İstanbul kıyıları sular altında kalacak, İngiltere kıyılarında timsahlar güneşlenecek, Brezilya uçsuz bucaksız bir çöle dönüşecek, Saygon, New Orleans, Venedik, Bombay gibi yerler efsanevi kayıp şehirler arasına katılacak ve en kötüsü insanlığın % 90'ı tarihe karışacak...
Açıkçası bu, hiç kimsenin gelecekte görmek istemeyeceği bir tablo. 2099 yılında küresel sıcaklığın 4 derece artması bekleniyor. New Scientist'te yayınlanan ve bu sıcaklık artışı durumunda, 2099 yılı öngörülerini içeren rapora göre, Dünya her geçen gün bu "sona" yaklaşıyor.
Sera gazı emisyonunun önlenmesine yönelik çalışmaların başarısız olması
durumunda küresel ısınma artacak. Belki de arkası alınamayacak.
Bilim adamları, ekonomistler böyle bir tabloda kayıpların ardından hayatta
kalanların dünyayı yeniden organize edeceğine inanıyor.
İstanbul sular altında
Derginin kapak konusu yaptığı rapora göre, sıcaklıkların artmasıyla birlikte Avrupa'da bir çok bölge çölleşecek ve nesli tükenen canlı sayısı artacak.
Raporun Türkiye için en çarpıcı kısmı ise İstanbul'la ilgili. Dergide yer alan haritaya göre, İstanbul'un kıyıları suların yükselmesiyle birlikte deniz seviyesinin altında kalacak.
Türkiye'yle ilgili bir diğer bilgi ise, doğu bölgelerinde yaşanması muhtemel
aşırı kuraklık.
Edinilen bilgilere göre, 41 yıl sonra ortalama sıcaklıklar dünyada 4 derece
birden artarak çölleşmiş ve kuraklaşmış bölge sayısı artacak.
Felaketi andıran raporun sonuçları 2100 yılına girildiğinde dünyada çok farklı bir yaşam olacağını öngörüyor. Bilim adamlarının tahminine göre süreç 2050'den itibaren hız kazanacak.
İklim bilimciler Dünyayı bekleyen bu olası felaket senaryosu karşısında iki
kampa ayrılmış durumda. Birinci grup, emisyon hacminin kontrol altına alınması durumunda böyle bir felaketin önüne geçilebileceğini düşünürken, ikinci grup; bu dakikadan sonra ne yapılırsa yapılsın faydalı olamayacağı görüşünde.
İyi haber ise hayatta kalmayı sadece 100 çift başarabilse bile türümüz devam edebilecek. Fakat şu anda yaşayan hemen hemen 7 milyar insanın kaybedilmemesi için şimdiden ciddi bir planlama yapılması gerekiyor.
Bu senaryonun gerçek olması için sadece 4 derecelik ısı artışı yeterli olacak.
Global ısı değerlerinde yaşanacak 4 derecelik bir artış aslında çok başka bir
konu, gezegende yaşayanlar daha önce hiç tanımadıkları bir ortamla
karşılaşacaklar.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2007 raporuna göre 4 derecelik bir artış kolayca meydana gelebilir.
Yapılması gereken ise daha sıcak bir dünyaya ne kadar zaman içinde uyum
sağlayabileceğimiz. Modellemelere göre 2100 yılında dünya 4 derece daha "pişmiş" olacak. Bazı bilim adamları ise bu ısınmanın 2050 yılında gerçekleşeceğinden endişe ediyor.
Dünyada bu büyüklükte sıcaklık yükselişi en son 55 milyon yıl önce
gerçekleşmişti. O zaman sıcaklıklar 5 ila 6 derece artmış, deniz seviyesi
bugünkünden 100 metre daha fazla yükselmiş ve çöller Afrika'nın güneyinden Avrupa'ya kadar uzanmıştı.
Bugün ise bu tür olayların gerçekleşmesi için ısının ne kadar daha yükselmesi
gerektiği, ne kadar daha buzun eriyeceği üzerine senaryolar oluşturuluyor. Böyle bir durumla karşılaşıldığında ilk çözülmesi gereken problem bu kadar çok insanın yaşayabileceği yer bulmak ve bu kadan insanı besleyebilmek olacak.
Daha sonra buzların erimesiyle birlikte okyanuslar genişleyece ve su seviyesi
yükselecek. Tahmin edilen yükselmenin kıyı bölgelerinde 2 metreye ulaşacağı yönünde. Ancak bu faktöre Grönland ve Antarktika'nın büyük bölümünün erimesi eklenince suların yükselişinin çok daha fazla olacağı tahmin ediliyor..
