saltanatının meşruiyetini artık kimse tartışamaz, kimse Yezîd'e karşı çıkma cesareti gösteremezdi. Çünkü Yezîd'in bütün mezalimi İslam'a fatura edilecek, İslam'a karşı çıkan da kâfir, dolayısıyla katli caiz hatta vacip sayılacaktı.
Evet, İmam Hüseyin'in Yezîd'e biati, onun bütün icraatını Hz. Peygamber adına, Kur'an adına ve İslam adına onaylama anlamına geliyordu. Onun için Yezîd, Hüseyin'in bîatini, saltanatının tesbiti için vazgeçilmez görüyordu. Bu yüzden hemen Medine valisi Velid'e bir mektup göndererek, Hüseyin'den kendisi için bîat almasını, bîat etmemesi durumunda başını kesip kendisine göndermesini yazdı.
Velid, İmam Hüseyin'i valiliğe çağırıp, Yezîd'in mektubunu aynen O'na okuyarak, Yezîd'e bîat etmekle ölüm arasında bir tercih yapma durumunda olduğunu bildirdi. Bunun üzerine İmam Hüseyin Velid'e dönerek şöyle buyurdu: “Biz nübüvvet hanedanı, risalet madeni, meleklerin uğrağı ve rahmetin sebebiyiz. Yezîd ise fasık, günahkâr, içki içen, haksız yere insanları öldüren ve açıkça günah işlemekten çekinmeyen birisidir. Benim gibi biri asla onun gibi birine biat etmez.”
Hüseyin nübüvvet hanedanından Yezid melanet, Hüseyin risalet madeninden Yezid’se kurnazlık ve şeytanet, Hüseyin meleklerin uğrağından Yezid şeytanların, Hüseyin iyi ve iyiliği temsil ediyor Yezid’se kötüyü ve kötülüğü; Hüseyn’in Yezid’e biati yani iyinin kötüye teslimiyeti, iyiliği kötülüğün emrine teslim edip boğdurmak anlamına gelecekti. Bunun sonucu ise İslam, Müslümanlar ve insanlık için felaket olacaktı. Hüseyin, Yezîd'e uzatacağı bîat elini aslında adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün tek kelime ile Öz Muhammedi İslam’ın şahdamarına uzatmış olacaktı.
Hüseyin, böyle bir vebal ve zillet altında, Allah, Peygamber, babası Ali ve anası Fatıma'nın huzuruna yüz akıyla çıkamazdı. Zulüm altında inim inim inleyen mazlum müminlerin yüzüne bakamazdı. Çünkü hiçbir mümin bunu Hüseyin’den beklemez ve ona böyle bir zilleti yakıştırmazdı. Evet, Hüseyin, Yezîd'e bîat ederek, onun zulüm düzenine onay verip destek olamazdı. Hüseyin, ya İslam'ı, adalet ve hürriyeti kendi hayatına feda edecek, ya da hayatını bu yüce değerlere feda edecekti. Üçüncü bir seçenek verilmiyordu. Evinde hapis veya dedesinin ülkesinden sürgün edilme seçeneği bile O'na verilmiyordu. Hüseyin Yezîd'in despot ve zalim sistemine onay ve destek vererek onursuzca ve zilletle yaşamaktansa; hayatı pahasına direnip şehadeti, yani izzetli ve onurlu ölümü seçti. Doğru seçim yaptı. O'na yakışan da buydu.
Evet, mazlum Hüseyin kendisine yakışanı yaptı da, ya zalim Yezîd'e ne demeli? Peygamber'in bûsegâhı (öptüğü yer) olan bir boğaza hançer vurmaya nasıl kıyabildi!? Ama Yezîd ki yirmi bir yıl Peygamber'e karşı savaşan Ebu Sufyan'ın, Yezîd ki Peygamber'in amcası Hamza Seyyid'üş-Şüheda'nın ciğerini yiyen Hinde'nin torunudur. İmam Ali'ye sövmeyi ibadet haline getiren, İmam Hasan'ı zehirleterek öldüren Muaviye'nin oğludur. Yezîd'ten de ancak bu beklenirdi.
24 Kasım 2012