16 Aralık Perşembe günü Halkalı Aşura Meydanı’nda gerçekleştirilen Evrensel Aşura Matem Merasimi’ni değerlendiren Özgündüz, çeşitli konularda kendisine yöneltilen soruları yanıtladı.
DÜNYAMIZ DETAY: Stüdyo konuğumuz Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, kendisiyle bu yıl ki anma törenlerini konuşacağız. Üzerinden bin küsur yıl geçti, ama acılarınız hala taze, her yıl anma törenleri düzenliyorsunuz. Ama bu sefer ilk kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katıldı ve biraz önce bu izlediğimiz mesajları verdi. Siz nasıl buldunuz bu mesajları?
ÖZGÜNDÜZ: Sevgili başbakanımız bu kültüre -ki İslami kültürdür- yabancı birisi değil; bu duygulara da yabancı birisi değildir. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan, bir Muhammed aşığı, bir Peygamber aşığı, bir Ehlibeyt aşığı. Onun vereceği mesajlar, bu noktada acemilik çekmeyeceği şeyler olacaktı. Bilgi birikimi o noktada yeterli derecededir. Verdiği mesajlardan hiçbirisi, hiç kimsenin karşı koyabileceği şeyler değildi. Yani daha ziyade birliğimizi, ülkemizin, ülkemizde ki çeşitli kesimlerin hukukunun korunması veya verilmesi noktasındaydı, bunlarda kimsenin karşı çıkacağı, diyeceği bir şeyi yoktu. Siyasi bir mesaj, siyasi parti mesajı, parti perspektifinden bir şeyi irdelemedi. Milli birliğimiz, beraberliğimiz noktasında birkaç konuya değindi. Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların hiçbirisi ikinci sınıf vatandaş değildir. Bunlar hepimizin hemfikir olduğu şeylerdir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti başbakanının ağzından orada bu mesajların tekrarlanması önemlidir. Siz girişte Şiilerin matemi dediniz, sevgili başbakanımız bu işe artık son noktayı koydu, bu matem hepimizin. Milletçe biz Ehlibeyt dostlarıyız, bütün camilerimizde, şu anda bu ezanı Muhammed-i okunan camilere gidin, orada Hasan Hüseyin’in adı vardır. İki yüz bin camimiz bu adlarla süslenmiş. Yetmiş milyon nüfusu aşkın bu milletin her ailesi, bir türlü Ehlibeyt’ten ya kadın ya erkek, birilerinin adıyla bereketlenmiştir. Bu bizim müştereğimiz olmuştur.
Peygamber’e inandığımız şeyde, iman ettiğimiz şeyde, onun sünneti, dedikleri ve yaptıklarıdır. Siz onun dediklerine, yaptıklarına uyduğunuz ölçüde de Sünnisiniz, Ehli Sünnetsiniz. Peygamberimiz Hüseyin’e, daha Hüseyin’in şehadetinden yarım asır önce, yani Hüseyin doğduğu gün ağlamıştır. Cebrail (as) kendisine bildirmiş İmam Hüseyin’in başına gelecekleri, hatta şehit olacağı toprağı, Kerbela toprağını Resul-i Ekrem’e vermiş, o Kerbela türbetini Resul-i Ekrem koklamış, öpmüş ve ağlamıştır. Ashab-ı kiram ağlamış, kendisinden sonra Ehlibeyt imamları ağlamıştır. Peygamber bizim için örnektir.
DÜNYAMIZ DETAY: Peki, şimdi geçmişten günümüze bakacak olursak, bir takım sıkıntılarınız vardı ve Başbakan Erdoğan’da yaklaşık sekiz yıllık iktidarda ilk kez katıldı Halkalı’daki törenlere. Sizce buradaki sebep neydi? Özellikle sizin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabı müfredatına Caferi inancının girmesi talebiniz var. Başbakan Erdoğan da bu konuda çalışmalar yapacağız dedi beklentileriniz nedir ve bu zamana kadar yaşadığınız sıkıntılar daha çok nerelerde kendini gösteriyordur?
ÖZGÜNDÜZ: Mezhebi anlamda kültürel anlamda farklı kültürlerimizin bir kısmının sulanıp bir kısmının budanması, renklerimizin kendimizin öldürülmesi anlamına geliyor. Bu açıdan hukuki açıdan da o noktada sorunlar vardır. Şimdi benim Milli Eğitim’im de bütün bu milletin kültürünü yansıtarak eğitecektir. Ve din dersi zorunlu, zorunlu olunca da şimdi benim çocuğum Caferidir, Alevidir. Siz bir perspektifi diğer bir mezhebin bilgilerini din bilgisi olarak -mezhep bilgisi olarak değil- din bilgisi olarak verince burada bir yanıltmaca vardır. Şimdi çocuk kafası karışır. Nasıl şimdi, bizde bu memleketin insanıyız, biz de Müslümanız, bunlar da Müslüman. Milli eğitimimiz, bizim milli eğitimimiz bu çocuğun kafası karışıyor.
