Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın el-Menar televizyonundan canlı olarak yayımlanan konuşmasının dikkat çekici bölümleri şöyle:
Bu günde şunu söylemek gerekir ki şehitler, kanlarını takdim ederek zillet içinde yaşamayı kabul etmediklerini gösterdiler. Lübnanlılar bu zillet ve ihanet dolu hayata razı olursa o zaman ben size şunu sorarım: Bunun adına hayat denir mi? Kuşkusuz hayır. Bu ölümdür ve şehitler, hayatın gerçek kurucularıdır.
Mütecaviz ve işgalci siyonistlerle ilk savaşta uluslar arası toplumun nasıl İsrail’in yanında yer aldığını ve Filistinlilerin moralinin nasıl olduğunu hepimiz hatırlarız. Savaşçılar, bütün bu engellere rağmen direndiler. Direnişin kırılması şartıyla düşmana verilen yoğun destek, onları hiçbir zaman korkutamadı.
Temmuz Savaşı’nda ne silah, ne taktik, ne savaşın yönetimi, ne mevcut imkanlar, bu savaşı Lübnan’ın kazanmasını sağlamadı. Başarının tek etkeni, bu insanların korkup kaçmayarak direnişte sebat göstermeleriydi. Şehitlerin bu tavrı ve yolu sayesinde Filistin’in Siyonistler tarafından işgal edilmesinden bu zamana kadar ülkemizde rahat ve mutlu yaşayabiliyoruz.
Bugün Lübnan, özellikle de güney; huzur, sükunet ve güven içerisinde yaşantısını sürdürebiliyor.
Birkaç gün önce İmam Musa Sadr’ın Emel Hareketi içerisinde yaptığı özel bir konuşmanın metnini okuyordum. O, bu konuşmasında güney Lübnan’daki şartlara ve burada hakim olan güvenliksizliğin sebeplerine değinerek şöyle diyor: Lübnan, özellikle de güney, zayıftır. Bu yüzden de düşman bize istediğini yapıyor. İmam Musa Sadr, daha sonra da içi yanarak “çoğu kimsenin güney Lübnan’da yaşananlara aldırdığı yok” diyor. Ben bunu okuduktan sonra kendi kendime dedim ki şimdi İmam bunları görse evlatlarıyla ve başlattığı direnişle iftihar eder.
Hiçbir zaman Siyonistlerin Lübnan’a yeni bir saldırı yapma ihtimalini gözden uzak tutmuyoruz. Siyonist rejim bölge düzeyinde herhangi bir savaş planı hazırlamasa bile Lübnan’a yönelik saldırı ihtimali her zaman için söz konusudur.
Bu yüzden Lübnan daima, her türlü saldırıya cevap vermek için hazırlıklıdır. Çünkü Lübnan artık zayıf bir ülke değildir. Milletiyle, ordusuyla ve Direniş’iyle kendisini savunabilecek, zafer kazanabilecek ve tehdidi fırsata çevirebilecek güçlü bir ülkedir.
Bu inanç, bu görüş sürdükçe ve millet, ordu ve Direniş üçlüsü Lübnan’da devam ettikçe düşman Lübnan’a yönelik hiçbir saldırganlığa girişemez. Eğer böyle bir şeye girişirse de şüphesiz bu onun sonu olacaktır.
Lübnan’a yönelik saldırı ihtimalinin uzak olması, bizim gaflet uykusunda olduğumuz anlamına gelmez. Direniş, 1982’den bu yana hiçbir zaman gaflet uykusuna dalmadı ve özgürlük gününe kadar da asla uyumayacak, he zaman uyanık kalacaktır.
İsrail 2006’dan bu yana sürekli eğitim görüyor ve tatbikat yapıyor, peki biz neden uyuyalım. Ben, umutsuzluğa kapılanlara da umutsuzluğa kapılmayanlara da diyorum ki bizden silahımızı bırakmamızı istediğiniz zaman, bizden yenilgi ve zilleti kabul etmemizi, tecrübelerimizden yararlanmamamızı, milletimizin onurunu, tarihin gördüğü en iğrenç düşman karşısında savunmamamızı istemiş oluyorsunuz. Ama biz bugün sizden Direniş’le, orduyla ve Lübnan milletinin iradesiyle birlikte olmanızı istiyoruz. Bunlar, Lübnan’ın gerçek gücünün asli unsurlarıdır.
