Hamit TURAN

Binek, Azık ve Yol..

07 Haziran 2013 10:33

 Kur?an-ı Kerim?in temas ettiği gerçeklerden birisi ?insan?ın başıboş yaratılmadığı gerçeğidir. Allahu Taalâ şöyle buyuruyor: ?Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?? (Muminûn/115) Yine buyuruyor: ?Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir? (Alak/8) ve buyuruyor: ?Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın.? (İnşikak/6)

O halde insan, likaullah (Allah?a kavuşma) ve ona dönüş için yaratılmıştır. Bu hakikati ispatlayacak ayetler çoktur. Allahu Taala buyurdu: De ki: ?Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ?Sizin ilah?ınız ancak bir tek ilâhtır? diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.? (Kehf/110) ve buyurdu: ?Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.? (Yunus/7-8)

Bu esasa binaen şöyle bir soru ortaya atılabilir: Bu hedefi gerçekleştirebilmek nasıl mümkün olabilir ve ?likaullah?a iletecek yol hangi yoldur?

Bu soruya cevap olarak şunu söyleriz: İnsan, sınanma ve denenme dünyasında yaratılmıştır. Allah (azze ve celle)şöyle buyuruyor: ?O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.? (Mülk/2) O halde bu dünyada her şey insanın sınanması içindir. Burada Allah insanı iki yol ayrımına koymuş ki kendisi için hangi yönü seçeceğini görsün. Yüce Allah şöyle buyuruyor: ?Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.? (İnsan/3) Yine buyurmuştur: ?De ki: ?Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.? Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.? (Kehf/29)

Demek ki insan, kendi yaratılış gayesine iletecek olan yolu başarırsa hidayete ermiş insan olur. Aksi takdirde sapkınlar arasına girer ve onlardan olur. İşte bu hakikatten yola çıkarak insan her gün günlük namazlarında defalarca rabbine yakararak der: (Fatiha/6) Çünkü onu hedefine ulaştıracak en üstün, en güzel ve en kestirme yol ?Sırat-ı mustakim?(dosdoğru yol)dir. Eğer insan bu yolu seyretmeği başaramazsa işte o zaman sapkınlardan olması kaçınılmaz olacak ve onun ?Sırat-i mustakim? dışında süratle seyretmesi ona süratle hedeften uzaklaşmaktan başka bir şey kazandırmayacaktır. İmam Cafer Sadık (a.s) tam da bu manaya işaretle şöyle buyurmaktadır: ?Basiretsiz olarak amel eden, yoldan çıkan kişinin yol alması gibidir. Onun süratle seyretmesi kendisini hedeften uzaklaştırmaktan başka bir şey kazandırmayacaktır.? (Usul-u Kafi,Kuleyni c. 1,s.43)

Şimdi gelelim şu soruya: Peki yolcuyu kurbullah?a ve likaullah?a iletmesi için yürümesi gereken ?Sırat-ı Mustakim? nedir? Allahu Taala bunun cevabını Kur?an-ı Kerim?de şöyle açıklamıştır: ?De ki: ?Eğer Allah?ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.? (Al-i İmran/31) Keza buyurmuştur: ?Andolsun, Allah?ın Resülünde sizin için; Allah?a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah?ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır..? (Ahzab/21) Şu açıktır ki Allahın ?Sırat-ı Mustakîm?e hidayet ettiklerinin başında, en başta da nebilerin ve resullerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v)olmak üzere bütün peygamberler gelir. Allahu Zu?l-celal buyuruyor: ? Biz ona İshak?ı ve Yakub?u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh?u da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Dâvud?u, Süleyman?ı, Eyyub?u, Yûsuf?u, Mûsâ?yı ve Hârûn?u da. İyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.? ?Zekeriya?yı, Yahya?yı, İsa?yı, İlyas?ı doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerden idi.? ?İsmail?i, Elyasa?ı, Yûnus?u ve Lût?u da hidayete erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.? ?Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bir kısmını da. Bütün bunları seçtik ve bunları dosdoğru bir yola ilettik.? ?İşte bu, Allah?ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar da Allah?a ortak koşsalardı bütün yaptıkları boşa gitmişti.? (An?am/84-88)

