Nasrallah, el Menar Televizyonu'nda canlı olarak yayınlanan Beynel Kavseyn Programı'nda, Lübnan ve bölgedeki son gelişmeleri değerlendirdi.
Nasrallah'ın konuşmasından ana başlıklar şöyle:
- Tunus’ta başlayan ve sonrasında diğer Arap rejimlerinde yaşananlar, halk iradesinin sonucudur. Amerika’nın projesi değildi. Çünkü bu rejimler, Amerikancı rejimlerdi. Arap devrimleri, Amerika’yla alakası olmayan halk hareketleridir. Amerika gelerek bu dalgaya katıldı.
- Mesela Kaddafi, son dönemlerinde Amerika’ya üst düzey koordinasyon içerisindeydi. Suriye, Amerika’yla ilişki içerisinde olmayan tek Arap rejimidir.
- Amerika, Arap devrimlerini tabii gidişatından sarptırmak için çalışmakta. Ameriki, Arap rejimlerinin devrilmesinden sonra yeni rejimlerin belirlenmesi için müdahalede bulunuyor.
- Amerikalıların Arap devrimleri hattına girmesinin üç hedefi var. Birincisi, hasarı mümkün olduğu kadar azaltmak. İkincisi, İslam ve Arap halkları nezdindeki imajlarını düzeltmek. Komuoyu araştırmaları, Amerikan idaresinin eylemlerinin Arap halkları tarafından ne derece reddedildiğini göstermektedir. Üçüncü hedef ise alternatifin rejimi oluşturmaktır. En azından yeni rejimin kuruluşuna katılmaktır.
- Bölgedeki birinci tehdit unsuru İsrail’dir. İsrail bölgedeki varlığı, sadece Müslümanları değil Hristiyanları da tehdit etmektedir.
- İkinci tehdit ise Amerika’dır. Amerika, fiyaskoyla sonuçlanan Yeni Ortadoğu Projesi’ni yeniden canlandırmak için çalışmaktadır. Amerika'nın canlandırmak istediği Ortadoğu Projesi'nin hedefi, bölgeyi parçalamaktır.
- Üçüncü tehdit ise tekfircilerdir. Sünniler içerisindeki çoğunluk, azınlıkları tehdit etmemektedir. Çünkü bu Sünni çoğunluk da aynı zamanda tehdit altındadır.
- Libya halkının önünde büyük sorumluluklar bulunmaktadır. Libya halkı, devleti ve kurumlarını yeniden oluşturmakla yükümlüdür.
- Halklar, bilinci, uzlaşıcı kimliği ve seçimler yoluyla iradesini dayatabilir. Çünkü Amerika ve batı, kurulacak yeni rejimin kendi çıkarlarına olmadığını anladıkları zaman, bu rejimi devirmek ya da kuşatma altına almak için çalışacaktır.
- İmam Musa Sadr'ın akıbetine son noktayı koyacağımız günler haftalar içerisindeyiz. Şuana kadar İmam Musa Sadr'ın akıbetine ilişkin sağlam bir bilgiye ulaşamadık.
- Amerika, Irak'tan hezimete uğrayarak çıkıyor. Direniş ve ülkedeki siyasi etkinliklere katılım, Irak'ı bu tarihi noktaya ulaştırdı.
- Amerika, İran'a karşı bir savaşa kalkışamaz. Bunun sebebi, Irak ve Afganistan'daki hezimettir, içinde bulundukları ekonomik krizdir.
- Amerika, İran’la doğrudan görüşmek, sıcak bir hat açmak istedi. Hatta, İran’la yapacakları diyalogta görüşmek istedikleri generalin ismini dahi gündeme getirdiler. İran, bunu reddetti. Amerika, bu durumdan rahatsız oldu. Bunun üzerine Suudi Arabistan Büyükelçisi’ne suikast düzenlendiği iddiasını gündeme getirdiler.
- İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilim, bölgenin menfaatine değil. Suudi Arabistan'un bu plan üzerine olmamasını, Amerika'nın çıkarlarına hizmet etmemesini temenni etmekteyim.
- Hamas ile düşman İsrail arasında imzalanan esir takası anlaşması, Filistin direnişinin büyük bir kazanımıdır.
- Mazlum Bahreyn halkı, meşru haklarını talep etmektedir.
- Hamas, Suriye'den çıkmak istemiyor. Suriye de Hamas'ı çıkartmak istemiyor.
SURİYE DEĞERLENDİRMESİ
- Biz, Amerika'nın projelerine hizmet eden ve reformlara yanaşmayan herhangi bir rejime karşı yürütülecek devrimin yanındayız.
