“Gazze yanmaya devam ediyor. Gazze halkı direnişin silahından başka bir güce sahip değil. Üstelik hem düşmanları hem de dostları tarafından kuşatılmış durumda. Gazze bugün Filistin davası üzerinden prim sağlayan ve direnişçi halkını ‘güçsüz’ olarak tanımlayanları bir bir şaşırtıyor ve düşmanla her ne pahasına olursa olsun anlaşmaya varılamayacağını gözler önüne seriyor.
Ardından direnişin hem Lübnan coğrafyasında hem de Filistin’de zaferlerine tanık oluyoruz. Onların kazandıkları bu zaferler komplocuların ve onların kuklalarının ortaya attığı iddiaları çürütmeye yetiyor. Gazze kanıyla, canıyla haykırıyor: ‘Biz güçsüz değiliz. Direnişçilere gereken destek verildiği sürece de asla zayıf düşmeyeceğiz. Biz elimizdeki tüm imkânları kullanarak silah satın alıp onları Gazze’ye geçirmeyi başarabildiğimiz için asla güçsüz olduğumuzu kabul etmiyoruz. Bizim sahip olduğumuz kısıtlı maddi imkânlarımız, birilerinin süper güçlerin emrine sunulan ve fesat uğruna harcanan zenginliklerinden muhakkak daha hayırlıdır.”
Sahne değişmiş olabilir, ama görüntü aynı. Direniş ekseni mevcut tavrını korumaya devam ediyor. Tahran’dan çeşit çeşit silah ve füze gönderiliyor. Bu silahlar Lübnan’ın kontrolünde Şam üzerinden geçerek Gazze’ye ulaştırılıyor. Daha sonra da Siyonist işgalcileri perişan etmeleri ve tüm dünyaya sabrın, imanın, azmin ve iradenin, maddi imkânsızlıklara rağmen efsane yazmak için yeterli olduğunu göstermeleri için Gazze’nin cesur direnişçilerinin eline teslim ediliyor.
Filistin’deki direnişçilerin Batı’nın ve fitnecilerin muhalif tavırlarına verdikleri cevap bize Ali İmran Suresi’nin 172. ayetini hatırlatıyor: “Kendileri savaşta yara aldıktan sonra, yine Allah ve Rasulü’nün çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük ecir vardır.”
Bu noktada bizim öncelikle Arapların Suriye’deki fitne ateşini körüklemek ve direniş eksenini yok etmek için yaptıkları harcamalara ve gayretlerine dikkat etmemiz, daha sonra da bu cömert Arapların Filistin meselesindeki tavrını gözlemlememiz gerekmektedir. Nerede kaldı yardımseverlikleri? Nerede?
Herkes iyi bilsin ki, Siyonist oluşuma karşı yürütülen mücadelenin sonucu ancak ve ancak “İsrail’in yok olmasıdır”. Öyle bir vakit gelecek ki, direnişçi mücahitler hiçbir zarar almadan tüm komplocuların ve onların kuklalarının oyunlarını başlarına devireceklerdir. Bu noktada Allah Rasulü’nün bir hadis-i şerifini hatırlamakta fayda görüyorum: “Cihat ne bir adilin adaletinden ne de bir zalimin zulmünden zarar görmeden kıyamet gününe kadar etkin olacaktır.” Öyleyse cihada talip olanların önlerindeki yol açıktır. Böylece ümmet uyanışa geçecek ve ümmeti çepeçevre kuşatan mezhepçilik fitnesini yok edecektir.
Diğer yanda bugün eğer Arap dünyasını Siyonist oluşuma karşı harekete geçirmek istiyorsak, bunu ancak İsrail’in ‘Şiileştiği’ni söyleyerek başarabiliriz. Ancak bu şekilde Arap dünyası dinlerini ve akidelerini savunmak için harekete geçecektir. Bunun haricinde Amerikalı efendileri bu yönde herhangi bir talepte bulunmadığı sürece İsrail’in varlığı Arap dünyasını rahatsız etmeye yetmeyecektir.”