İçinde bulunduğumuz yüzyıl tamamlanırken Batı Antarktika'nın buz tabakalarının erimesi, en az 1 ya da 2 metre denizlerin yükselmesi anlamına geliyor. Hiç buz tabakası kalmayan bir Dünya ise bugünküne göre 80 metre daha yüksek deniz seviyesi anlamına geliyor ki böyle bir durum "korkunç" olarak nitelendirilebilir.
İŞTE BİZİ BEKLEYEN FELAKET SENARYOLARI
Dünyanın yarısı tropik iklimde (artı 30 eksi 30 derece arası) yaşıyor, ki bu
alanlar iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler olacak. Örneğin
Hindistan, Bangladeş ve Pakistan şu anda bile musonların meydana getirdiği
yıkıcı sellerin etkisinde can cekişiyior. Bu bölgeler ısındıkça su çok daha
hızlı buharlaşacak ve Asya genelini kuraklık alacak. Mesela Bangladeş şu anki topraklarının üçte birini kaybedecek.
Afrika'da ise Sahra Çölü'nün çok daha geniş bir alana, yayıldığını düşünmek
yeterli. Diğer modeller Afrika için çok daha kötümser, neredeyse bütün
Afrika'nın çölleşmesinden korkuluyor.
Taze içilebilir su bulabilmek sıcaklıkların artmasıyla dünya için büyük problem olacak. Çin, Güney Batı Amerika, Orta Amerika, Güney Amerika'nın neredeyse tamamı ve Avustralya topraklarında nemin azalmasıyla susuzluk korkunç bir hal alacak.. Dünyanın diğer yerleri bu bölgeler kadar olmasada suya hasret kalacak.
Dünyanın bütün çölleri genişleyecek. Özellikle Sahra Çölü'nün etkisi, Orta
Avrupa'ya kadar genişleyecek.
Avrupa'daki dağlarda bulunan buzullarla beslenen Tuna, Ren gibi nehirler
buzulların erimesiyle küçülecek. Peru Andları, Himalayalar ve Karakurum bölgesi için de benzer bir durum söz konusu. Bunların sonuçları ise Afganistan, Pakistan, Çin, Bhutan, Hindistan ve Vietnam'ın su kaynaklarının hemen hemen yok olması.
Yüksek yaşam
Yeterli su garantili yerler sadece yüksek enlemler olacak. NASA bilimcisi James Lovelock'un geliştirdiği Gaia teorisine göre göre yüksek bölgelerde bir anda nüfus patlaması yaşanacak ve bu bölgelerde her şey yetişecek. Bütün hayat da bundan ibaret olacak. Dünyanın geri kalanı ise birkaç vaha dışında büyük ölçüde çölleşecek.
Peki gezegenin sadece bir kısmı yaşanabilir olacaksa, bu kadar büyük bir nüfus nasıl hayatını sürdürecek. Daha az iyimser olanlar insanoğlunun çok zor bir durumla karşı karşıya kalacağını ve bunu aşmak için yeterince zeki olmadığı görüşünde. Yine de insanlığın bir tür olarak devam edeceğini düşünüyorlar ancak bu yüzyılın sonunda toparlanmasının pek de kolay olmadığının altını çiziyorlar.
Hayatta kalabilen insan sayısının muhtemelen bir milyar ya da biraz daha az
olacağı tahmin ediliyor.
Daha iyimser uzmanlar ise, 4 derecelik bir ısınmanın dünya için büyük bir
değişiklik olduğunu ancak gezegenin hayatta kalmak için yeterince kaynağa sahip olduğunu ifade ediyorlar.
Hayatta kalabilmek için insanoğlunun bazı radikal kararlar vermesi gerekiyor. Toplumumuz yeniden düşünmeli ve jeopolitik çizgilerden arındırılmış ancak
kaynakların dağılımını düzenlemeli.
Şu an ki zihniyetin her ülkenin kendi ürettiği yiyecek, su ve enerjiyle
yetinebilmesi yönünde sabitlendiğini ifade eden uzmanlar, kaynakların nerede
olduğu, nüfus, gıda ve çevredeki enerji üretimi gibi faktörleri planlayarak
dünyaya yeniden bakılması gerektiğini düşünüyorlar.
Ulusal sınırların felaketten etkilenecek insanlara açılmaması durumunda, o
insanlar ölüme terkedilmiş olacak.
Uzaylılar deli olduğumuzu düşünürdü
Yine uzmanlara göre eğer uzaylılar Dünya'ya gelseydi Pakistan, Mısır gibi kurak bölgelerde yaşayan insanların su sorunu çektikleri halde yetişmesi için bol su isteyen pirinç ektikleri, az su isteyen mısırı ise işal ettiklerini görselerdi muhtemelen insanoğlunun deli olduğunu düşünürlerdi.