Lübnan hükümeti, hükümetin çoğulcu olduğunu Lübnan halkının çoğunluğunu kapsadığını ispat etmiştir. Bu, bir tartışma ve diyalog hükümetidir, tek boyutlu ve tek görüşlü değildir. Karar alırken, unsurlarıyla müzakere ve istişare etmektedir, bir tarafın mesajını, şartlarını veya işaretlerini beklememektedir. Bugün bu hükümetten en kısa sürede çalışmasını ve kazanımlar elde etmesi istenmektedir. Hükümet, dosyaları takip etmeli, şuradan veya buradan koparılan yaygaralara kulak vermemelidir. Hükümetin en önemli önceliği Lübnan halkıyla ilgili olan meselelere önem vermesidir.
Bölgemizde yaşanan ve uzmanların tahlilinde anlaşmazlığa düştüğü gelişmelerle ilgili olarak kesin olan bir şey var o da şudur: Zeynelabidin bin Ali’nin devrilmesi, Amerika ve Batı için bir kayıptır; ancak gelecekte kurulacak rejim ayrı bir meseledir. Libya ve Mısır meselesi de aynı şekildedir. Bölgede yaşanan gelişmelerin seyri içerisinde Direniş daha da büyümektedir. Direniş’in yeni müttefikler bulacağı zeminler oluşmaktadır.
Birkaç gün önce tehditlerin artmaya başladığına, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırı ihtimalinin güçlü bir şekilde söz konusu edildiğine tanık olduk. Tehditlerin yükselmesi üzerine İranlı yetkililer, buna kesin bir cevap verdiler. Buna en açık cevabı da Ayetullah Hamenei verdi. Onun söylediği şeyler ayniyle gerçektir. Ordusu ve birlik beraberlik içindeki milletiyle güçlü olan İran bu tehditlerden korkacak değildir.
Amerikan ordularının gelip işgal ettikleri yerler İran’ın çevresiydi. Bugün Amerika’nın İran’la sınırı olan tüm ülkelerde askeri bulunuyor. Buna rağmen İran zayıflamadı, Amerikalılarla doğrudan görüşmelere oturmadı. Yıl sonuna kadar Amerika’nın Irak’tan çekileceğini unutmayalım. Amerikan planı büyük bir yenilgiye uğradı.
2000 yılında bazıları Lübnan’da Direniş’in zafer kazanmadığını söylüyordu. Bugün de bazıları, Irak’tan çekilme kararını Amerika’nın kendisinin verdiğini söylüyorlar. Amerikan ekonomisindeki şiddetli çöküş ve insani kayıpları Irak’taki yenilginin açıklayıcısıdır.
Bu çekilme üzerinde durmak gerekiyor, çünkü bunun birçok neticesi bulunuyor. Amerikan yönetiminin Amerikan planının yenilgiye uğratılmasında etkili olan ülkeleri cezalandırmaya çalışması doğaldır. Irak’taki Amerikan işgalcilerine karşı duran ve Irak halkının iktidarını destekleyen ülkeler İran ve Suriye idi. Şimdi Amerika onlara bu kadar sevinmeyin hala size karşı kullanacağım sopam var demek istiyor. Amerika’nın Irak’tan çekilirken yenilgisini itiraf edeceğini sanmayın.
Amerika İran’ı dize getirip doğrudan müzakerelere oturtmak istiyor. İran bunu kabul etmediğine göre o halde en iyi yol Suriye’yi teslim almak ve daha önce kabul ettiremediklerini ona kabul ettirmektir.
Bugün İran ve Suriye’ye yönelik boş tehditler savuran Amerikan Savunma Bakanı şunu iyi bilmelidir ki İran’a ve Suriye’ye yönelik bir savaş İran ve Suriye ile sınırlı kalmayacaktır. Aksine bu savaş tüm bölgeye yayılacaktır. İşin gerçeği budur. Biz gelecekteki bütün gelişmelerde inancımızla, irademizle ve kararlılığımızla var olmaya devam edeceğiz ve inşallah zaferle çıkacağız.
Bu ümmetin zayıf ve geri kalmış dönemleri bitti. Bugün Şehitler Günü’nde şunu vurgulamak istiyorum ki yenilgiler dönemi sona ermiştir. Bizler şehitlerin kanlarını koruyarak bu yolu tamamlamalıyız. Biz bu yolda sizlerleyiz. Bugün; yerel, bölgesel ve uluslar arası durum her zamankinden çok daha fazla bölge halklarının ve direniş ekseninin lehinedir.
YDH
12 Kasım 2011