DÜNYAMIZ DETAY: Ne dersiniz önümüzde ki eğitim öğretim yılında müfredata girer mi?
ÖZGÜNDÜZ: Bunun içinde sevgili başbakanımız, sevgili bakanımız Faruk Çelik’i bununla ilgili görevlendirmişti. O da komisyon oluşturdu. Bu komisyonda hakikaten yazın o bunaltıcı sıcağında herkes tatildeyken, tatil beldelerindeyken harıl harıl çalıştı ve güzel bir çalışma yapıp bakanımızda sundu. Bakanımız da Milli Eğitim Bakanlığı’na sundular. Siyasi iradenin burada samimiyetine inanıyoruz, ancak bürokrasi bu noktada adına teknik prosedür ya da başka bir şey diyerek taslağı hırpalamak, orasından burasından kırpmak gibi yollara gidiyor. Bu durumu da başbakanıma, bakanıma ilettim. Bunların olmayacağına umuyorum.
DÜNYAMIZ DETAY: Selahattin Bey şimdi aslında bir geçmişe gittik, hatırlatma yapmak istedik. Neden bu yas günü dedik ve şöyle bir yanlış kanı olduğunu da sizle konuşmuştuk, Şiiler Kerbela’ya gittikleri zaman hacı oluyorlar. Bu yanlış anlama neden kaynaklanıyor sizce siz mi kendinizi daha iyi anlatamıyorsunuz yoksa anlamak istemeyenler mi var?
ÖZGÜNDÜZ: Şöyle bir senaryo var. Yezit hükümettedir. İmam Hüseyin’i Kufeliler çağırdı. Yezit’e karşı isyan etmek üzere oraya giderken Yezit kendisini çağırdı, uzlaşalım dedi; Huseyn uzlaşmadı ve savaş çıktı. Asla böyle değildir. Ben Türk milletini hiçbir şekilde yanıltmadım. Bunu bir namusu meselesi olarak sayıyorum. Yanılabilirim ama ben bilerek yanlış bilgi vermem. Bu konuda hiçbir Şia Sünni kaynaklarında ihtilaf yoktur kesindir. Bu kesin bilgidir, Yezit Muaviye ölür ölmez daha ölümü duyulmadan emir gönderdi. Biat etmeyen karşı çıkan olursa anında bastırılsın diye. Bütün vilayetlerle birlikte Medine’ye de gönderdi. Medine valisi o an da amcası oğlu Utbe oğlu Velit’tir. Utbe, Muaviye’nin kardeşidir. Ona gönderdiği belgeye bir not iliştirdi. Dört kişiden biri olan önemli şahsiyetlerden en önemli olan İmam Hüseyin için de özellikle o not geçerliydi, ya biatini al ya da kellesini . Ya öldür, ya başını kes bana gönder. Bunu kim diyor, Yezit diyor. Yezit nasıl birisi? Yezit Rum ajanıdır aslında, bu çok iddialıdır, size kesin bilgi olarak gelmeyebilir ama kesin olan şudur ki, Yezit’in üç sene birkaç ay süren meşru iktidarın birinci senesinde İslam Peygamberinin ailesine saldırmış katliam yapmış, kadınlarını da esir etmiştir. İkinci senesinde ise Peygamber in mezarına saldırmış Peygamberin mezarının üzerinde ashabının başını kesmiştir. Allahın kulluğundan çıkıp Yezit’in kulu olmak üzere namusunun üzerinde bile Yezit’in tasarruf hakkını teslim ederek biat edenler kurtulabiliyordu. Ve üçüncü sene on bine aşkın insan Medine’de öldürdü. Buna tarihte Harre faciası derler. İslam’ın en mukaddes yeri neresi kaldı? Peygamberin Ehlibeyt’i, Peygamberin ashabı, Kâbe. Ordularını gönderdi Kabe’ye ve orduları Kabe’yi mancınıklarla taşlayarak, alevli oklar atarak Kâbe’yi yaktı yıktı. Bir takım mukaddes emanetleri de yaktı. Bunları yaptı ama tövbe etti, hayır etmedi! Savaş devam ediyordu, orduları Kâbe’yi yıkmakla meşgulken o yatağında yatarken Allah’ın lanetine uğrayarak kömürleşmiş bir şekilde genç yaşta ölü bulundu. Yani tövbe etmek ona nasip olmadı. Birilerinin Yezit’in avukatlığına soyunmasını anlamıyorum.