Bilim adamları dünyanın uzak güney ve kuzey bölümlerinde yağış artışı olacağını ifade ediyor. Kanada, Sibirya, İskandinavya, Grönland'ın buzsuz kısımları, Patagonya, Tazmanya, Avustralya'nın kuzeyi, Yeni Zelanda ve Antarktika'nın batı kıyıları bu bölgeler içine giriyor. Diğer bir deyişle bu saydığımız bölgeler diğerlerine göre daha yaşanabilir olacak ve göç alacak.
BU KADAR İNSAN NEREDE YAŞAYACAK?
Bir insanın minimum yaşanabilir alanını 20 metrekare olarak kabul edersek, 9 milyon kişinin yaşayabilmesi için 18 bin kilometrekare alan gerekir. Kanada tek başına 9.1 milyon kilometre kare alana sahip. Diğer yüksek enlemdeki bölgeler Alaska, Britanya, Rusya ve İskandinavya'yı da eklersek deniz seviyesinde artış olsa bile herkes için yeterince yaşam alanı var.
Su erişim olan bu araziler olası senaryonun gerçekleşmesi durumunda gıda da üretebilen değerli bir hale gelecek ve insanlar bu bölgelere göç edecekler.
Eskiye göre daha kısıtlı bir alan olduğu için insanların birbirine bu kadar
yakın yaşaması sorunları da beraberinde getirecek. Hastalıklar da kolay
yayılacak. Salgınların izlenebilmesi için erken uyarı sistemleri kurulması
gerekecek.
Bu kadar insanın aynı yerde yaşamasıyla hava daha da sıcak olacak. Şehirler normal hava değerlerine ek olarak 2 derece daha fazla ısı üretiyor. Bu sıcağa karşı binaların çatılar yansıtıcı özelliğe sahip renklerle boyanmalı ve çatılara
bitkiler ekilmeli ki aşırı sıcaklık artışı önlenebilsin.
Su azalacağından daha verimli tarım yöntemlerinin uygulanması gerekecek. Bununla birlikte ürünlerin büyüyeceği mevsimler kısalacak. Bu nedenle ısıya ve kuraklığa dayanıklı ürün çeşitleri ekilmesi gerekecek. Belki de pirinci tamamen unutup patatese de veda etmek zorunda kalacağız.
Vejetaryen distopyası
Muhtemelen dünya daha vejetaryen bir gezegen olacak. Asitli denizler, aşırı
sıcak insanoğlunu balıklardan yoksun bırakacak. Yumuşakçalar tükenecek.
Tavukçuluk sadece tarım alanlarının kenarlarında yapılabilen sınırlı bir sektör
olacak çünkü bu hayvanları besleyecek ne yeterli ürün ne de uygun yer olmayacak. Aynı durum hayvancılık için de geçerli.
Hayvanların ve hayvancılığın azalması sonucu alternatif gübreleme için insan
atıkları işlenmek zorunda kalacak. Sentetik etlere ve diğer gıdalara
yönelinecek.
Dev güneş panelleri
Kentlere enerji sağlayabilmek için maceracı fikirlere ihtiyacımız olacak. Kuzey Afrika üzerine kurulu devasa güneş enerjisi toplayıcı platformlar, Orta Doğu ve Güney Amerika'da dev güneş kuşakları kurulabilir. Buralarda elde edilen enerji yüksek gerilimli mevcut iletim hatlarıyla şehirlere taşınabilir veya hidrojen olarak nakledilerek daha sonra güneş enerjisi kullanarak suyu ayrıştırıp depolanabilir. Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor. "Peki güneşten elde edilen bu enerji, bu kadar insanın tüketimini karşılayacak mı?"
Normal şartlarda bu sorunun cevabı hayır. Ancak enerji üretimi için kullanılan yöntemler ve yeni yaşam tarzıyla artık çok daha az enerjiye ihtiyacımız olacağı unutulmamalı. Yapılacak montajla binaların kendi enerjilerini elde etme imkanı da sağlanabilir ki bugün bile bunun bazı örnekleri var.
Eğer toprağı, enerjiyi, gıdayı ve suyu verimli bir şekilde kullanabilirsek bunca
nüfusun hayatta kalma şansı var. Ancak bunda bir süreklilik olmalı ve insanlar buna uyum sağlamalı.
Bütün bunlar insanların yaşayabilmesi için... Ancak bu olası felaket durumunda ekosistemlerin kaybolacağı, suyun azalacağı, sıcaklıkların yükseleceği, biyoçeşitliliğin hemen hemen yok olma noktasına geleceği unutulmamalı. İnsanlar aslanların kaplanların soylarını korumasını unutmak zorunda kalacaklar, çünkü insanlar onlara göre yaşamak için çok daha fazla şeye ihtiyaç duyuyor ve çok daha çaresiz.
Kaynak: Ajanslar