- Hepimiz, 1982'de Amerika'nın Filistin davasını tasfiye etmek için harekete geçtiğini, Suriye rejiminin ise bu projeye karşı durduğunu biliyoruz.
- Hepimiz, Irak işgali sonrasında Amerika Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Suriye rejimini tehdit ettiğini, Esed'in ise bu tehditlere boyun eğmediğini, Filistin, Irak ve Lübnan'daki direnişi desteklemeye devam ettiğini biliyoruz.
- Son 10 yılda Suriye, bölge ülkeleriyle birlikte Amerika'nın projelerini bitirmek için çalıştı.
- Suriye'deki rejim, direnişi destekleyen bir rejimdir ve reform girişiminde ciddidir. Fakat, Suriye'de isteyen demokrasi değil direniş rejiminin devrilmesidir. Eğer Suriye, Amerika'ya boyun eğse, tüm sorun biter.
- Suriye'de hedef, rejimin değiştirilmesi ve yerine başka bir rejimin getirilmesidir.
Suriye konusunda şeffaf, açıkça ve sorumluca konuşacağım. Çünkü bazıları, bizim burada çifte standart uyguladığımızı iddia etmekte. Üstadımız Şehid Abbas Musavi, Nebişit’te şehid olduğu zaman, bizim duruşumuz Arap halkıyla beraber olmaktır, bu konuda sabit ve açık değerlerimiz vardır. İlk değer ölçümüz, ilgili rejimin Amerika ve İsrail’in projelerinin karşısında olup olmadığıdır. Bir rejim var ki Amerikancı ve Amerika idaresin boyun eğmektedir. Diğer bir rejim ise Amerika’ya tabi değildir ve Amerika projelerine hizmet etmez. Üçüncü bir rejim de vardır ki aynı ikincisi gibidir hatta ondan daha iyidir. Bu rejim, direniş rejimidir. Amerika ve İsrail projelerine karşı farklı şekillerde mücadele vermektedir. Kimse bu önemli noktayı görmezlikten gelemez. Bu durumda insaflı olmuş olmaz. İkinci değer ölçümüz ise rejimin ve rejim liderliğinin, reform yapmak istiyor mu yoksa istemiyor mu?
Düşünün ki bir rejim var Amerika’ya uşaklık yapmaktadır. Ve bunun yanında reform yapmaya, hazır değil ve istemiyor. İnsanların geneli, bu rejime karşı çıktıkları zaman biz de tabii olarak bu insanların yanında oluruz. Biz her hâlükârda bu insanlara yardım etmek dışında başka bir tercih hakkımız yok. Hangi mantık, “bu insanların yanında yer almayız” der.
Şimdi Suriye rejime geri dönelim. Bu rejim, Amerika’nın karşısında mı? Ona karşı mücadele veriyor mu? Cevabı: Evet! 1982 yılında, Amerika bölgeye kendi projesiyle geldi. Projenin hedefi, Filistin davasını tasfiye etmekti. Lübnan’ı ikinci bir İsrail’e çevirmekti. Suriye, bu projenin karşısında durdu. Bu şekilde, bu projenin başarısız olmasını sağladı. Son 10 yılda da aynı şeyi görmekteyiz. Suriye, Yeni Ortadoğu Projesi’ne karşı duran ülkelerin başında yer aldı. Ve böylece bu proje de başarısız oldu. Bu projenin başarısız olması sadece Suriye halkının değil tüm bölge halklarının maslahatı içindir. Arap ve İslam halklarının maslahatı içindir. Suriye, konumu itibariyle ön saflardaydı.
Irak işgali sonrasında Colen Powell, kendisiyle beraber uzun bir listeyle gelip, Beşşar Esed’i tehdit etti. Ama bu lider, boyun eğmedi, korkmadı. Amerika’nın Irak’ta Afganistan’da Akdeniz’de ve tüm dünyadaki hegemonyasını hiçe sayarak karşı duruşunu sürdürmeye devam etti. Diğer ülkeler gibi bu güce boyun eğmeyi kabul edebilirdi. Lübnan’daki direniş hareketleri, Filistin’deki direniş hareketleri ve hatta Irak’taki direniş hareketlerini destekledi. Filistin’de İsrail’e karşı direkt olarak bir mücadele söz konusuyken Irak’ta Amerika’ya karşı direkt bir mücadele söz konusuydu. Bütün Arap liderler arasında “Irak direnişi” ifadesini kullanan lider, Beşşar Esed’di. Aynı şekilde Temmuz savaşından önce, savaş sırasında ve sonrasında Suriye rejimi, duruşunu sürdürmeye devam etti. Suriye rejimi, sürekli baskılarla karşı karşıyaydı ve bu baskılara direnmekteydi. Suriye rejimi, tüm direniş hareketlerinin zaferinin ortağıdır.
