Uyanık Hizmetçi
Bir gün İmam Hasan (a.s)’ın hizmetçisi, cezalandırılmayı hakkeden bir suç işler. İmam (a.s) onun tembih edilmesini emreder. Bu arada uyanık hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Ve’l kazimin’el ğayz” (öfkelerini yenenler) buyurur” der, bunun üzerine İmam (a.s): “Onu cezalandırmaktan vazgeçin” buyurur. Hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Ve’l afine aninnas” (insanları affedenler) buyurur” der. İmam (a.s) ona: “Seni affettim” buyurur. Hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Vallahu yuhibb’ul muhsinin” (Allah ihsan edenleri sever) buyurur” der. Bunun üzerine İmam (a.s) ona: “Sen Allah rızası için artık hürsün, sana bağışladığım miktarın bir kaç katı da senin olsun” buyurur.
Hz. Ali (a.s)’ın Oğlundan Daha Şecaatli
Cemel savaşında Hz. Ali (a.s), oğlu Muhammed-i Hanefiyye’yi çağırdı, mızrağını ona verip şöyle buyurdu: “Bu mızrak ile düşman ordusuna hamle et!” Muhammed-i Hanefiyye mızrağı alıp düşmana hamle etti. Bu arada düşman ordusundan bir grup onun ilerlemesine mani oldular, Muhammed-i Hanafiyye bir şey yapamayacağını görünce babasının yanına dönmek zorunda kaldı.
Sonra İmam Hasan (a.s) mızrağı alıp düşmana hamle etti, bir müddet sonra kanlı mızrağıyla babasının yanına geri döndü. Muhammed-i Hanefiyye, İmam Hasan’ın o şecaatini görünce, mağlubiyet duygusuna kapıldığından dolayı kızarıp başını aşağı eğdi. Onun bu mahcubiyet halini gören Hz. Ali (a.s) ona: “Üzülme, O (Hasan), Peygamber’in oğludur, sen ise Ali’nin oğlusun” buyurdular.
Diğer bir savaşta da Muhammed-i Hanefiyye düşmana hamle etmekten çekinince Hz. Ali (a.s) ona: “Sen annene benzemişsin” buyurup kendisi düşmana hamle etmişti.
Muaviye’ye Olumsuz Cevap
Bildiğimiz üzere Muaviye, Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın şehadetinden sonra kudret tahtına oturup bütün İslamî ülkelerin hükümdarı oldu. Bu arada Muaviye’nin Medine valisi Mervan, Muaviye'den bir mektup aldı, o mektupta şöyle yazılmıştı: “Abdullah bin Cafer’in (Hz. Ali’nin kardeşi oğlu) kızını oğlum Yezid’e iste, her ne kadar mihriye isterse kabul ederim, her ne kadar borcu olursa öderim, buna ilaveten bu vuslat, Ben-i Haşim ve Ben-i Ümeyye arasında da barışa sebep olacaktır.”
Mervan mektubu okuduktan sonra Abdullah bin Cafer’le görüşüp, kızını Yezid’e istedi. Abdullah, Mervan’a cevaben şöyle dedi: “Bizim kadınların yetkisi Hasan bin Ali’nin elindedir, kızımı ondan iste!” dedi.
Bunun üzerine Mervan, İmam Hasan (a.s)’ın yanına varıp Abdullah’ın kızını Yezid’e istedi. İmam Hasan (a.s) cevabında şöyle buyurdular: “İstediğin kimseleri davet et ben görüşümü o toplantıda açıklayacağım.”
Mervan da Ben-i Haşim ve Ben-i Ümeyye büyüklerini davet etti, hepsi hazır olduklarında Mervan ayağa kalkıp Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle dedi: ''Muaviye, Abdullah bin Cafer’in kızı Zeyneb’i şu şartlarla Yezid’e istemem için beni memur etmiştir:
a) Babası ne kadar mihriye tayin ederse kabul ediyoruz.
b) Babası her ne kadar borçlu olursa öderiz.
c) Bu vuslat Ben-i Ümeyye ve Ben-i Haşim taifeleri arasında barışa sebep olacaktır.
d) Yezid, henüz bekardır! Canıma andolsun ki, sizin Yezid ile iftihar etmeniz, Yezid’in sizinle iftihar etmesinden daha çoktur!
e) Yezid öyle bir kimsedir ki, onun siması bereketine (yüzü suyu hürmetine) buluttan yağmur isteniliyor!
Mervan bunları dedikten sonra susup bir kenarda oturdu.