DÜNYAMIZ DETAY: Peki Türkiye dışındaki ülkelerde, Arap ülkelerinde durum nasıl? Orada da Yezit’e karşı yanlış inanışlar var mı? Yoksa sadece Türkiye ye has bir durum mu ki siz bunu düzeltmek istiyorsunuz?
ÖZGÜNDÜZ : En şanslı yer Türkiye’dir. Oralarda bu meseleleri konuşamazsınız bile. Onun için diyorum ki Allah bu ülkeyi var etsin. Allah bu milleti ayakta tutsun, bu millet ümmete umut ışığıdır.
İşte böyle bir Yezit İmam Hüseyin’e diyor ki, sen benim yaptığım işleri onayla, Peygamber adına Allah adına de ki, bu yaptıkları güzel işlerdir. Yani minnacık süt emer yavruyu anasının kucağından alıp bana vereceğin bir şeyin yoksa bunu öldüreceğim diyor, kafasını duvara vuruyor beyni duvara yakılıyor. İmam Hüseyin (as) bunun karşısında ve buna onay vermem diyor. Öyleyse ölürsün, İmam Hüseyin de diyor ki, bana ölümden başka bir yol bırakılmıyorsa, ben ölsem bile onurlu ölmeyi böyle alçakça şeyleri onaylayarak zilletle yaşamaya tercih ederim.
DÜNYAMIZ DETAY : Selahattin Bey törenlerin başlamasında İran’da saldırı oldu ve bu saldırıda ölenler oldu. İran lideri Ahmedinecat’ın ve Lübnan’da Nasrallah’ın önemli açıklamaları oldu. Şia ve Sünniler arasına nifak tohumları ekilmeye çalışılıyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz ? Bu görüşlere katılıyor musunuz ?
ÖZGÜNDÜZ : Bu düşüncelere katılıyorum, bakınız Amerika’nın girdiği bölgelere, şimdi hep bu fitneler kaynıyor. İslam coğrafyasında Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta Amerika’nın nüfuzu olduğu bölgelerde ve Amerikan askerlerinin bir şekilde temasta olduğu bölgelerde ya etnik çatışmalar ya da mezhebi yada kabile çatışmaları oluyor ne hikmetse.
DÜNYAMIZ DETAY : Peki burada kendimizi sorgulamamız gerekiyor mu aynı dinden olan insanları farklı mezheplerden dahi olsa böylesine karıştırmaya muktedir mi?
ÖZGÜNDÜZ : Teşekkür ederim. Asıl sorunun can damarı bu, ben bunun bir başka kanalda bir örneğini iletmiştim. Tabi iş böyle olunca, işi ABD’nin üstüne atınca, topu taca atmış oluyoruz.Bizim hiçbir sorumluluğumuz yok, sorunu onlar çıkarmış oluyor. Ama şu genç beline bombayı bağlamış yürüyor yas tutanların arasında patlatıyor, kendisi de ölüyor. Bu parayla yapılacak bir şey değil.
İşte meselesin can damarı bu. Biz fitne kaynatmaya fitne yeşertmeye müsaitiz. Toplum olarak İslam coğrafyasında bağnaz bir din anlayışı, yobaz bir din anlayışı kasıp kavuruyor bizi. Ya kardeşim, karşı taraftakinin yaptığı ezadarlık caiz midir, değil midir? Yani ne diyeyim bu insana, yobaz demek bile az geliyor. Kendisini dövüyor değil mi, sanane. Seni dövmüyor, kendisi ağlıyor, sanane! Kendi başını yarıyor, sanane. Sana bir zararı yok değil mi? İşte o yobazlığını kullanılıyor. Sahte din komünizmden de kötüdür, ateizmden de kötüdür, faşizmden de kötüdür. Her şeyden kötüdür. Çünkü işte faşizm, yedi sene yaşadı gitti. Komünizm 70 sene yaşadı, tüm ihtişamına rağmen duramadı gitti. Ama sahte din Osmanlı’ya karşı kurulan sahte din anlayışı, müşriklik damgası elinde, istemediğinin alnına yapıştırıyor. Sen kafirsin, senin katlin vaciptir, diye. Bu anlayış gittikçe gelişiyor. Petrodoları da kullanarak Müslümanların arasına böyle bir fitne yobazlığı sokup yedi tane sekiz tane Şia’yı öldürürsen cennetliksin, diyor. O genç de cennette huriler beni bekliyor!
19 Aralık 2010