Fikir, analiz sitesi fikritakip.com'daki makale, son saldırıların kaynağına inmeyi hedefliyor:
Uzun bir aradan bu yana, tam da İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Cenevre’de düzenlenen “Irkçılıkla Mücadele Konferansı”nda Batı dünyasını sarsan konuşmasını yapmasından hemen sonra Irak’ın muhtelif yerlerinde Şiilere yönelik intihar saldırılarında 200’e yakın kişi hayatını kaybetti.
BBC’nin haberine göre Irak polisi, başkent Bağdat'ta İmam Musa Kazım türbesine düzenlenen çifte intihar saldırısında en az 60 kişinin öldüğünü, 125 kişinin de yaralandığını açıkladı.
Cuma namazı vakti, iki saldırganın birkaç dakika arayla İmam Musa Kazım türbesinin kapılarında vücutlarına sardıkları patlayıcıları ateşledikleri belirtiliyor.
Ölenlerden en az 25'inin İranlı ziyaretçiler olduğu haber veriliyor.
Daha önce de Bağdat ve Bakuba'da düzenlenen iki saldırıda toplam 84 kişi hayatını kaybetmişti.
BBC muhabiri, saldırganların bugünkü saldırıda İmam Musa Kazım türbesini seçmesinin ve saldırının Cuma namazı saatinde yapılmasının verdirilecek kayıp sayısının yüksek olmasının hedeflendiğini ortaya koyduğunu söylüyor.
Irak Sağlık Bakanlığı 2005'ten sonraki saldırılarda 87 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.
Son saldırılarda Mısır ve Suudi Arabistan’ın rolü olduğunu iddia eden Kudsül-Arabi gazetesi, el-Kaide’nin “Uyanış Komiteleri”nden yararlanarak yeniden yapılanmasını tamamladığını savunuyor. Gazeteye göre Amerikan desteğinin kesilmesinden bu yana sözkonusu terörist gruplar Suudi Arabistan ve Mısır’ın lojistik himayesinden de mahrum kalmışlardı.
Nuri Maliki hükümeti de eylem hücrelerine yönelik kapsamlı tutuklamalarla el-Kaide’yi büyük ölçüde çökertmişti.
Fakat son katliamlar değişen bir şeyler olduğunu gösteriyor.
Birkaç ay öncesine kadar Amerikan güçleriyle işbirliği anlaşmaları çerçevesinde durdurulan eylemlerin neden aniden tekrar başladığı sorulabilir. Kudsül-Arabi gazetesi yayın yönetmeni Abdulbari Atvan, son intihar eylemlerinde kadınların kullanılmış olmasını el-Kaide’nin eski günlerine dönmeyi ve Irak’ta yeniden ortaya çıkmayı başarmasına bağlıyor.
Şimdi sorulması gereken soru şu: Amerikan işgal güçleri ülkeden çekilirken acaba Irak yeniden istikrarsızlık ve güvensizliğin kucağına mı atılmak isteniyor? Terörist grupların aniden tekrar ortaya çıkması Amerikalıların kontrolü dışında mümkün olamayacağına göre “yeni NATO” Irak’taki gizli ordularını aktif hale mi getirdi?
Irak Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Abdullah el-Haşimi, bazı Arap ülkelerinin, somut olarak da Mısır ve Suudi Arabistan’ın son terörist saldırılarda rolü olduğuna inanıyor.
EL-Kaide’nin son saldırıların sorumluluğunu üstlendiğini ve hükümetin de bunu teyit ettiğini hatırlatan el-Haşimi, ama Iraklı uzmanların bazı Arap ülkelerinin bu işin arkasında olduğunu çok iyi bildiklerini söylüyor.
El-Haşimi’ye göre terörist saldırıların yüzde 60’ı Mısır, Suudi Arabistan, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün tarafından destekleniyor. Riyad ise terör eylemlerine ve mezhep çatışmalarına en çok destek veren başkent. Bu ülkenin, petrol gelirlerinin önemli bir kısmını Irak’ta mezhep çatışmalarını alevlendirmeyi ayırdığını herkes biliyor. Riyad, bu amaçla Saddam rejiminin iki numaralı ismi İzzet el-Duri’yi ve el-Kaide’yi destekliyor. Bunu da gizli casusluk faaliyetleri biçiminde değli, gayet aleni olarak yapıyor. Mesela Duri, yayınladığı bildiride Suudi Arabistan’ın Irak’taki faaliyetlerini destekliyor ve Suudi Arabistan’ın, İran’ın Irak’taki ve Arap dünyasındaki nüfuzunu kırmak için gerçekleştirilen her türlü hareketin mihveri olduğunu itiraf ediyor.
El-Haşimi, İran’ın bölgedeki nüfuzunun engellenmesi adı altında aslında istikrarsızlığı kışkırtan faaliyetlerin desteklendiğini savunuyor. Buna verdiği en önemli örnek de geçtiğimiz günlerde Mısır’ın, Hizbullah’a, Sina çölünde İsrail’in güvenliğini tehdit edici eylemler planladığı suçlamasını yöneltmesi. El-Haşimi, bu suçlamanın asıl sahibinin Amerika ve İsrail olduğunu hatırlatıyor.
El-Haşimi, İranlı ziyaretçilerin Irak’ta Şiilerce kutsal mekanlara gelmesinin Kahire ve Riyad’da İran’ın Irak’taki nüfuzunu yayma çabası olarak yorumlandığına dikkat çekerek özellikle türbe ziyaretçilerine yönelik eylemlere ilişkin ilginç bir bakışaçısı getiriyor. Ona göre Baasçılar ve el-Kaide, destek aldıkları başkentlerin talimatları doğrultusunda İranlı ziyaretçilerin de içinde bulunduğu kalabalıklara yönelik eylemlere girişiyorlar.
Yorumların birleştiği nokta şu ki, Kahire ve Riyad’ın Irak’ta mezhep savaşı tutuşturmaya çabalamasının nedeni, Irak’ın mezhep temelinde bölünmesini sağlamak.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki Bağdat’taki bombalı intihar eylemleri ve bu eylemlerde onlarca kişinin katledilmesi, NATO bünyesindeki gizli ordular meselesiyle yakından ilişkilidir. Geçmişte komünizme karşı mücadele veren bu gizli ordular, Soğuk Savaş sonrasında kendisine İslam’ı hedef seçmiştir. Fakat bu hedefin menzilinde, Batılı güçlerle işbirliğine giden Müslüman ülkeler değil, Batının çıkarlarını tehdit eden Müslüman ülkeler ve gruplar yeralıyor. “Yeni NATO”nun gizli orduları, ABD ve AB ülkelerinin menfaatlerini temin etmeyen Müslüman akımları hedef alıyor.
Irak’ta dinî merkezlere yönelik bombalı saldırılar, bu ülkede mezhep savaşı çıkartmasının yanısıra, Batılıların talimatları doğrultusunda İran’a mesaj vermeyi de amaçlıyor. İran’a karşı açık savaşı göze alamayan Amerika ve İsrail, sivilleri öldürerek İran’a karşı savaşıyor.
Nitekim İran İslam devriminin lideri Ayetullah Hamenei de yayınladığı bildiride Irak’ta içinde İranlı ziyaretçilerin de bulunduğu kalabalıklara yönelik terörist eylemleri kınarken bu hassas noktaya dikkat çekiyor.