Buna göre, insanı Allah?a iletecek olan ?Sırat-ı Mustakim? son peygamber olan Hz. Muhammed(Sallallahu aleyhi ve âl?ihi ve selem)e uymaktır. Bu uymak ta ancak o Peygamber(s.a.v)den bize ulaşanların tamamını almak suretiyle tahakkuk eder. Yüce Allah buyuruyor: ??Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah?a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah?ın azabı çetindir.? (Haşr/7) Bu şunun içindir, çünkü O (s.a.v) ?O, nefis arzusu ile konuşmaz.?(Necm/3)

Sonra bu Peygamber(s.a.v) ?Sırat-ı Mustakim?in nasıl yürümek, sapkınlık ve dalaletten kurtulmak için kendisine nasıl uyulacağını şu buyruğuyla açıklamıştır: ?Ben size, sımsıkı sarıldığınız sürece benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum: birisi Allahın kitabıdır ki gökten yere sarkmış iptir. Diğeri ise benim Itratım, Ehl-i Beyt?imdir. Bu ikisi birbirinden asla ayrılmazlar, Havuzun başında bana gelirler. Hadi bakın, bu iki şey konusunda bana nasıl halefler olacaksınız??

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.v) bu buyruğunda sapkınlıktan kurtaracak olan, Kur?an ve tertemiz Ehl-i Beyt(a.s)in ikisine birlikte sarılmaktır. İşte bunun içindir ki duamızda şöyle diyoruz: ?Allahım bana kendini tanıt, çünkü sen kendini tanıtmazsan senin resulünü tanıyamam; Allahım! Bana resulünü tanıt, çünkü eğer resulünü tanıtmazsan senin hüccetini tanıyamam; Allahım! Bana hüccetini tanıt, çünkü eğer bana hüccetini tanıtmazsan dînimden saparım!? (Mefatîhu?l-Cinan s.588, ed-Dua fî zemeni?l-ğîbe- Gaybet döneminde dua)

O halde insanı sapkınlık ve dalaletten kurtarıp ?Sırat-ı Mustakim?e hidayet edecek olan her zaman Allah?ı, resulünü ve hüccetini tanımaktır. Sonra Kur?an insana ilişkin bir başka hakikate işaretle şöyle buyurmaktadır: ?Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.? ?Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.? (Tin/4-5) Demek ki insan dünya hayatında aşağıların aşağısı olarak yaşamaktadır. O halde insanın görevi, hedefi ve yolu ona açıklandıktan sonra, alçaktan yükseğe doğru yükselmektir. ?Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah?a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.1 Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.? (Fatır/10)

