Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Özgündüz La Monde'e Konuştu

Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Avrupa'nın önde gelen gazetelerinden La Monde Gazetesi muhabirine verdiği mülakatta iç ve dış siyasete yönelik önemli açıklamalarda bulundu. 

29 Haziran 2012
Özgündüz La Monde'e Konuştu

Fransa’nın yüksek trajlı gazetesi La Monde gazetesinin Moskova Muhabirine bir mülakat veren Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz iç ve dünya gündemiyle ilgili önemli mesajlar verdi:

Türkiye’de ne kadar Caferi vatandaş var?

Azeri Caferi anlamında 3 milyon olduğu,1998'de çıkarılan camiler yasayıysa ilgili mecliste konuşan eski Kültür Bakanı Sayın Namık Kemal Zeybek’in beyanatıyla meclis tutanaklarına geçmiştir.

İstanbul ve civarında -Kocaeli de buna dâhil- bir milyon olduğunu düşünüyoruz. Bunların tamamına yakını Türk vatandaşı olmakla birlikte Azerbaycan kökenli Türkler'dir.

Caferi toplum deyince sadece Azeri Caferiler anlaşılıyor. Oysa Türkiye’de yirmi milyonu aşkın Alevi'ye mezhebiniz nedir, diye sorarsanız Caferi’yiz, derler. Vakıa da budur. Ülkemizin güneyinde Hatay, Adana, Mersin bölgesinde yaşayan iki milyona yakın Alevi Nuseyri var. Onlara da sorarsanız, Caferi’yiz derler. Bunlarla birlikte 25 milyonu bulan bir nüfus var. Ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri.

Bütün metropollerde Caferi nüfus vardır. Doğuda Iğdır, Kars, Ağrı, Ardahan asıl ata yurdumuz olmakla birlikte ekonomik ve güvenlik sebeplerle metropollere yoğun göç vermiştir. Kendi köyümden örnek verecek olursak nüfusun yüzde 95’i İstanbul başta olmak üzere ülkemizin metropollerine göç etmiştir.

İstanbul’daki Caferi camilerinde sadece Azeri vatandaşlar mı ibadet ediyor, yoksa İran’dan gelenler de mi bu camilerde namaz kılıyorlar?

Hayır, genelde Türk vatandaşı olan Azeriler namazlarını kılarlar. İranlıların Valide Han adıyla kendilerine ait bir camileri var genel olarak orada namazlarını kılarlar.

Bulunduğunuz semt genelde Azerilerin çok yaşadıkları bir yer mi?

Evet, Halkalı'nın genelde doğuya bakan bu bölgesi, büyük çoğunluğu Azeri Caferilerin olduğu bölgedir.  Kocaeli’nin özellikle batı tarafı, Yalova, Bursa, İzmir, Manisa, Aydın, Tekirdağ, Ankara, Çorum, Kırklareli'de nüfusumuz var.

Türkiye’de devlet- hükümetle ilişkileriniz nasıl? İlişkilerinizin düzeyinden memnun musunuz?

Herkesin hemfikir olduğu bir konu var, demokraside bazı aksaklıklar var. Bunu diğer ülkelerde buradan daha iyi anlamında demiyorum, umarım bu aksaklıklar giderilir.

Yeni anayasada özellikle bu aksaklıklar giderilmeli. Bu ana kadar yer yer yaşanan problemler kurumsal olmaktan ziyade kişisel olmuştur. Yani özellikle devletin Azeri Caferi toplumuna karşı bastırma ezme gibi sistemli bir programı olmamıştır. Ama bütün kesimler için arzu edilen hukuk devleti oluşturma yönünde -şu anda meclis çalışıyor bu yönde- komisyonlar oluşturulmuş. Umuyoruz ki bunlar çözülür.

Biz Türk olduğumuz için azınlık değiliz  Azınlıkların hakları Lozan Anlaşması'yla garanti altına alınmıştır. Biz millet olarak bu anlaşmadan önce de, cumhuriyetten önce, Osmanlı döneminde de gayrimüslimleri Batılı dostlarımız onları ezerken, katliam yaparken koruduk, himaye ettik. Yer yer bazı üzücü hadiseler de yaşanmışsa mütekabil olmuş yani bireysel olmuştur. Devletle o halk arasında değil yerel halklar arasında olmuştur.

Devletten yana en çok zararı tarihte Türkler görmüştür. Diğer uluslar yerel birbirleriyle sorun sıkıntıları olmuştur. Ama devlet tarih boyunca Özellikle Yavuz Sultan Selimden sonra Türkleri ezmiştir.

Siz bu yeni anayasayla ilgili bir öneriniz oldu mu?

