Bütün Müslümanların Kurban Bayramı'nı kutlayarak sözlerine başlayan Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Hz. İbrahim’in dünyaya bir iman ve imtihan ortaya koyduğunu söyleyerek, Hz. İsmail’i kesmeye götürürken Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in tam bir teslimiyet gösterdiğini, annesinin ise tam bir metanet gösterdiğini, Allah’ın emri için evlatlarını feda etmekten çekinmeyen bir ailenin hatırasının yaşatılması için bu günün bayram ilan edildiğini söyledi. Özgündüz, “Böylesi bir günü, bayramı, tatili, Allah’ın emrine tam bir itaatin gerçekleştiği bugünü, Allah’ın halilinin, oğlunu Allah’a feda ettiği bugünü, birileri haram meclislerinde geçiriyor, gaflet içerisinde geçiriyor. Bayramın gerçek manasının tam olarak anlaşılması gerekiyor.” dedi.
Özgündüz konuşmasını şöyle sürdürdü:Güncel meselelere de değinmek istiyorum. Ümit ediyorum az-çok faydalı olsun. Çünkü Zeynebiye TV vesilesiyle dünyaya da yayınlanacaktır. Tahran’a da, Ankara’ya da, Şam’a da… Başka yerlere de ulaşacaktır. Biz de bu vesileyle kendi çapımızda dünyanın, bölgenin sorunlarına ışık tutacak; fikren katkı yapabilecek bazı şeyleri söylemeyi uygun görüyoruz.
Birliğimiz Namusumuzdur!
Yıllardır ülkede ve dünyada Müslümanlara örnek olacak güzellikler sergileyen bir toplum, bir aile olduklarını belirten Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, bedeller ödeyerek oluşturdukları bu birliğe kimsenin fitne tohumu ekmeye cüret edememesi gerektiğini söyleyerek: “Birliğimiz, namusumuzdur.” dedi. Sık sık salavat ve tekbirlerle kesilen konuşmasında, “Bu sözümüzün arkasındaysak, o zaman namusumuza kimsenin dokunmasına izin vermeyeceğiz. Zeynebiye, bu mektebe bedel ödeyerek bugünlere gelmiş, bu ülkede Ehlibeyt mektebinin, Caferi mezhebinin “Alemdar”ı olmuştur. Bu Selahattin Özgündüz’ü sevip sevmemekle ilgili değildir, birliğinizi-dirliğinizi cemaat olarak korumak durumundasınız, yoksa her şeyinize yazık olur.” dedi.
Zikir Çekip, Zalimden Yana Olan Cennete Giremez
Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, gündeme ilişkin değerlendirmelerini yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
"Binlerce yıl omuz omuza, beraber yaşamış, ayrı millet olmamış bir millettir Türk milleti. Ama gelin görün ki mezhebi yobazlıktan ötürü birbirinin canına kıyabiliyor. İnsanoğlu yobazlaştı mı, canileşiyor, canavarlaşıyor. Bir yobaz, ‘bunların katli vaciptir’ dedi mi peşine düşüp gidiyor. Tavuk keser gibi insan kesiyor, çocuğa kıyıyor, okula bomba atıyor. Her millete göre çocuk günahsızdır değil mi? Küçücük çocukların gittiği okullara bomba attılar. Yobazlaştı mı böyle oluyor. Türk’ü Türk’e, Müslüman’ı Müslüman’a öldürten, mezhep-milliyet-ırk farklılığını bir güzellik, renk cümbüşü olarak algılamak yerine düşmanlık sebebi sayıp, fitne sokup birbirine karşı kışkırtan kim ise, hangi anlayış ise; lanet olsun ona ve o anlayışa! Bir gün diyeceksiniz ki terörün dini, mezhebi soyu, ırkı olmaz, diğer gün getirip evinin içinde terörist besleyip diğer Müslümanların üstüne saldırtacaksın. O zaman samimiyetin sorgulanır senin. “Başkası da bana bunu yaptı.” Başkası da bunu yaparak halt etti. Biz başkasından ders almayız, bizim üstadımız Kuran’dır, bizim rehberimiz, üstadımız Kuran’la birlikte o Kuran’ı bize sunan, aleme rahmet olarak gelmiş, risaletin sahibi, evrenin övüncü Muhammed Mustafa(s.a.v)’dır. Müslümanların arasına fitne sokmak için hiçbir şeyi bahane edemezsiniz. Sen, bir başka ülkede, benim gibi düşünüp inandığı için katledilmeyi hak ettiğini düşünüyor ve caiz görüyorsan, destek oluyorsan, bir yandan da bana ‘kardeşiz, dostuz, biz biriz’ demene artık ben inanamıyorum. Sıraya konulmuş kurbanım, benim sıram ne zaman gelecek; kestiremiyorum.
