İbrahim KARAGÜL'ün köşe yazısı :
Altı ay içinde yıkılacak devlet!
Bugünlerde iki konu bütün ciddiyetiyle Türkiye'nin gündemine getiriliyor. Seçimden sonra yani bir hafta sonra bütün Türkiye bu iki konuyla meşgul olacağız. Bunlardan biri ABD'nin Irak'tan çekilmesi ve Türkiye'nin üstleneceği rol, diğeri ise ABD ve NATO'nun yeni Afganistan-Pakistan senaryosu ve Türkiye'nin bu senaryo içinde ne nasıl yer alacağı...
Öncelikle, Irak'tan çekilme konusunda Türkiye'nin işbirliğine hazır olduğu, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden çekilmesine sıcak baktığı, yeterli güvence verildiği sürece bu konuda işbirliği yapacağı, aynı zamanda ABD'nin Irak'ta bırakacağı boşluğu doldurmaya hazırlandığı, önümüzdeki aylarda bu ülkeyle her alanda güçlü yakınlaşma örnekleri sergileyeceği, bu sürecin PKK'nın tasfiyesi ve Kürt sorunu konusunda ciddi açılımlara kapı aralayacağı ortada.
Barack Obama yönetimi ile Türkiye arasında ilişkilerin "altın çağı" yaşanacağı ifadesi bunun açık göstergesi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz yaz Bağdat'a yaptığı ziyaret sırasında imzalanan anlaşmalarla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Bağdat ziyareti sadece PKK meselesiyle sınırlı değil. Aksine iki ülke arasında "eksen" anlamına gelebilecek bir ortaklığın temelleri atılmış durumda ve bunun somut sonuçlarını bundan sonra göreceğiz. Irak'la ilgili süreç Türkiye açısında bir şekilde yönetilebilir bir süreçtir.
Asıl endişe verici olanı, hem Türkiye için hem de ABD için kontrol edilebilir, yönetilebilir olmaktan uzak olanı Afganistan-Pakistan'a yönelik hesaplar. Uzunca bir süredir bu konuya dikkat çekenlerden biriyim. Yeni ABD yönetiminin Afganistan-Pakistan konusundaki "duyarlılığı" bütün Güney Asya'yı istikrarsızlığa itebilecek endişeleri barındırıyor. Öncelikle bugün konuştuğumuz ve önümüzdeki aylarda daha belirgin şekilde hissedeceğimiz bunalımın 2006'lardan beri tartışıldığını, o günden bu yana bugünkü sürecin hazırlandığını özellikle vurgulamak istiyorum. Şöyle özetleyeyim:
1- ABD'nin Yakındoğu ordularından oluşan Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın başında bulunan David H. Petreaus'un danışmanı David Kilcullen bakın ne söylüyor: "Gerekli adımlar atılmadığı takdirde Pakistan önümüzdeki altı ay içinde yıkılabilir. Pakistan'ın kaosa sürüklenmesi uluslararası toplum için korkunç sonuçlara yol açabilir. Pakistan'ın krize girmesi dünyadaki bütün diğer krizleri gölgede bırakacak bir etkisi olacaktır. Pakistan 173 milyonluk bir nüfusa, 100 adet nükleer silaha, El-Kaide'nin ana merkezine, Amerikan ordusundan daha büyük bir orduya ve ülkenin üçte ikisini kontrol edemeyen bir hükümete sahip. Pakistan ordusu, polisi ve istihbarat servisi sivil hükümetin kararlarını ciddiye almıyor. Bu güçler "devlet içinde haydut devlet" gibi hareket ediyor. Devletin önümüzdeki altı ay içinde yıkılabileceği bir noktaya doğru gidiyoruz, bu tehlike ekonomik krizle birlikte daha da artıyor. Hükümetin yıkılması ve nükleer silahların radikal güçlerin eline geçmesi ihtimali, dünyadaki bütün krizleri cüceleştirebilir."