Evet, bizim üç maddelik bir önerimiz oldu. Her biri iki maddeden oluşan üç önerimiz var: Adalet, eşitlik, özgürlük.

Fransız devrimi gibi..

Adalet, temsilde ve paylaşımda adalet. Ülkenin nimetlerini paylaşımda adalet.

Hukuk karşısında ve fırsatta eşitlik, yani kanun karşısında ve devletin sunduğu fırsatlarda eşitlik.

Düşüncenin ifadesinde ve inancın, öğrenip, öğretilip yaşanmasında özgürlük. Bu hürriyetin sınırı diğerlerinin hürriyetinin sınırındadır. Yani kamu düzenini bozmamak ve diğerlerinin hürriyetini ihlal etmemek, sınırı budur.

Yeni anayasanın bu üç esas üzerine oluşturulmasını isteriz. Anayasanın felsefesini ruhunu bu üç sac ayağı teşkil etsin, diğer konularda sorun olmaz.

İnançlarla ilgili iyi niyetli bir komisyon oluştu, o komisyonda ben de vardım. Dördüncü sınıftan on ikinci sınıfa kadar fotoğraflarla beraber 200 sayfalık bir çalışma yapıldı. Özgür bir çalışma ortamı vardı. Fakat bunun yüzde beşi müferadata girdi. Yeni sistemde de ne olacak bilmiyoruz. Yeni 4+4+4 sisteminde de ne olacağını tam olarak bilen yok.

Kendi din adamlarınızı eğitimini nasıl sağlıyorsunuz?

Tevhid-i Tedrisat kanunları sebebiyle dini eğitim noktasında Sünni vatandaşlar gibi bizim de bir takım sıkıntılarımız var. Biz Irak’ın Necef kentinde eğitim aldık. Saddam döneminin baskıları yüzünden İran’ın Kum kentine eğitim için kayma oldu. Gönlümüzde yatan şey Necef’te eğitim almaktır. Saddam sonrasında yeniden dini eğitim için Necef’e yönelme var. Türkiye’de eğitim alabileceğimiz bir yer yok. Osmanlı döneminde de Azeri Caferiler zaten burada değildi.

Türk-İran ilişkilerine siz nasıl bakıyorsunuz? Ne tam dostlar ne de tam düşmanlar gibi görünüyor.

Bizim bakışımız nedir, biz ne tarafta duruyoruz, bu iki devlet neden böyledir, tüm bunlardan önce; bu iki devlet aslında Büyük Selçuklu'dan bölünme iki devlettir. Müşterekleri çok olan iki devlet. Haliyle müşterekler arttıkça kıskançlıklar da artıyor.

Türkiye ve İran’ın geçmişi, tarihi ve kültür bir olan iki ülke. ABD tarihinden daha eskiye dayanan ilişkileri var ve dokunulmayan sınırları var, ihtilafları yok. Bunun dünyada bir örneği de yoktur.

Biz ne taraftayız? Biz mezhep olarak İran’la benzeşiyor ancak bizim milli devletimi Türk devletidir. Türkiye vatandaşı olmayan Azeriler için de Türkiye ikinci vatan gibi görülür.

Sonra bize İrani demiyorlar Azeri diyorlar Azerbaycan kökenli. Gönlümüz Irak’a daha ağır basıyor çünkü 12 Ehlibeyt İmamı'nın altısı Irak’ta’dır. Sayısal anlamda değil, tarihsel ve duygusal anlamda bu böyledir. İran’da da Ehli Beyt İmamlarının sekizincisi olan İmam Ali Rıza (as) bulunuyor.

Biz dıştan bir saldırı durumunda en çok kendi ülkemiz için canımızı siper ederiz, diğer her İslam ülkesi için de bu geçerli. Caferi toplumu olarak İran, Irak, Azerbaycan’a yönelik bir saldırı bizi duygusal olarak çok yaralar. Her İslam ülkesine karşı dış müdahaleye karşıyız ama bu üç ülkeye dini ve mezhebi bağımız nedeniyle tepkimiz biraz daha fazla olur. Bu tepkiyi de şartlar gösterir.

Son zamanlarda gelişen olaylar, özellikle Suriye üzerinde Şii-Sünni çatışması gibi bir durum söz konusu bu sizi endişelendiriyor mu?