Bahreyn’de silahsız halk ayağa kalkmış, Bahreyn kralı Amerika askerleriyle, yabancı askerlerle beraber onları öldürüyor, Suud askerlerini ülkesine sokup vatandaşını öldürüyor, kimseden ses çıkmıyor. Suriye de teröristini öldürüyor, sen feveran ediyorsan, ben buna ne diyeyim? Sonra, “biriz, birliğiz, diriyiz” deme edebiyatına nasıl inanayım? Bahreyn’deki neyse ben de O’yum. Siz Şam’da, köyünde katliama uğradığı için köyünü terk ederek Zeynebiye’ye, Hz. Zeyneb’e sığınanlara, orda bile başına top yağdırıyorsun. O mermilerin nereden gelip gittiğini göre göre ben artık senin beni de kardeş gördüğüne nasıl inanayım? Oradaki de aynen benim! Ben de O’yum!
Bizim inancımızın sınırlarını da siz mi belirleyeceksiniz? "Onlar sizden değil, İran’daki Şii sizden değil" gibi sözler söylüyorlar. İran’daki Şiiliği biz öğrettik İranlıya. Ben ne isem o da o’dur. Buradan Tahran’a kadar Azeri Türküdür. "Suriye’deki Alevi bu, Anadolu Alevi’si bu" diye konuşuyorsunuz, ne işse benim mezhebimi gruplara, ırka göre ayırıyorsun. Madem öyle, o halde Suriye'ye getirilen Sünni de Arap’tır, canavardır, leş kargasıdır, sen de ondan uzak dur, onunla bir olma.
Ben mazlumdan yanayım. Ben emperyalizme, Siyonizm’e karşıyım. Sende o safta olmalısın. Bu din sadece teravih kılmak için, zikir çekerek cennet kazanmak için gelmemiştir. Muhammed Mustafa geldiğinde puta ve putpereste karşı mücadeleye geldi. Bu gün anısını yaşadığımız İbrahim Halil, puta ve putpereste karşı, ateşe atılma pahasına dik durmak, tevhîdi savunmak için geldi. Süper güçlere dur demek için, zulme dur demek için geldi. Zalimle beraber olarak zikir çeken hiç kimse cennete gidemez.
Gerçek Kardeşliği İran Göstersin
Diyorlar ki, Suriye İran’dan yanaymış, peki Suriye İran’ın neyini koruyacak? Suriye, İran’ın Mescidi-i Aksa’yı kurtarma hareketine destek veriyor. Kötümü yapıyor? Suriye, İsrail karşıtı bölgedeki muhacir durumuna düşmüş, vatanı işgal edilmiş Müslüman mücahitlere, direnişçilere destek oluyormuş. İsrail bundan rahatsız. Kötü mü ediyor, senin de destek olman gerekmiyor mu? Madem ki kardeşin kıskançlığa başladı, madem İran İslam Cumhuriyeti’nin, bu günün kahramanı İbrahim Halil gibi ateşe atılma pahasına Nemrutlara karşı, zamanın Nemrutlarına karşı durması kardeşlerimizi kıskandırdı. Biraz daha mücadelemizi kardeşlerimizin kıskançlığını yatıştıracak şekilde yapalım. Benim birkaç tane önerim var. Şu anda hakikaten İran sıkıntı yaşıyor. Kardeş ihanetine uğramış, sıkıntı yaşamakta. Niye uğramış? İran’ın dünyayla derdi ne? İran kimin ülkesine saldırdı? Ülkesine saldırılan o, ülkesi bombalanan o, sadece Kudüs’ün, Mescid-i Aksanın sancaktarlığını yapıyor diye kardeşler kıskandılar.
Madem öyle, dün Hüsnü NaMübarek gibi bir hain Siyonist uşağı vardı Mısır’ın başında, Mısır Arap Birliği’nin de lideridir, bugün başına İran İslam Cumhuriyeti’ni yönetenlerin de desteklediği Muhammed Mursi gelmiştir. Sancağı verin ona, siz de bölgedeki büyük liderler olarak, İslam Konferansı Örgütü’nün etkin bir üyesi olarak, dünyanın BM’den sonraki en büyük teşkilatı “Bağlantısızlar”ın, 120 ülkenin bugün dönem başkanı olarak, sen de destek ol Mursi kardeşine. Arap Birliği dönem başkanı da Irak’tır, ver bayrağı onların omuzlarına, sen de İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde ve dünyanın en büyük hareketi olan Bağlantısızların liderliği vasfınla var gücünle destek ver, Kudüs’ün kurtarılması, bölgeye kalıcı, adil, şamil bir barışın gelmesi için. Sorumluluğu ver Arap Birliği’ne, o senden hem bir adım daha yakın meseleye, her anlamda, kavmi, milli ve coğrafi anlamda. Sen de kardeş gibi ona destek ver, bugüne kadar sana ihanet eden kardeşlerin gibi değil, gayretkeş kardeş gibi arkasında dur. Bu benim tavsiyem. İran kimsenin şahsi mülkü değil, istediği gibi kullanamaz, ateşe atamaz. İbrahim kendisini ateşe attı ama vatanını, ülkesini değil.
