Siyonist Uzman:''IŞİD'in Yok Edilmesi Çıkarlarımıza Aykırı''
Efraim Inbar tarafından yazılan bu analizde, IŞİD'in varlığının devamının ve Hizbullah ile savaşmasının Batı ve İsrail'in stratejik çıkarlarına daha uygun olduğu belirtiliyor.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter kısa süre önce, yetkililerin İslam Devleti (İD) örgütünü ortadan kaldırma kampanyasında belirleyici aşama olacağını umduğu şeyi planlamak üzere müttefik ülkelerin savunma bakanlarını bir araya getirdi.
Bir radikal İslamcı grup olan İD, Haziran 2014'te, de facto başkenti Suriye'nin Rakka şehri olacak şekilde halifeliğini ilan ettiğinden bu yana binlerce kişiyi öldürdü. Büyük toprak parçalarına süratle el koyarak ve kafa kesmeler ile başka infaz yöntemlerini gösteren korkunç resimler yayınlayarak uluslararası düzeyde muazzam bir ilgiyi üzerine çekti.
Fakat İD temel olarak, bir siyasi boşluğun olduğu yerlerde başarılıdır. Suriye ve Irak'taki hücumları İD'nin taktik kapasitelerini göstermiş olsa da, bunlar orduları zayıflamış çöken devletlere yönelikti. Kötü eğitimli İD birliklerinin iyi örgütlenmiş bir karşı güçle, hatta Kürt milisleri gibi devlet olmayan topluluklarla karşılaştığı durumlarda grubun performansı daha az tatmin edici oldu. Daha büyük askeri basınç uygulanıp Türkiye'nin desteği de azalınca, İD geri çekilmeye başladı.
İD'nin dünya çapındaki pek çok genç ve hayal kırıklığı yaşayan Müslüman arasında devasa bir tutku yarattığı ve hilafet fikrinin inananlar arasında büyük bir çekiciliğinin olduğu doğrudur. Fakat eldeki soru şudur: İD, özellikle şu andaki durumda ne yapabilir? Yakın zamanda sorumluluğunu üstlendiği terörist eylemler genellikle İD'ye biat etmiş yalnız kurtlar tarafından gerçekleştirildi; talimat Rakka'dan gelmedi. Kendi başına, İD yalnızca sınırlı hasar yaratabilir.
Genel hissiyatın aksine, zayıflamış bir İD yok edilmiş bir İD'den iyidir. İD dünya çapındaki ülkelerdeki radikalleşmiş Müslümanlar için bir mıknatıstır. İyi bir istihbarat çalışmasıyla bu gönüllüler daha kolay tanımlanabilecek hedeflerdir. Onlar Suriye ve Irak'taki sahalarda yıkıcı beceriler elde ediyorlar ve bu kuşkusuz ülkelerine dönmeleri halinde kaygı nedenidir, ancak bazıları halen uzaktayken şehit statüsü elde ediyor – bu onların kendi ülkeleri için bir nimettir. Eğer İD tamamen yenilgiye uğratılırsa, bu insanlardan daha fazlasının ülkelerine dönüp tehlike yaratmaları muhtemeldir.
Eğer İD toprakları üzerindeki kontrolünü kaybederse, bir devleti korumaya ve yönetmeye ayrılan enerji sınırlarının ötesinde daha fazla terörist saldırılar organize etmeye yönelecektir. İD'nin çöküşü, Batı'daki Müslüman göçmenleri daha da fazla radikalleştirebilecek bir terörist diasporası üretecektir. Terörle mücadele kuruluşlarının çoğu bunu anlıyor. İD'nin ömrünün uzatılması muhtemelen daha fazla Müslüman aşırıcının Ortadoğu'daki öteki kötü çocukların elinde ölmesini temin edecektir ve Batı'yı çok sayıda terörist saldırıdan koruması da muhtemeldir.