İmam Hasan (a.s) da Allah’a hamd-u sena ettikten sonra sözüne şöyle başladı:
a) “Mihriyeye gelince; biz, Peygamber ( s.a.a)’in, kızları ve akrabalarının mihriyesi hakkındaki sünnetinden öteye geçmeyiz.
b) “Babasının borçları” hakkındaki sözlerine gelince; bizim kadınlarımız ne zaman babalarının borçlarını ödemiş ki böyle bir söz öneriliyor!
c) “İki taifenin sulhu (barışı)” hakkındaki sözünüze ilişkin de söylemem gerekir ki, bizim size karşı düşmanlığımız, Allah için ve Allah yolundadır. Öyleyse biz dünya için barış yapmayız.
d) “Bizim Yezid'in varlığıyla iftiharımız, onun bizimle iftihar etmesinden daha çoktur” sözünüze gelince; eğer hilafet (saltanat) makamı nübüvvet (peygamberlik) makamından daha yüce olursa, bizim Yezid’le iftihar etmemiz gerekir, ama eğer nübüvvet makamı hilafet makamından daha yüksek olursa, onun bizimle iftihar etmesi gerekir.”
e) “Yezid’in yüzünün bereketiyle buluttan yağmur isteniliyor” sözüne gelince; bu söz doğru değildir. Çünkü bu söz, sadece Hz. Muhammed ( s.a.a) ve O’nun Ehl-i Beyt’i hakkında geçerlidir; onların nurlu yüzlerinin bereketi hürmetine (Allah’tan) yağmur talep ediliyor.
Bizim görüşümüz bu konuda şudur ki, Abdullah’ın kızını, amcası oğlu Kasım bin Muhammed bin Cafer’e nikahlayacağız. Ben şimdi onu, Kasım’a eş olarak nikahladım, mihriyesini de Medine’deki tarlamı tayin ettim. Bu tarla onların geçimini sağlar ve artık başkalarına muhtaç olmazlar.''
Mervan bu durumla karşılaşınca şöyle dedi: “Ey Ben-i Haşim! Acaba bize böyle açıkça mı karşılık veriyorsunuz?”
İmam Hasan (a.s) cevaben; “Evet! Bu cevaplardan her biri sizin sözlerinizin her tektekine karşılık idi.” buyurdular.
Mervan olumlu cevap almaktan ümidini kesince, aralarında geçen cereyanı bir mektupla Muaviye’ye bildirdi, Muaviye de mektubun cevabında şöyle dedi : “Biz onlardan kız istedik onlar menfi (olumsuz) cevap verdiler, ama eğer onlar bizden kız isteselerdi, biz müspet (olumlu) cevap verirdik!”
Bir gün İmam Hasan (a.s)’ın hizmetçisi, cezalandırılmayı hakkeden bir suç işler. İmam (a.s) onun tembih edilmesini emreder. Bu arada uyanık hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Ve’l kazimin’el ğayz” (öfkelerini yenenler) buyurur” der, bunun üzerine İmam (a.s): “Onu cezalandırmaktan vazgeçin” buyurur. Hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Ve’l afine aninnas” (insanları affedenler) buyurur” der. İmam (a.s) ona: “Seni affettim” buyurur. Hizmetçi: “Ey mevlam! Allah, “Vallahu yuhibb’ul muhsinin” (Allah ihsan edenleri sever) buyurur” der. Bunun üzerine İmam (a.s) ona: “Sen Allah rızası için artık hürsün, sana bağışladığım miktarın bir kaç katı da senin olsun” buyurur.
Hz. Ali (a.s)’ın Oğlundan Daha Şecaatli
Cemel savaşında Hz. Ali (a.s), oğlu Muhammed-i Hanefiyye’yi çağırdı, mızrağını ona verip şöyle buyurdu: “Bu mızrak ile düşman ordusuna hamle et!” Muhammed-i Hanefiyye mızrağı alıp düşmana hamle etti. Bu arada düşman ordusundan bir grup onun ilerlemesine mani oldular, Muhammed-i Hanafiyye bir şey yapamayacağını görünce babasının yanına dönmek zorunda kaldı.
Sonra İmam Hasan (a.s) mızrağı alıp düşmana hamle etti, bir müddet sonra kanlı mızrağıyla babasının yanına geri döndü. Muhammed-i Hanefiyye, İmam Hasan’ın o şecaatini görünce, mağlubiyet duygusuna kapıldığından dolayı kızarıp başını aşağı eğdi. Onun bu mahcubiyet halini gören Hz. Ali (a.s) ona: “Üzülme, O (Hasan), Peygamber’in oğludur, sen ise Ali’nin oğlusun” buyurdular.
Diğer bir savaşta da Muhammed-i Hanefiyye düşmana hamle etmekten çekinince Hz. Ali (a.s) ona: “Sen annene benzemişsin” buyurup kendisi düşmana hamle etmişti.