2- Afganistan'daki işgal ABD'ye milyarlarca dolara maloldu. Askeri tesisler inşa edildi. Tesislerin ve işgalin lojistik yolu Pakistan'dı. Ama artık bu yolun güvenliği yok. Pakistan içlerinde ABD ve NATO konvoylarına yönelik saldırılarda yüzlerce araç imha ediliyor. Washington Türkiye, İran, Rusya, Özbekistan, Tacikistan gibi ülkelerle yeni koridor pazarlığı yapıyor.
3- ABD yönetimi, ülkenin bankalarını, devlet yatırımlarını, enerji kaynaklarını, demir yollarını IMF denetiminde özelleştirmesi için Pakistan'a ağır baskılar uyguluyor. Obama, daha seçilmeden önce; Güney Asya'yı hedef göstererek, ABD'ye en büyük tehlikenin burada olduğunu söyledi. "Bütün gücümüzü kullanarak bu tehditle uğraşacağız" diyen Obama, "Afganistan'daki durum kötüleşiyor. Güney Asya'daki durum ve oraya sığınan teröristler Amerikan halkına karşı başlı başına en önemli tehdidi temsil ediyor. Kaynaklarımızı harekete geçireceğiz ve bütün dikkatimizi el Kaide, Bin Ladin ve Amerikan vatandaşlarını hedef almaya niyetli diğer radikal grupları yenmeye vereceğiz" şeklinde konuştu. Bu söylem, Bush yönetiminin söyleminden nitelik olarak çok da farklı değildi. Aynı Obama şimdi Afganistan'ı "adam etmek" için askeri çabaların dışında ekonomik çabaların da gerektiğini söylüyor. Ancak, "Pakistan'ı füzelerle vururuz" düşüncesi onun için hâlâ geçerli. Zaten hemen her gün vuruyorlar.
4- 2007 yılının Aralık ayında; NATO, Hollanda ve Belçika'daki merkezlerinde çok gizli bir senaryoyla ilgili toplantılar yapıyordu. "Afganistan için en kötü senaryo" olarak tanımlanan çalışmada (Burada daha önce aktardım), aslında Pakistan'ın kontrolden çıkması halinde neler yapılacağı tartışılıyordu. ABD ordusu da aynı senaryo üzerinde kendi bünyesinde çalışmaya devam ediyor, "Pakistan kontrolden çıkarsa ne yaparız" sorusuna cevap arıyordu. Daha geniş anlamda, "Afganistan'da durum kötüleşir, çekilmek zorunda kalırsak ve aynı anda Pakistan da kontrolden çıkarsa ABD ve NATO güçleri, Sovyet güçleri gibi, Afganistan'da kapana kısılır mı" sorusu soruluyor, muhtemel senaryolar üzerinde çalışılıyordu. NATO ve ABD'ye göre Pakistan kaosa sürüklenebilirdi. Sürüklendi de. Butto suikasti işte tam da bu dönemde yapıldı. Andından olağanüstü haller, iç çatışmalar, suikastler devam edip gitti. ABD bu ülkeye özel birlikler yerleştirdi. Marriott Hotel saldırısından sonra bu otelin CIA'nın örtülü operasyon karargahı olduğu bile ortaya çıktı.
5- Türkiye'nin de aktif biçimde yer almaya hazırlandığı yeni Afganistan senaryosunun bu seferki hedefi Pakistan. Türkiye'nin arabuluculuğu ile kriz, daha büyük operasyonlara ihtiyaç duymadan çözülebilecek nitelikte. Ama buraya not edelim; asıl amaç Pakistan'ın nükleer silahlarını kontrol altına almak. İki yıl önce ABD'nin bu yöndeki planı deşifre olmuştu. İşte bu hedef Pakistan'ı parçalayabilir. Pakistan'ın altı ay içinde yıkılabileceği kehanetinin arkasında bu senaryo olmasın!
