Bildirge Sonuçları
1- İslam dini güzel ahlakı tamamlamak için Peygamberler göndermiş ve İlahi elçilerin asıl vazifeleri insanları barışa, kardeşlik ve iyiliğe davet etmektir. Kuran-ı Kerim, insanların İslam ve Peygambere yönelmesindeki sırrı peygamberde bulunan şefkat ve merhamet olarak tanıtıyor.
"Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi." (Ali İmran 159)
2- İslam dini, farklı fikirleri, düşünceleri ve ilimleri dinin aslı olan hikmet çerçevesinde üç ilkede topladı.
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir tarzda münakaşa ve mübahasede bulun." (Nahl 125)
Dolayısıyla İslam mezheplerine ve diğer dinlere, örf ve İslam uygulamalarına karşı herhangi bir hakaret ve saygısızlık asla kabul edilebilecek bir şey değildir.
Müslümanlar, diğer dinlerin takipçileri ile savaşmak zorunda kalmadıkları müddetçe, muhatabına hoşgörü ve güzel ahlakla yaklaşmalıdır.
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek olan bir tevhide gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Ali İmran 64)
3- İslam, Allah'ın birliğine ve Peygamber (s.a.a) efendimizin elçiliğine şahadet getiren her insanın canını, malını, namusunu koruma altına almıştır. "Müslüman'ım" diyen birini kimsenin infaz etmeye haksız yere yargılamaya hakkı yoktur.
"Size barış teklif edene veya Müslüman olduğunu bildirene, bu dünya hayatının gelip geçici kazançlarına duyduğunuz özlem ve istekle sen mümin değilsin demeyin." (Nisa 94)
4- İnsanın dinden çıkmasının kıstası Allah'ı, Peygamber'i ve ahireti aleni olarak inkâr etmektir. Bunların dışında hiçbir şey insanı dinden çıkarmaz. Bazı sapkın fikirler, asılsız suçlamalar, yanlış yorumlanan dini inançları ya da bazı İslam âlimleri tarafından kabul edilebilir değerlerini kullanarak bir başka Müslüman'ı tekfircilikle suçlamak asla kabul edilemez.
Bu tür davranışlar Müslümanlar arasında tefrika ve ayrımcılığa sebep olduğu gibi İslam düşmanlarının yapmak istedikleri "böl ve yönet" projesine yardım etmekten başka bir şey değildir. Hiçbir Müslüman bu tür davranış ve sapkın düşünceleri asla kabul etmez. İslam âlimlerinin bu konudaki fetvaları çok açık ve net olmalıdır.
5- Toplum içerisinde tekfirciliğin yaygınlaştırılması büyük bir fitnedir. Müslümanlar olarak bu akıma karşı nefretimizi ortaya koymalı ve bu akıma karşı çıkmalıyız. Tarihine baktığımızda hatta birinci asırda haricilere karşı Müslümanlar birlik olmuş o günden günümüze kadar tekfircilere karşı mücadelelerini devam ettirmektedirler.
Şimdiki Müslüman topluluklar aynı geçmişte olduğu gibi Kıble ehli olan kardeşleri ile bir araya gelerek tekfirci guruplara karşı mücadelelerini sürdürmelidirler.
6- Teveccüh edilmesi gereken bir diğer nükte; haksız yere Müslümanların kanının akıtılmasının, mallarının gasp edilmesinin ve namuslarının ayaklar altına alınmasının bağışlanmaz büyük bir günah olduğu, bu vahşete bulaşanların Allah'ın gazabına ve Müslümanların lanetine uğrayacağıdır.
"Ve kim bir mümini kasten öldürürse cezası cehenneme atılmaktır, ebedî kalır orada ve Allah ona gazap eder. Rahmetinden uzaklaştırır onu ve ona pek büyük bir azap hazırlamıştır da." (Nisa 93)