Dahası, zayıf ve ağır ağır kaybolan bir İD, hilafet fikrinin çekiciliğinin altını oyabilir. İşlevsiz ve darbe almış bir siyasi topluluk, Amerika öncülüğündeki güçlü bir koalisyon tarafından yok edilmiş bir İD'ye nazaran bir halifeliğin Müslüman tâbilerinin yanılsamalarına daha fazla olanak verir. Ortadan kaldırma senaryosu, Batı'nın İslam'ı yok etme yönündeki daimi ve haince çabaları hakkındaki anlatıya mükemmel bir şekilde uymakta, bu ise Batı'nın temsil ettiği her şeye karşı radikal Müslüman nefretini beslemektedir.
İD'nin varlığının sürmesi stratejik bir amaca da hizmet etmektedir. Neden zalim Esad rejiminin Suriye iç savaşını kazanmasına izin verelim? Muhalefet güçleri içindeki pek çok radikal İslamcı grup, örneğin El Nusra ve ondan kopanlar Paris ve Berlin'e daha yakında faaliyet yürütecek başka alanlar bulabilir. Rusya'nın Suriye üzerindeki kontrolünü güçlendirmesi ve Ortadoğu'daki etkisini arttırması Batı'nın çıkarına mıdır? İran'ın Irak üzerindeki kontrolünü arttırması bu ülkedeki Amerikan hedefleriyle uyumlu mudur? Yalnızca şu anda Washington'da hakim olan stratejik çılgınlık, İD'ye karşı Rusya'yla işbirliği yaparak Moskova-Tahran-Şam ekseninin gücünün arttırılmasını pozitif bir şey olarak görebilir.
Dahası, İran hizmetkarı, Batı karşıtı radikal Şii bir örgüt olan Hizbullah, İD'ye karşı savaşta ciddi düzeyde güç harcamaktadır ve bu durum Batı'nın çıkarlarına uygundur. Artık Suriye iç savaşının içinde yer almayacak bir Hizbullah, yeniden Batılıları rehin alma eylemlerine ve Avrupa'daki öteki terörist eylemlere girişebilir.
Batı'nın İD'nin vahşiliğinden ve ahlaksızlığından tiksinmesi, stratejik açıklığın üzerini örtmemelidir. İD üyeleri gerçekten de kötü çocuklardır, ancak karşıtlarının da pek azı gerçekten onlardan daha iyidir. Kötü çocukların kötü çocukları öldürmesine izin verilmesi kulağa kinik gelebilir, ama eğer kötü çocukları meşgul halde ve iyi çocuklara daha az zarar verebilir halde tutacaksa, bunu yapmak faydalı, hatta ahlakidir. Hobbes'çu Ortadoğu gerçekliği her zaman halis bir ahlaki seçenek sunmaz.
Batı istikrarı arzuluyor ve İD'nin askeri yenilgisinin bu amaca ulaşılmasında araçsal olacağı şeklinde naif bir umut taşıyor. Fakat istikrar kendi başına ve kendinde bir değer değildir. Yalnızca çıkarımıza hizmet ettiğinde arzulanır. İD'nin yenilgisi bölgede İran hegemonyasını teşvik edecek, Rusya'nın rolünü güçlendirecek ve Esad tiranlığını uzatacaktır. Tahran, Moskova ve Şam bizim demokratik değerlerimizi paylaşmamaktadır ve Amerika'ya ve Batı'ya yardım etmeye pek de eğilimleri yoktur.
Dahası, istikrarsızlık ve krizler zaman zaman pozitif değişim işaretleri de taşır. Maalesef Obama yönetimi, baş düşmanının İran olduğunu göremiyor. Obama yönetimi İD tehdidini, İran'ı varsayımsal olarak Ortadoğu'da İD ile savaşacak “sorumlu” bir aktör olarak meşrulaştırmak amacıyla şişirdi. Bu, Obama yönetiminin İran'la nükleer anlaşmaya varma gerekçesinin parçasıydı ve muhtemelen iyi hatırlanmayacak olan “mirasının” merkezi bir unsuruydu.
Amerikan yönetimi, İD'nin Tahran'ın Ortadoğu'ya hakim olma yönündeki hırslı planının altını oymada faydalı bir araç olabileceğini kavrayamıyor gibi görünüyor.