Bazıları, Suriye’nin Golan tepelerinde neden direniş göstermediğini sormaktadır. Bunun cevabını ancak Suriyeliler verebilir. Suriye’nin Irak, Filistin ve Lübnan direnişinin yanında durması yeterlidir. Bu destek sayesinde Irak, Filistin ve Lübnan’da zafer elde edilebilmiştir. Bu örneklerin ardından eğer ben bu ülkeyi “direniş ülkelerinden birisi” olarak saymazsam, size soruyorum: Daha başka nasıl değerlendireyim? O halde diğer rejimleri nasıl değerlendirmemiz lazım? O halde Suriye’deki rejim, direniş rejimidir diyoruz.
İkinci değer ölçümüz, rejimin reformları kabul etmesiydi. Suriye’de halk hareketi başladığı andan itibaren Beşşar Esed, reformun olması gerektiğini, hatalarının varlığını inkar etmediğini açıkça söyledi. Başkanın Üniversite’de yaptığı konuşmada, bu noktalara açıkça değindiğini görmekteyiz. Bu konuşmasında, bir çok hatayı gündeme getirdi. İlk günden beri “reform istiyorum” dediğini biliyoruz. Bu başkan, reform konusunda ciddi ve reformu gerçekleştirecek potansiyele sahip. Hatta reformlara başladığını söyleyebiliriz. Ama maalesef, çatışma konuyu farklı bir boyuta taşıdı. İç ve dış baskılar arttı. Ve bütün bunlardan sonra “Suriye’de aslında reformların gerçekleşmesi ve demokrasinin uygulanması değil de direniş ve “red” rejimin devrilmesi” olduğu ortaya çıktı. Ben bu söylediklerimin sorumluluğunu alarak tüm dünyanın şunu duymasını istiyorum: Şimdi Esed, Amerika’ya gitse, itaat kartlarını ortaya koysa, Suriye’deki sorunlar kısa bir sürede çözüme kavuşacak.
Amerika, son ana kadar Kaddafi’ye, Zeynelabidin Bin Ali’ye ve Hüsnü Mübarek’e tahammül etti. Yine Bahreyn ve Yemen’deki rejimlere olan desteğini sürdürdüğünü görmekteyiz. Amerika, bir gün bile demokrasi ve reform için endişelenmedi. Amerika’nın sorunu bu değil. Sorun, “bu rejim bizimle mi yoksa bizimle beraber değil midir?” Suriye’deki hedef, ifade ettiğimiz duruşa sahip olan direniş rejiminin değişmesidir.
Suriye’nin içerdeki ve dışardaki muhalefetinin söylemlerine baktığımız zaman Filistin ve ulusal birlik gibi söylemlerden boş olduğunu görmekteyiz. Aslında doğru düzgün söylemlerinin olduğunu bile söyleyemeyiz. Neden? Çünkü Amerika’yı rahatsız etmek istemiyorlar. Bazı muhalif liderlerin Amerika’yla güçlü ilişkileri var. Bunun belgeleri, Wikileaks’te yayınlandı. Tabi ben tüm muhalefeti aynı görmüyorum. Aralarında farklılıklar var. Ortada reform isteyen bir rejim var. Buna rağmen reform istenmiyor sadece rejimin devrilmesi isteniyor.
Üçüncü nokta ise Suriye halkının iradesidir. Mesela, Mısır halkının Yemen halkının Libya halkının Bahreyn halkının ezici çoğunluğunun rejimin karşısında olduğunu söyleyebiliriz. Ama Suriye’ye gelince… Suriye’de ezici çoğunluk nerede? Yakın zamanda Suriye’nin başkenti Şam’da ve Halep’te Esed’i destekleyen gösteriler gerçekleşti. Yüzbinlerce insan, sokağa çıkıp rejimi reform yapması noktasında destekledi. Şam ve Halep, Suriye’nin en büyük iki şehridir. Şam ve Halep dışındaki bir çok şehirde, kalabalık halk, rejimi desteklemek için meydanlara döküldü. Bu sokaktaki insanlar, Suriye halkı mıydı değil miydi? O halde ben bu halkla beraber olmalı mıyım olmamalı mıyım?
25 Ekim 2011