Bu yükseliş mekan bakımından değil manevi bir yükseliştir. Zira yükseğe yükselme ve tırmanma bazen mekân bakımından olur, tıpkı insanın yüksek bir tepeye yükselmesi, tırmanması gibi; bazen de manevi olur, tıpkı Allahu Taala?nın İdris Peygamber hakkında buyurduğu gibi: ?Onu yüce bir makama yükselttik.? (Meryem/57) Çünkü buradaki yükseliş mekânsal değil, Allah katındaki konumunun yüksekliği anlamındadır. Burada Kur?an-ı Kerim ve Resulullah(s.a.v)tan gelen rivayetlerden şunu elde etmiş oluyoruz: Yüce Allah?a doğru yükselmek için bir ?ip? gerekmektedir. Allah(azze ve celle) buyuruyor: ?Hep birlikte Allah?ın ipine (Kur?an?a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.? ?Hablullah? (Allah ipi)ne vakıf olup onu tanıyabilmek için bir kez daha, Şia ve Sünni Müslümanlarca mütevatir hadis olan ?Hadisu?s-Saqaleyn? (İki ağır emanet) hadisine dönüyoruz ki bu ipin hakikatini ve bundan neyin kastedildiğini anlayabilelim.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve âl?ihi ve selem) Veda Haccı sırasında Mescid-i Hîf?te îrad ettiği meşhur hutbesinde şöyle buyurdular: ?Ben kendimden sonra, aranızda iki ağır şey bırakıyorum, büyük ağır şey Kur?an?dır; küçük ağır şey ise benim ıtratım, Ehl-i Beyt?imdir. Bu ikisi Allah ile sizin aranıza sarkılmış Allah (azze ve celle)nin ipidir; Bu ipe sarıldığınız müddetçe sapmazsınız.? (Biharu?l-Envar, c. 92/102) Burada görüldüğü üzere Resul-i Ekrem(Sallallahu aleyhi ve âl?ihi ve selem) Kur?an ile Itrat?ı iki değil, bir ip olarak tanımlamıştır. Ve bu şu anlama geliyor, Itrata sarılmak, Kur?an-ı Kerim?e sarılmanın ötesinde bir şey değildir; bu ikisi tek hakikattir. Ancak aralarındaki fark şudur: Itrat konuşan Kur?andır; Kuran ise sessiz Itrat?tır. İşte bundan dolayıdır ki İmam Cafer Sadık (a.s) "Gerçekten bu Kur?an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü?minler için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler." (İsra/9) Ayet-i celilesinin tefsirinde ?yani , Kur?an İmam?a hidayet etmektedir? (Usul-i Kafi, c. 1, s. 216) buyurmaktadır. Buradan da Hz. İmam Ali(a.s)nin Sıffın savaşında kurnazlıkla Kur?an sayfalarını mızrakların ucuna geçiren Muaviye ordusuna karşı savaşmayan kendi askerlerine buyurduğu, Aldanmayın, savaşa devam edin. ? Bu KurAn? Allah?ın susmuş kitabıdır; Ben ise Allah?ın konuşan kitabıyım? sözleri daha iyi anlaşılmaktadır. (Biharu?l-Envar, c. 39, s. 272) Burada kendisini, Kur?an adına konuşan Kur?an?ın sözcü olduğunu kastetmemektedir. Bu sözünde kastettiği asıl şey, kendisinin mücessem Kur?an olduğudur. İşte tam da bu mana?da Sünni Şia, her iki fırka da Hz. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve âl?ihi ve selem)tan şu hadisi rivayet etmiştir: ?Ali hak ile berbaer, hak da Ali ile beraberdir, Ali nereye giderse hak ta oraya gider.? (Biharu?l-Envar, c. 38, s. 188)Yani hak, Ali?yi takip etmekte, o nereye giderse hak ta oraya gider. Çünkü Ali? konuşan Kur?andır. Ali Allah?ın kitabının, halk gerçeğinde ve onların hayatında, diri bedene dönüşmüş şeklidir.

Bu esasa binaen, Tefsîru?l-Ayyaşi?de Hz. İmam Cafer Sadık (aleyhisselam)dan nakledilen şu hadisi daha iyi anlamış oluruz: ?Sırat-ı Mustakim Emîrülmüminîn Ali aleyhisselamdır.? Yine Şeyh Saduk?un, Maani?l-Ahbar?da de İmam Sadık(a.s)tannaklettiği şu sözleri de iyi anlamış oluyoruz: ?O sırat, marifetullah?(azze vecelle)a giden yoldur, onlar iki sırattırlar, bir dünyadaki sırat, bir de ahretteki sırattır; dünyadaki sırat itaati farz kılınmış imamdır. Kim onu dünyada tanır ve hidayetine uyarsa, ahrette cehennem üzerine kurulmuş köprü olan sırattan geçer; kim onu dünyada tanımazsa ahrette ayakları kayar ve cehennem ateşine düşer.?