Türkiye-İran-Rusya-Mısır, Suriye Meselesini Çözer
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın ortaya attığı son teoriyi, Türkiye-İran-Rusya, Türkiye-İran-Mısır gibi alternatiflere açığız dediği önerilere benim nazarım, bazı çekinceleri gidererek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın önerisi çözüm noktasında önemlidir. Türkiye-İran-Mısır ve Rusya dörtlüsü olursa bu mesele çözülür. Bu öneriyi İran İslam Cumhuriyeti kabul etti mi etmedi mi bilmiyorum, ama bence etmelidir, bu dört ülke isterse Suriye meselesi yarın çözülür, ama samimiyetle. Akan Müslüman kanı üstünde kimse siyaset yapmasın, kindarlık yapmasın. Bu dörtlü isterse yarın, hatta bugün bu akan kan durabilir. Suriye halkı haklarına kavuşsun, ama İsrail’in istediği gibi, Hüsnü NaMübarek gibi İsrail uşakları başa getirilmesin. Suriye bölünmesin, Suriye bölünürse Türkiye de bölünür, Irak ve İran da bölünür, bölge paramparça olur. Bu nedenle bu dört ülke sorunun çözümü için idealdir. Bence bu konu ciddi bir şekilde ele alınıp gereği yapılmalı ve İran İslam Cumhuriyeti de bu öneriyi kabul etmelidir.
Rehberlik Makamını Yıpratmayın
İran’ın 1,5 milyon kurban vererek oluşturduğu bir makam var, Şahlık yerine Velayet-i Fakih’i tesis etmiştir. Bu uğurda milyonlarca ana gözü yaşlı kalmış, milyonlarca gelin boynu bükük kalmış, milyonlarca çocuk babasız kalmıştır. Gelin bu makamı birilerinin koltuk ihtirasıyla, dolara kurban etmeyin. Yalakalık ve çığırtkanlıklarla, kendi kişisel ikbal ve istikbali için kullanmamalıdır, yoksa yarın ruz-i mahşerde Behişt-i Zehra’da yatan milyonlarca şehidin kanlı eli, yurtiçi ve yurtdışında bu makamı çıkar için, dolar için kullanan namertlerin, kalleşlerin yakasında olacaktır. O makama oturan Fakih’in etrafında bir aile oluşturun dürüst iseniz, vicdanınız varsa, dünyanın yükünü O’nun omuzlarına bırakmayın, her kurum kendi görevini yapsın.
İran’ın iç ve dış sorunlarını çözmek için de bütün güçlerin, yargının, yürütmenin ve yasamanın başlarının içinde olduğu "Teşhis-i Maslahat-i Nizam" diye bir kurum var, Rehber’in temsilcisi de o teşkilatın içerisindedir, İran’ın sorunlarını çözsünler, bütün yükü Rehber’in omuzlarına atmasınlar. Olumsuzluklardan hem Rehber’i dolayısıyla makamı yıpratıyorlar, hem de yoruyorlar, bütün bir dünyanın yükünü bir yaşlı seyyidin omuzlarına koymak haksızlıktır.
Kurumlar kendi işlerini yapsın. Yanlış yapıyorlar, Rehber’in üstüne atıyorlar, bu çok büyük bir namertliktir, yanlışınızı Rehber’in üstüne atmayın, Rehber öyle demiyor. Rehberlik makamını kendi ikballeri için kullanıyorlar, “Rehber böyle dedi.” diyorlar. Fitnelerini bile Rehber’e mal ediyorlar, bu çok kalleşçe bir tutumdur. Rehber'in yükünü hafifletmeniz gerekiyor.
Son olarak, İran’da seçimler yaklaşmıştır, bence kanunen engeli olmayan bin aday da çıkacaksa çıksın, halk kimi seçerse, bırakın çıksın, kanunlar çerçevesinde işini yapsın, derebeyliği yapamaz ki, kanunlar var, işini yapsın, yaptığı işin de sorumluluğunu taşısın, Rehber’in üstüne atmasın sorumluluklarını ve Rehber’i de yıpratmasın.
vesselam..."