El-Müstakbel Partisi ve bu hareketin siyasi ofisi, Saad Hariri’nin Arabistan’a gitmesinden ve Riyad’dan istifasını açıklamasından kaynaklanan gelişmeleri değerlendirmek üzere Beyrut’ta düzenledikleri ortak bir toplantının ardından, Lübnan’daki diğer partilerle birlikte yayınladıkları bildiride; Başbakan’ın Lübnan’a dönmesi gerektiğini vurguladılar.
Her ne kadar Suudi basını, Hariri’yi tutuklu değilmiş gibi göstermek için, onun Birleşik Arap Emirliği yetkilileri ile görüşmek için Abu Dabi’ye gittiği ve bu ziyaretten sonra Medine’ye dönerek Arabistan Kralı Salman ile görüştüğü resimleri yayınlasa da edinilen bilgilere göre; Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman, Hariri’nin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmesine izin vermedi. Daha önce de Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Suudi yetkililere karşı üslubunu sertleştirmiş ve Suudi Rejiminin Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ülkeye dönmemesi konusunda bir açıklama yapmasını istemişti.
Öte yandan, Suudi Arabistan’ın Lübnan’daki Büyükelçiliği çalışanlarından Velid El-Buhari, Saad Hariri’nin Lübnan’a dönmemesi konusunun kendisini ilgilendirdiğini ve onun belki de güvenlik sebebiyle ve suikasta uğramaktan korktuğu için Lübnan’a dönmek istemediğini iddia etti. Buhari bu iddialarda bulunurken, Arabistan’ın Körfez konularındaki danışmanı Samir Sahban, Hariri’nin Suudi liderlerini öfkelendirdiğini ve onun Riyad’a çağrılmasının ve sonrasında istifasını açıklamasının ve yine Arabistan’da kalmasının Hariri’nin kendi elinde olmadığını belirtti.
Samir Sahban, Hariri Riyad’a çağrılmadan önce Hizbullah’a saldırıp bu hareketin üyelerini terörist ilan ederek ve Lübnan’ın halihazırda ilk başta Hizbullah’ın ve daha sonra İran’ın esiri olduğunu iddia ederek şunları söylemişti: ‘Biz Lübnan hükümetini savaş hükümeti gibi görüyoruz. Çünkü terörist milis olan Hizbullah, Lübnan’ın bütün kararlarında etkilidir. Lübnanlılar barış ve Hizbullah arasında bir seçim yapmalıdır.’
Bu konuşmalar, Hariri’nin Suudilerin baskısına rağmen Hizbullah’la ters düşmek istemediğini gösteriyor. Samir Sahban daha önce Riyad’ın Bağdat Büyükelçisiydi ve Irak’ta fitne çıkardığı gerekçesiyle ülkeden kovuldu.
Suudilerin bu eylemi, Suudilerin yararına sonuçlanmamakla birlikte, El-Müstakbel Hareketi de Lübnan’daki diğer gruplar gibi, Hariri’yi aynı şekilde Lübnan’ın Başbakanı olarak görmekte ve Onun Lübnan’a dönmesini istemektedir. Bu gelişmeler, Arabistan’ın bu tip krizler çıkararak, Lübnan toplumunu Hizbullah’a karşı kışkırtamadığını göstermektedir.
İkinci olarak, Siyonist rejimin de Arabistan adına Lübnan’a saldırması çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü Siyonistler, Hizbullah’ın tepkisinden endişe duydukları için bu konuda farklı görüşlere sahipler.
Üçüncü olarak, Arabistan’ın uluslararası imajı da sarsıldı ve şimdi Suudiler için tek bir yol kaldı ve o da daha önce Mansur Hadi’yi yeniden iktidara geçirmek için Yemen’e saldırdıkları gibi, tek başlarına Lübnan ile savaşa girmeleridir.
Burada şu soru gündeme gelmektedir, “Onlar bu defa da yeni bir koalisyon oluşturma konusunda başaralı olacaklar mı?” Çünkü eğer Arabistan tek başına Lübnan’a karşı askeri bir eylemde bulunursa, karadan sınırı olmadığı için hava bombardımanı ile yetinmek zorunda kalacak ve bu da Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin iznine bağlıdır ve faraza Suudiler Lübnan’ı bombalasalar bile, kesinlikle bir sonuca varamayacaklardır. Şimdiden onların bölgesel dosyasına başka bir yenilgi daha eklenebilir.