Muaviye’ye Olumsuz Cevap
Bildiğimiz üzere Muaviye, Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın şehadetinden sonra kudret tahtına oturup bütün İslamî ülkelerin hükümdarı oldu. Bu arada Muaviye’nin Medine valisi Mervan, Muaviye'den bir mektup aldı, o mektupta şöyle yazılmıştı: “Abdullah bin Cafer’in (Hz. Ali’nin kardeşi oğlu) kızını oğlum Yezid’e iste, her ne kadar mihriye isterse kabul ederim, her ne kadar borcu olursa öderim, buna ilaveten bu vuslat, Ben-i Haşim ve Ben-i Ümeyye arasında da barışa sebep olacaktır.”
Mervan mektubu okuduktan sonra Abdullah bin Cafer’le görüşüp, kızını Yezid’e istedi. Abdullah, Mervan’a cevaben şöyle dedi: “Bizim kadınların yetkisi Hasan bin Ali’nin elindedir, kızımı ondan iste!” dedi.
Bunun üzerine Mervan, İmam Hasan (a.s)’ın yanına varıp Abdullah’ın kızını Yezid’e istedi. İmam Hasan (a.s) cevabında şöyle buyurdular: “İstediğin kimseleri davet et ben görüşümü o toplantıda açıklayacağım.”
Mervan da Ben-i Haşim ve Ben-i Ümeyye büyüklerini davet etti, hepsi hazır olduklarında Mervan ayağa kalkıp Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle dedi: ''Muaviye, Abdullah bin Cafer’in kızı Zeyneb’i şu şartlarla Yezid’e istemem için beni memur etmiştir:
a) Babası ne kadar mihriye tayin ederse kabul ediyoruz.
b) Babası her ne kadar borçlu olursa öderiz.
c) Bu vuslat Ben-i Ümeyye ve Ben-i Haşim taifeleri arasında barışa sebep olacaktır.
d) Yezid, henüz bekardır! Canıma andolsun ki, sizin Yezid ile iftihar etmeniz, Yezid’in sizinle iftihar etmesinden daha çoktur!
e) Yezid öyle bir kimsedir ki, onun siması bereketine (yüzü suyu hürmetine) buluttan yağmur isteniliyor!
Mervan bunları dedikten sonra susup bir kenarda oturdu.
İmam Hasan (a.s) da Allah’a hamd-u sena ettikten sonra sözüne şöyle başladı:
a) “Mihriyeye gelince; biz, Peygamber ( s.a.a)’in, kızları ve akrabalarının mihriyesi hakkındaki sünnetinden öteye geçmeyiz.
b) “Babasının borçları” hakkındaki sözlerine gelince; bizim kadınlarımız ne zaman babalarının borçlarını ödemiş ki böyle bir söz öneriliyor!
c) “İki taifenin sulhu (barışı)” hakkındaki sözünüze ilişkin de söylemem gerekir ki, bizim size karşı düşmanlığımız, Allah için ve Allah yolundadır. Öyleyse biz dünya için barış yapmayız.
d) “Bizim Yezid'in varlığıyla iftiharımız, onun bizimle iftihar etmesinden daha çoktur” sözünüze gelince; eğer hilafet (saltanat) makamı nübüvvet (peygamberlik) makamından daha yüce olursa, bizim Yezid’le iftihar etmemiz gerekir, ama eğer nübüvvet makamı hilafet makamından daha yüksek olursa, onun bizimle iftihar etmesi gerekir.”
e) “Yezid’in yüzünün bereketiyle buluttan yağmur isteniliyor” sözüne gelince; bu söz doğru değildir. Çünkü bu söz, sadece Hz. Muhammed ( s.a.a) ve O’nun Ehl-i Beyt’i hakkında geçerlidir; onların nurlu yüzlerinin bereketi hürmetine (Allah’tan) yağmur talep ediliyor.
Bizim görüşümüz bu konuda şudur ki, Abdullah’ın kızını, amcası oğlu Kasım bin Muhammed bin Cafer’e nikahlayacağız. Ben şimdi onu, Kasım’a eş olarak nikahladım, mihriyesini de Medine’deki tarlamı tayin ettim. Bu tarla onların geçimini sağlar ve artık başkalarına muhtaç olmazlar.''
Mervan bu durumla karşılaşınca şöyle dedi: “Ey Ben-i Haşim! Acaba bize böyle açıkça mı karşılık veriyorsunuz?”
İmam Hasan (a.s) cevaben; “Evet! Bu cevaplardan her biri sizin sözlerinizin her tektekine karşılık idi.” buyurdular.
Mervan olumlu cevap almaktan ümidini kesince, aralarında geçen cereyanı bir mektupla Muaviye’ye bildirdi, Muaviye de mektubun cevabında şöyle dedi : “Biz onlardan kız istedik onlar menfi (olumsuz) cevap verdiler, ama eğer onlar bizden kız isteselerdi, biz müspet (olumlu) cevap verirdik!”