Çamurcu konuşmasında şunları söyledi:
“Değerli dostlar;
Burada; Bahreyn’de bütün dünyanın ölüm sessizliği altında cereyan eden katliamını protesto etmek, uyuyan kalpleri bir parça da olsa uyandırmak için bulunuyoruz. Ben de bu vesileyle aranıza katılmak için geldim. Büyük bir problemle karşı karşıyayız. Bahreyn örneği, bir zamanlar Büyük Ortadoğu Projesi olarak çokça bahsettiğimiz iki bin altı da zamanın Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın yeni orta doğu diyerek Lübnan’a saldırmakla başlattığı o uğursuz fikir nasıl hayata geçiriliyor, nasıl tahakkuk ettiriliyor; Bahreyn bunun çok çok önemli bir örneğidir.
Suriye’ye, Mısır’a, Tunus’a hararetle destek veren, oradaki sokak hareketlerinden, isyanlarından büyük heyecan duyanlar nedense Bahreyn’e sıra geldiğinde dillerini yutmuş gibi sessizliğe gömüldüler! Hem bölge ülkeleri hem de batılı ülkeler. Tüm o insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları, medya, kamuoyları Bahreyn’de yaşanan hukuksuzluklar ve zulümler karşısında tek bir kelime etmiyor. Hani bir egemen ülkeye bir başka ülkenin müdahale etmesi uluslar arası sözleşmeye aykırıydı? Suud askeri güçlerinin, Suud saltanatının silahlı kuvvetlerinin Bahreyn’de ne işi var?
Sokaklarda çoluk-çocuk demeden insanların kanını döküyor. Ne Amerika Birleşik Devletleri ne onun uydusu diğer batılı ülkeler ne de maalesef Müslüman ülkelerden buna bir ses çıkaran yok! Net bir tavır takınan yok. Bunun hem dünya barışı açısından, yaşanan çifte standartlar açısından çok kritik bir örnek olduğunu mutlaka kayda geçmemiz lazım. Bahreyn karşısında neden sükut ediyor insanlar, neden suskunlar? Hatta Türkiye… Hükümetimiz ve Dışişleri Bakanlığı neden net bit tavır ortaya koymuyor? Neden buna dikkat çekmiyor? Çok sinsi bir planın 2006’dan bu yanadır yürürlükte olduğunu hepiniz biliyorsunuz. İran’ı Şii milliyetçiliğinin kalesi olarak tarif ettiler ve bunu karşısına da Sünni milliyetçiliğini kalesi olarak Türkiye’yi inşa etmek istiyorlar. Bereket versin ki hükümet bu oyuna gelmiş değil. En azından neler olup bittiğinin farkında gözüküyor. Muhtelif örneklerden bu oyuna şimdiye kadar gelmediğini gözlemledik. Bunun devam etmesini temenni ediyoruz. Ne İran Şii milliyetçiliğinin kalesidir ne de bunu karşısında Türkiye Sünni milliyetçiliğinin kalesi olacaktır! Sünni halklar, Sünni milletler ve Şii milletler, halklar ayrılmaz bir bütünün parçasıdırlar. Birbirlerinden ayrı iki grup değildirler. Bizim Şii-Sünni vahdeti, beraberliği, birliği dediğimiz şey; iki ayrı grubun, iki zıt ya da farklı grubun uzlaşıp karar verdiği, mutabakat sağladığı bir tür uzlaşma, anlaşma değildir. Biz aynı bütünün parçalarıyız. Bu gerçeğin hepsi farkında olduğu için, İsrail de, Amerika birleşik devletlerinde faaliyet gösteren bir takım lobiler, gruplar ve Suud krallığı saltanatı da bunun farkında olduğu için ehlibeyt Sünniliğinin içinden yeni bir Sünnilik çıkarmaya çalışıyorlar. Ehli sünnet vel cemaate göre; Ehli kıble tekfir edilmez! Ama bu yeni Sünnilik, Şiileri tekfir ediyor. Onların camilerini bombalıyor. Çoluk-çocuk demeden onları öldürüyor. Eğer bugün bir Şii-Sünni savaşı çıkmadıysa; bütün Müslümanlar Şii mercilerine minnettar kalmalıdır. Onların dirayetli tutumu sayesinde. Bereket versin ki Ehli sünnet içerisinde de bu oyuna gelmeyecek, gelinmemesi için çaba sarf eden basiretli insanlar var. Lübnan’da rahmetli Feşi Yeken bunlardan biriydi. Haririci siyaset; Lübnan’da bir Şii-Sünni savaşı çıkartmaya çalıştığı en kritik zamanlarda çıktı, bunu da reddetti. Başka Ehli sünnet alimleri de var. Biz Ehlibeyt Sünnileri, Ehli sünnet olarak hiçbir zaman oyuna gelmeyeceğiz! Şii kardeşlerimizle birlikte, bu toprakları; özgürlüklerine kavuşturana kadar savunacağız. Bütün bu komplolara karşı son nefesimize kadar direneceğiz! Bayreyn’deki katliama Hz. Hüseyin’in tarihten bu yana kullandığı haykırışıyla cevap vereceğiz: “ Heyhat Minnez Zilleh! (Zillet Bizden Uzaktır.)”
15 Mayıs 2011