Özgündüz, binlerce kişiye hitap ettiği cuma hutbesinde şunları söyledi:
"Bazıları açılımlarla ilgili can sıkıcı laflar etmiş. Türkiye’deki yurt içinde ve yurt dışında sayıları 200’ü aşkın ruhanimizi temsil eden âlimlerimizin, 6 maddelik kararı ve oluşturacağı kurum hakkında yersiz ve tutarsız eleştirilerde bulunmuş.
Hükümetimize sunulan metne göre, radyo ve televizyonlarda bizim âlimlerimizin oluşturacağı kurum her hafta kimi tayin ederse o gidip orada konuşacak. Senede birkaç milyon bu kuruma destek sağlanacak, bu da fakir bölgelerdeki cemaatimize ve camilerimize destek olacak, camii olmayan bölgelere de camiler yapılacak ve bunların eğitimi ile ilgili, din adamlarıyla ilgili müesseseler oluşturulacak. Taleplerimiz genel olarak bu yöndedir.
Peki ne oludu ki buna tabandan yoksun, ruhaniyetten kopmuş, 2-3 tane ne ruhanilerle yola giden, ne de tabanı olan hep sıkıntı yaratan mektep ve bu mektebin ehline, fitne fesattan başka hiçbir şey vermeyenler kalkıp buna “Yok biz onu beğenmiyoruz” diye sadece eleştiren, davet edildiği halde şuranın içinde yer almayan kalkıp ileri geri konuşuyor? Madem beğenmiyorsan gel şuranın içinde konuş, beğendiğini öner. Hem, sen kimsin, ne haddine?
Daha önce demiştim, gene de tekrarlıyorum. Gelin hangi müçtehide diyorsanız gidelim, anlatıp “ devletimiz, talepleriniz nedir, isteyin vereyim demiş. Biz de bunları talep etmişiz. Ve demişiz ki bizi kendimiz eğiteceğiz, kendimiz atayacağız kendimiz azledeceğiz. Bizi sen boyunduruk altına almayacaksın. Bu şartlarla bu taleplerimizi yapmışız ve bunlar bizim hakkımızdır, bizden bunun karşılığında taviz de beklemeyin, biz hakkımızı talep ediyoruz.” Demişiz, ne diyorsun? Diye soralım.
Müctehid “bunlar yanlış taleplerdir” derse, o zaman camiamıza ve hükümete “kusura bakmayın, bizim talebimiz yoktur” diyeceğiz ve taleplerimizden vazgeçeceğiz.
Peki, müctehid “böyle bir fırsat doğmuşsa, madem devletiniz böyle bir güzellik ortaya koyuyorsa, bu fırsatı kaçırmayın, size vaciptir ki bunları yapmalısınız” derse? O zaman siz halktan kopuk, toplumdan kopuk, iki yüzü aşkın âlimden kopuk olan üç tane kendini bilmeze ne düşer? Üç tane toplumdan kopuk, “Ehlibeyt alimi” unvanını kullanan sana ne düşer? O zaman bu yüzlerce alimin kararı ve merceiyetin , müctehidin fetvası ise, o zaman sana ne düşer? Bu sorunu cevabını ver. Neden fitne çıkarıyorsun? Sadece bu sorunun cevabını ver.
Müctehid tamam, yetkisi var, imamın naibidir. Derse ki siz bunu yapmalısınız, o zaman bu kadar Türkiye âlimi, 200’e aşkın âlim buna onay vermişse, iki kişi sen ne konuşuyorsun, Haddin ne, yetkin ne? Bunun cevabını ver bana, hangi yetki, hangi salahiyetle konuşuyorsun?
Bu 200’ü aşkın âlim Türkiye’deki 3 milyona yakın Azeri Caferi’yi temsil ettiğini her fırsatta ortaya koymuş ve göstermiştir. Senin arkanda üç adam yok kimseyi temsil etmediğin de her zaman görünmektedir. Müçtehit değilsin, halktan tabanın da yok. Hal böyleyken hangi yetkinle ve hangi salahiyetinle konuşuyorsun. Neden sen halkı temsil ediyorsun, sen kimsin? Sana sadece susmak, sesini kesmek düşer.
Diyorlar ki Şia geleneğinde bu var mı? Şianın sahibi İmam Ali’dir, Hz. Zehra’dır, İmam Hasan, İmam Hüseyin’dir. Hz. Zehra Fedek bağını istiyor muydu, istemiyor muydu? Ve de fedek kimindi? Babasının malı değildi ki. Ama Allah’ın emriyle kamunun ona tahsisiydi, değil mi? Resulullah(s.a.v)’tan sonraki hükümet, onu elinden almıştı. O da hakkımı ver dedi.
Hz. Zehra(s.a)’dan dan sonra Zehra’nın varisleri de o zaman “bizim hakkımızı verin” diyerek bunu talep etmiş olmaları, bizi mi haklı çıkarır yoksa sizi mi? Diyor ki hayır yok talep edemezsiniz. Bu ne demek? İmam Hasan-ı Müçteba(a.s)nın, Muaviye ile yaptığı sulhun maddelerinden birisi de bu olduğunu bilmiyor musunuz? O anlaşmada “bizim Şia’mızın da kamudaki hakkını verin” dememiş miydi? Bir maddesi de bu değil miydi? İmamların her bireri kendi dönemlerinde Şia’sının hakkını kamudan almasının mücadelesini vermediler mi? Hangi Şialıktan bahsediyorsunuz siz? Siz kimsiniz ne siniz?
Allah bizim hasut nadanlarımızın şerrinden sizleri korusun. Allah bütün İslam Âlemini, dili laf edip kalbi nifakla dolu olan sözüm ona âlimlerin şerrinden korusun.
Peygamber (s.a) de diyor ki sizin için ne kâfirden korkuyorum ne de müminden. Sizin için en çekindiğim şey şudur: Dili laf eden, dili alim ama kalbi nifakla dolu. Allah onların şerrinden İslam alemini korusun."