Yeni Şafak
Altı ay içinde yıkılacak devlet!
Bugünlerde iki konu bütün ciddiyetiyle Türkiye'nin gündemine getiriliyor. Seçimden sonra yani bir hafta sonra bütün Türkiye bu iki konuyla meşgul olacağız. Bunlardan biri ABD'nin Irak'tan çekilmesi ve Türkiye'nin üstleneceği rol, diğeri ise ABD ve NATO'nun yeni Afganistan-Pakistan senaryosu ve Türkiye'nin bu senaryo içinde ne nasıl yer alacağı...
Öncelikle, Irak'tan çekilme konusunda Türkiye'nin işbirliğine hazır olduğu, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden çekilmesine sıcak baktığı, yeterli güvence verildiği sürece bu konuda işbirliği yapacağı, aynı zamanda ABD'nin Irak'ta bırakacağı boşluğu doldurmaya hazırlandığı, önümüzdeki aylarda bu ülkeyle her alanda güçlü yakınlaşma örnekleri sergileyeceği, bu sürecin PKK'nın tasfiyesi ve Kürt sorunu konusunda ciddi açılımlara kapı aralayacağı ortada.
Barack Obama yönetimi ile Türkiye arasında ilişkilerin "altın çağı" yaşanacağı ifadesi bunun açık göstergesi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz yaz Bağdat'a yaptığı ziyaret sırasında imzalanan anlaşmalarla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Bağdat ziyareti sadece PKK meselesiyle sınırlı değil. Aksine iki ülke arasında "eksen" anlamına gelebilecek bir ortaklığın temelleri atılmış durumda ve bunun somut sonuçlarını bundan sonra göreceğiz. Irak'la ilgili süreç Türkiye açısında bir şekilde yönetilebilir bir süreçtir.
Asıl endişe verici olanı, hem Türkiye için hem de ABD için kontrol edilebilir, yönetilebilir olmaktan uzak olanı Afganistan-Pakistan'a yönelik hesaplar. Uzunca bir süredir bu konuya dikkat çekenlerden biriyim. Yeni ABD yönetiminin Afganistan-Pakistan konusundaki "duyarlılığı" bütün Güney Asya'yı istikrarsızlığa itebilecek endişeleri barındırıyor. Öncelikle bugün konuştuğumuz ve önümüzdeki aylarda daha belirgin şekilde hissedeceğimiz bunalımın 2006'lardan beri tartışıldığını, o günden bu yana bugünkü sürecin hazırlandığını özellikle vurgulamak istiyorum. Şöyle özetleyeyim:
1- ABD'nin Yakındoğu ordularından oluşan Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın başında bulunan David H. Petreaus'un danışmanı David Kilcullen bakın ne söylüyor: "Gerekli adımlar atılmadığı takdirde Pakistan önümüzdeki altı ay içinde yıkılabilir. Pakistan'ın kaosa sürüklenmesi uluslararası toplum için korkunç sonuçlara yol açabilir. Pakistan'ın krize girmesi dünyadaki bütün diğer krizleri gölgede bırakacak bir etkisi olacaktır. Pakistan 173 milyonluk bir nüfusa, 100 adet nükleer silaha, El-Kaide'nin ana merkezine, Amerikan ordusundan daha büyük bir orduya ve ülkenin üçte ikisini kontrol edemeyen bir hükümete sahip. Pakistan ordusu, polisi ve istihbarat servisi sivil hükümetin kararlarını ciddiye almıyor. Bu güçler "devlet içinde haydut devlet" gibi hareket ediyor. Devletin önümüzdeki altı ay içinde yıkılabileceği bir noktaya doğru gidiyoruz, bu tehlike ekonomik krizle birlikte daha da artıyor. Hükümetin yıkılması ve nükleer silahların radikal güçlerin eline geçmesi ihtimali, dünyadaki bütün krizleri cüceleştirebilir."
