04 Mayıs 2018
Rapora göre, Çin'in askeri harcamalarında artış devam ederken, ABD sabit kaldı ve zirvedeki yerini korudu. Rusya ise, 1998 yılından bu yana ilk kez düşüş gösterdi. Almanya'nın savunma harcamaları 44 milyar 300 milyon dolarla 1999 sonrasının en yüksek düzeyine çıktı.
Şimdiye kadar ilk üç sırada Amerika, Çin ve Rusya yer alıyordu ancak geçen yıl Rusya'nın kendi askeri harcamalarını beşte bir azaltmak ve Suudi Arabistan ise %9.2 oranında artırmak suretiyle dünya üçüncülüğünü kendine tahsis etti.
Savunmaya yapılan harcamalar dünya genelinde gayrı safi hasılanın yüzde 2,2'sine yükseldi. Böylece kişi başı savunmaya harcanan miktar 230 dolara çıktı. Bu rakam ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteriyor.
Milli gelirinden savunmaya en fazla kaynak ayıran ülkelerin başında yüzde 10 oranıyla Suudi Arabistan geliyor. Aslında Arabistan bu siyasetiyle Ortadoğu bölgesinde silahlanma yarışını artırmada ve başka ülkeleri de kendi bütçelerini silahlanmaya ayırmaları için teşvik etmektedir. Burada Suudi Arabistan'ın askeri harcamaları hususunda bir kaç husus dikkat çekmekte.
Birincisi; malum olduğu üzere son dönemlerde Suudi Arabistan rejimi İran İslam cumhuriyetini bölgede istikrarsızlık ve müdahalecilikle suçlamakta, halbuki İran İslam cumhuriyeti askeri alanda kendi silahlanma gereksinimini ülkenin ihtiyaçları ölçüsünde tanımlamış ve stratejisini buna göre ayarlamıştır savaş ve yayılmacılığa göre değil. Fakat Arabistan başkalarını suçlarken bizzat kendisi bölgede silahlanma yarışını önde götürmekte ve temin ettiği bu silahları terör örgütlerine aktararak bölgede istikrarsızlık, çatışma ve müdahalenin en alasını yapmaktadır.
SIPRI'nin silah endüstrisi araştırmacılarından Simon Vezeman, Riyad'ın askeri harcamalarının artmasının en önemli sebeplerinden birinin bölgede var olan çatışmalar olduğunu belirtiyor. Bilindiği gibi Suudi Arabistan 2015 yılından beri Yemen'de savaş halindedir ve bu ülkeye yönelik askeri tecavüz başlatmış ve halen sürdürmekte, her gün bu savunmasız ülkeye havadan bombardıman etmekte, ülkeyi hava, kara ve denizden abluka altında tutmaktadır. Aynı zamanda Suudi rejimi Suriye'de de terör örgütlerinin en önemli destekçilerinden biridir. Daha önce de aynı siyasetini Irak'a yönelik de sürdürmüş ve IŞİD terör örgütünün bu ülkeyi işgal ederek büyük cinayetler işlemesine, Irak topraklarının önemli bir bölümünü işgal etmesine zemin hazırlamıştı.
Bölge ülkeleri içerisinde silahlanma birincisi Suudi Arabistan kendi konumunu dikkatlerden uzak tutmak için de sürekli olarak İran İslam cumhuriyetini bölgeye müdahele etmek ve istikrarı bozmakla suçlamakta ve Amerika gibi patronlarına yaranmaya çalışmaktadır.
Arabistan'ın silahlanması meselesiyle ön plana çıkan ikinci husus da Suudi Arabistan'ın silah alımı, askeri harcamaları ve askeri hizmet alımlarının önemli bir bölümünün başta Amerika olmak üzere genelde batılı devletlerden olmasıdır. Bugün Arabistan, Amerika, İngiltere ve Fransa için önemli bir gelir kaynağı haline gelmiş bulunuyor ve ABD başkanı Trump'ın tanımlamasıyla sağılacak bir inek halini almıştır onlar için. Suudi rejimi Veliahdi Muhammed Bin Selman'ın Mart ayında Londra ve Washington'u ve Nisan ayında da Paris'i ziyaretinde bu mesele açıkça görülmüştür.
Üçüncü bir husus da Suudi Arabistan'ın askeri harcamaları ve silahlanma yarışı bölge güvenliği ve istikrarı açısından ters bir süreç oluşturmuştur. Ortadoğu bölgesi 2011 yılından itibaren öyle bir süreç içine girmiş bulunuyor ki bu süreç bölgede demokrasi, insan hakları ve medeni toplumun gelişmesi sürecine sebep olabilirdi, fakat Suudi Arabistan çatışma halindeki ülkelerin iç işlerine müdahalede bulunarak, bu ülkeleri tam bir savaş alanına çevirmeyi, bölge güvenliğini alt üst etmeyi başarmıştır. Bugün Yemen, Suriye ve Irak gibi çatışma halindeki ülkelerde medyada yayınlanan özellikle kadın ve çocuklarla ilgili görüntü ve resimler Suudi rejiminin bu savaş ve müdahale politikasının bir sonucudur.
Son bir husus da şudur ki Suudi Arabistan 2017 yılında kendi askeri harcamalarını yüzde 9.2 oranında artırmıştır. Halbuki bu ülkede ekonomik çizelgeler eksi bir kalkınmayı gösteriyor. Bloomberg Şubat ayında bölge ülkelerinin ekonomik durumuyla ilgili verdiği bir raporunda Suudi Arabistan'ın, enflasyon ve işsizlik bakımından dünya ülkeleri içerisinde en fazla düşüş kaydeden ve bu bakımdan ilk 10 ülke arasına giren ülke olduğunu bildirmişti.