Bundan tabiî ki endişe duyuyoruz ancak bu bir Şii-Sünni kavgası değil bizim açımızdan. Çünkü bizim fıkhımız açısından bir Sünni’nin kanı malı onuru bir Şii’ninki kadar kutsal ve muhteremdir. Aynı şekilde bir gayrimüslimin de -İslam toprakları içerisinde yaşayıp devlete vatandaşlık görevini yapıyorsa-  kanı, malı, ırzı, inançlarımız açısından bize zimmetlidir.  Ayrıca bizimle savaş etmeyen vatandaş olmayan gayrimüslimlerle de savaşma hakkımızın olmadığını düşünüyoruz. Bizimle savaşan gayrimüslimlerle de savaş hukuku içinde karşılık verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çerçevede ekonomik zirai alanlara sivil hedeflere saldırıyı caiz görmüyoruz. Aynı şekilde ibadeşanelere, kültür ve eğitim alanlarına, sivil hedeflere insanlara saldırıyı caiz görmüyoruz. Askerlerle de savaşırken vahşi canavarlar gibi değil askerce savaşmayı tercih ederiz. Bizim için barış esastır bizimle barışık içinde yaşayanlarla barış içinde yaşamak bizim için esastır. Kahrolsun ABD, kahrolsun İsrail derken de o ülkelerin halkı, dini, kültürü bizim hedefimiz değildir.

Bu ilkeler Şiiliğin genel bakışı. Irak’ta dini mekânlarımıza, dini törenlerimize, kutsal mekânlarımıza rağmen bizim dini liderlerimiz suç ferdidir ve cezasını da devlet verir, diyerek bunu toplumsal bir savaşa çevirmediler. Doğru olanı da budur. Dini liderlerimizi teröristler öldürdüler, imamlarımızın mezarlarına saldırdılar, ibadeşanelerimize saldırdılar halende bu saldırılar devam ediyor. Buna rağmen suçun ferdiliğine inanıyoruz ve cezasını da devletin vermesi gerektiğine inanıyoruz.  
Suriye’ye karşı kurulan cepheye yani Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelere bakalım. Eğer mesele demokrasi meselesiyle bunlar Suriye’den daha mı demokratik? Suriye’de özellikle yeni anayasada devlet başkanını halk seçer ve iki defadan fazla da seçilme hakkı yoktur.

Çok partili sistemi anayasasına koydu. Referandumla seçimler yaptı. Ama Katar ve Suudi Arabistan’da hala krallık hüküm sürüyor, vatandaşlarını öldürmeye devam ediyorlar, bölgede Yemen ve Bahreyn’de ve Suudi Arabistan içinde demokrasi isteyen halkları öldürüyorlar.

Silahsız halkı öldürüyorlar. Bunların Suriye’de biz demokrasi adına savaşıyoruz demesi aldatıcıdır. Ama Batılılar bu durum karşısında acaba bu kadar mı saflar, bu kadar mı cahiller diye insanı düşündürüyor. Yani krallar demokrasi savaşı veriyor orada. Peki, Taliban'ı ve El Kaide'yi besleyen Suudi Arabistan’la demokrasiyi nasıl bağdaştırıyorlar. Suudi’yle birlikte Suriye’ye demokrasi mi getirmeyi düşünüyorlar? Gerçekten böyle mi düşünüyorlar?

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Batı'nın demokrasi anlayışına gerçekten inanmak isterdik. Ama İsrail’in onca zulmüne sessiz kalmaları, yer yer destek vermeleri, Suudi Kralı'nın bölgeye ektiği terör tohumuna ve fesadına destek vermeleri, Bahreyn’deki halkın tamamı krallığa karşıyken, orada kralın yanında durmaları Batılıların gerçekten demokrasi isteyip istememeleri konusunda beni kuşkuya düşürüyor.

Ermenilerin Azerbaycan topraklarını işgali, Karabağ’da yaptıkları zulümlere sessiz kalarak zalim taraftan yana tavır almaları Batının demokrasi anlayışı konusunda aklımızda soru işaretleri oluşturmaktadır.

Ama Batı Kosova’da Sırplara karşı tavır aldı?

Ama nüfusun yarısı yok edildikten sonra, binlerce kadına tecavüz edildikten sonra vahşi katliamlar yapıldıktan sonra. Orada da kıtalarının tam göbeğinde gözlerinin önünde yüz binlerce insan öldürüldü. Burada farklı bir parantez açacak olursak eski ABD Başkanı Bill Clinton Amerikan başkanları içerisinde farklı bir insandı.

Neden?

Biraz daha demokrattı.

Obama’dan daha mı demokrattı?

Evet. Kesinlikle.. Obama’nın şu anda Suriye konusunda takındığı tavır, Suudi Kralıyla yoldaş olması ne kadar demokrat olduğunu ortaya koyuyor. ABD’de İkiz Kuleleri vuran El Kaide’yi besleyen Suudi Arabistan Kralı'yla yoldaşlığını devam ettirerek bölgeye demokrasi mi getirecek? Taliban anlayışıyla bölgeye ne hayır getirecek bilemiyorum..

Bizi kabul edip verdiğiniz bilgiler için size çok teşekkür ediyoruz.

Ben teşekkür ediyorum..

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.