Ayrıca İmam Seccad Ali Zeynelabidin(a.s)den gelen şu hadisi anlıyoruz: ?Allah ile Hücceti arasında hicab(perde)yoktur. Allah'ın Hüccetinden başka örtü de yoktur; Allah?ın kapıları bizleriz, Sıratı Mustakim bizleriz, O?nun ilim sandığı, vahyinin tercemesi bizleriz; biziz O?nun tevhid erkânı ve O?nun sır mahalli bizleriz.? (Bu rivayetler için bak, El-Mizan tefsiri c.1, s. 41)

Buraya kadar İnsan, Allahu Taala?ya göçecek bir yolcu olduğu, O?nun vuslatına varmak, ona yakın olabilmek ve onunla buluşmak için özel bir çaba harcadığı ve bunun da ancak Allah?a yükselen Kur?an ve tertemiz Ehl-i Beyt(a.s)e uymakla gerçekleşebileceği anlaşıldıktan sonra, Kur?an bu yolculuğun azığına işaret ederek buyurdu: ?Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah?a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının..? (Bakara/197)

Hz. Emîrülmüminîn Ali (a.s)buyurmuşlardır: ?Ey Allah kulları! Size Allah takvasını vasiyet ederim, öyle takva ki yol azığı odur ve ona sığınılır. (Menzile) İleten bir azık ve (maksada) kavuşturan bir sığınaktır. En iyi duyurucu davetçi(Hz. Peygamber), ona davet etti ve en iyi anlayıp kavrayan(Hz. Ali kendisi), onu kavradı. Böylece, davetçisi en güzel şekilde duyurdu ve onu anlayıp kavrayan kurtuluşa erip kazandı.? (Nehcu?l-Belağa, Hutbe: 114)

Kur?an-ı Kerim, insanın hedefine ulaşabilmesi için bineceği en iyi binek gece namaza kalkmaktır. Allahu Taala şöyle buyuruyor: ?Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud?a ulaştırsın.? (İsra/79) Ve yine buyuruyor: ?Ey örtünüp bürünen (Peygamber)!. Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur?an?ı ağır ağır, tane tane oku ? (Müzzemmil/2-4)

Sonuç olarak, buraya kadar elde edilen şunlar oldu:

1. Allah?a doğru seyretmek için insanın bineceği en iyi binek gece namazına kalkmaktır.
2. Bu yolculuk sırasında insanın beraberinde götüreceği en iyi azık ?takva?dır.
3. Allah?a doğru gidebilmek için seçilebilecek en güzel ve en iyi yol ?sırat-ı Mustakîm?dir. Bununla da takvanın insan hayatındaki önemi ve İslami gidişat manzumesindeki konumu açıklığa kavuşmaktadır. Çünkü çoğu zaman takvaya teşvik edilirken, Allah?a doğru yolculuk eden kişiye, takvanın insan hayatındaki konumuna ve önemine değinilmemektedir.

Allah'tan dileğim, bizleri ahret yolculuğunun azığı olan takva melekesine sahip eylemesi ve bizi bir göz yumup açıncaya dek dahi kendi nefsimize terk etmemesidir.

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

Ben Şu Hükümetin Ağzını Kıracağım!?
07 Haziran 2013 10:33

BÜYÜK DÜŞÜNMEK
07 Haziran 2013 10:33

Nefsime Nasıl Hakim Olabilirim?
07 Haziran 2013 10:33

Hilal Tespiti Üzerine
07 Haziran 2013 10:33

MUHARREM NACİ DEDEMİZİ HAKKA UĞURLADIK
07 Haziran 2013 10:33

REĞAİB GECESİ
07 Haziran 2013 10:33

Camiye gitmenin ve Cemaat namazının sevabı
07 Haziran 2013 10:33

PÎR-İ CEMARAN İMAM HUMEYNÎ?DEN NEV CİVANLARA
07 Haziran 2013 10:33

Hak Yolun Yiğit Şehidi: Muhammed b. Ebi Bekr
07 Haziran 2013 10:33

Eğer Iğdır Kaybedilmişse, Türkiye Kaybedilmiş Demektir
07 Haziran 2013 10:33

Tüm Yazılar