30 Ağustos 2016
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları için Anıtkabir'de geniş güvenlik önlemleri alındı. Anıtkabir'e çıkan bütün yıllar trafiğe kapatılırken, Anıtkabir avlusuna ilk kez bariyer konuldu.
Atatürk'ün mozelesine çelenk bırakan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki devlet erkanı, saygı duruşunda bulumasının ardından İstiklal Marşı'nı okudu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet erkanı Misak-ı Milli Kulesi'ne geçti. Erdoğan, burada hatıra defterine özetle şunları yazdı:
"Aziz Atatürk, büyük zaferin 94. yıldönümünü millet olarak büyük bir gurur ve heyecanla kutluyoruz. Tüm yokluk, yoksulluk ve zorluklara rağmen Kurtuluş Savaşımızı büyük zafere ulaştıran azime ve inançla, emenatiniz olan Cumhuriyetimizi payidar kılmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ülkemizi bu kutlu yürüyüşünden alıkoymak isteyen terör örgütlerinin hain saldırılarına aldırmadan ihanet çetelerini bozguna uğratarak birlik, beraberlik ve dayanışma içinde istikbal mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu yıl hayata geçirdiğimiz Osman Gazi Köprüsü ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi ülkemizin gurur kaynağı olan tarihi projeler mücadele azmimizin tezahürüdür. Aziz milletimizin tıpkı 94 yıl önce olduğu gibi tüm farklılıkları bir tarafa bırakarak 15 Temmuz gecesi ortaya koyduğu irade en büyük güven kaynağımızdır. Zati alinizin ve Aziz şehitlerimizin bizlere emaneti olan bu vatanı canımız pahasına korumaya ve büyütmeye devam edeceğiz. Ruhun şad olsun."
Anıtkabir'in diğer ziyaretçileri arasında, 15 Temmuz darbe girişiminde şehit düşenlerin yakınları başta olmak üzere gazi yakınları da yer aldı. Erdoğan ve heyetteki isimler, tören alanında bulunan vatandaşlar tarafından alkışlandı.
Törende, ilk kez asker ve sivil yanyana fotoğraf verdi.
KÜLLİYE'DE TEBRİKLERİ KABUL ETTİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla tebrikleri kabul etti.
Günün Önemi
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması'yla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu.
TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü"nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu'da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına: "Hattı müdafaa yoktur saşı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşması'ndan beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld". İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı.
Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline "dur" diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.