2- Afganistan'daki işgal ABD'ye milyarlarca dolara maloldu. Askeri tesisler inşa edildi. Tesislerin ve işgalin lojistik yolu Pakistan'dı. Ama artık bu yolun güvenliği yok. Pakistan içlerinde ABD ve NATO konvoylarına yönelik saldırılarda yüzlerce araç imha ediliyor. Washington Türkiye, İran, Rusya, Özbekistan, Tacikistan gibi ülkelerle yeni koridor pazarlığı yapıyor.
3- ABD yönetimi, ülkenin bankalarını, devlet yatırımlarını, enerji kaynaklarını, demir yollarını IMF denetiminde özelleştirmesi için Pakistan'a ağır baskılar uyguluyor. Obama, daha seçilmeden önce; Güney Asya'yı hedef göstererek, ABD'ye en büyük tehlikenin burada olduğunu söyledi. "Bütün gücümüzü kullanarak bu tehditle uğraşacağız" diyen Obama, "Afganistan'daki durum kötüleşiyor. Güney Asya'daki durum ve oraya sığınan teröristler Amerikan halkına karşı başlı başına en önemli tehdidi temsil ediyor. Kaynaklarımızı harekete geçireceğiz ve bütün dikkatimizi el Kaide, Bin Ladin ve Amerikan vatandaşlarını hedef almaya niyetli diğer radikal grupları yenmeye vereceğiz" şeklinde konuştu. Bu söylem, Bush yönetiminin söyleminden nitelik olarak çok da farklı değildi. Aynı Obama şimdi Afganistan'ı "adam etmek" için askeri çabaların dışında ekonomik çabaların da gerektiğini söylüyor. Ancak, "Pakistan'ı füzelerle vururuz" düşüncesi onun için hâlâ geçerli. Zaten hemen her gün vuruyorlar.
4- 2007 yılının Aralık ayında; NATO, Hollanda ve Belçika'daki merkezlerinde çok gizli bir senaryoyla ilgili toplantılar yapıyordu. "Afganistan için en kötü senaryo" olarak tanımlanan çalışmada (Burada daha önce aktardım), aslında Pakistan'ın kontrolden çıkması halinde neler yapılacağı tartışılıyordu. ABD ordusu da aynı senaryo üzerinde kendi bünyesinde çalışmaya devam ediyor, "Pakistan kontrolden çıkarsa ne yaparız" sorusuna cevap arıyordu. Daha geniş anlamda, "Afganistan'da durum kötüleşir, çekilmek zorunda kalırsak ve aynı anda Pakistan da kontrolden çıkarsa ABD ve NATO güçleri, Sovyet güçleri gibi, Afganistan'da kapana kısılır mı" sorusu soruluyor, muhtemel senaryolar üzerinde çalışılıyordu. NATO ve ABD'ye göre Pakistan kaosa sürüklenebilirdi. Sürüklendi de. Butto suikasti işte tam da bu dönemde yapıldı. Andından olağanüstü haller, iç çatışmalar, suikastler devam edip gitti. ABD bu ülkeye özel birlikler yerleştirdi. Marriott Hotel saldırısından sonra bu otelin CIA'nın örtülü operasyon karargahı olduğu bile ortaya çıktı.
5- Türkiye'nin de aktif biçimde yer almaya hazırlandığı yeni Afganistan senaryosunun bu seferki hedefi Pakistan. Türkiye'nin arabuluculuğu ile kriz, daha büyük operasyonlara ihtiyaç duymadan çözülebilecek nitelikte. Ama buraya not edelim; asıl amaç Pakistan'ın nükleer silahlarını kontrol altına almak. İki yıl önce ABD'nin bu yöndeki planı deşifre olmuştu. İşte bu hedef Pakistan'ı parçalayabilir. Pakistan'ın altı ay içinde yıkılabileceği kehanetinin arkasında bu senaryo olmasın!
Yeni Şafak