Gazete üç yıl önce aynı günlerde Arap milletleri inkılap ruhu ile şahlandığını ve despot rejimlerin devrilmesini yansıtan sloganlar atmaya başladığını belirtiyor. Gerçekte bölgede Arap milletleri yıllarca despot rejimlerin baskıları altında yaşadıktan sonra demokrasi ve özgürlük talebi ile kıyam etti.
Bahreyn’de ise üç yıl önce halkın kıyamı başladıktan sonra bölgedeki irticai Arap rejimlerinin petrolden elde ettikleri dolarlar ve batılı devletlerin güvenlik kurumları harekete geçerek bu inkılabı bastırmaya başladı. Bölgede Tunus halkı hala değişim istiyor, Mısır’da darbecilerin başa geçtiği ve eski diktatör Hüsnü Mübarek’in rahat bir nefes aldığı ve eski rejim kalıntıların cumhurbaşkanlığı için hazırlandığı gözleniyor. Libya’da ise halk hala ulaşamadığı güvenliği arıyor ve ülkenin toprak bütünlüğünü korumaya çalışıyor. Suriye zaten Arap Batı ittifakının dayattığı krizle mücadele ediyor.
Yemen’de inkılap asla tamamlanamadı ve eski rejim kalıntıları farklı bir kılığa girerek iktidarın başında bulunuyor. Bahreyn’de ise zalim halife rejimi ilk günden halkın haklı kıyamını bastırmaya başladı. Halife rejimi halkın kıyamını saptırmak için hemen etnik ve dini etkenleri harekete geçirdi.
Halife rejiminin baş vurduğu ikinci yöntem doğrudan askeri müdahale yöntemiydi. Bu çerçevede Arabistan ordusu hemen Bahreyn topraklarına girdi ve halkın kıyamını bastırmaya başladı. Oysa Irak’ın Saddam rejimi Kuveyt’e saldırdığında dünya seferber oldu ve Saddam rejimine karşı büyük bir medya savaşı başlatıldı, fakat Arabistan Bahreyn topraklarına girince Batı hemen desteklemeye başladı ve bu yüzden suudi askerleri hala Bahreyn’de inkılabı bastırmakla uğraşıyor.
Halife rejimi ayrıca Amerika ve İngiltere’den güvenlik uzmanlarını çağırdı ve böylece Bahreyn halkının inkılabını kırmaya çalıştı. Halife rejimi dördüncü yöntem olarak petrol paraları ile yönetilen Arap medya organlarını hizmete aldı. Söz konusu işbirlikçi medya organları Bahreyn inkılabını tamamen göz ardı etti ve sanki Bahreyn’de hiç bir şey olmamış gibi davrandı.
Ancak halife rejiminin tüm bu çabalarına karşın Bahreyn inkılabı tüm hızı ile devam ediyor ve bu inkılap şimdiye kadar asla durmadı ve durmayacak. Nitekim Bahreyn’de protestosuz bir tek gün bile geçmiyor, üstelik hiç bir inkılapta halk bu denli inkılabın barışçıl olma ilkesine bağlı kalmadı. Öte yandan Amerika ve İngiltere Bahreyn inkılabından Ortadoğu’nun en hassas bölgesinde ve Hicaz yarımadasında petrol sahalarına yakın bölgede gerçekleştiği için derin panik duyuyor.
Bahreyn inkılabında Arabistan’ın rolü ise özel önem arz ediyor. Gerçekte Arabistan Batı için stratejik önem arz ediyor ve her şeye rağmen bu ülkeyi gözden çıkaramıyor. Bahreyn'de inkılap başladığında Arabistan Batı’nın çifte standart politikasının uygulayıcısı olmaya başladı.
Oysa Arabistan ve Amerika bölgede patlak veren inkılapların ardından taktik ve yöntem bakımından bir biri ile anlaşmazlık yaşamaya başlamıştı. Bu anlaşmazlık Mısır’da, Libya’da ve hatta Suriye’de yaşanırken, Bahreyn konusunda Washington, Riyad’ın müdahaleci tutumuna hiç bir tepki vermedi. Kuşkusuz Arabistan’ın Bahreyn’e müdahalesi, Halife rejimi için büyük önem arz ediyordu. Nitekim Bahreynli muhalifler Arabistan rejiminin müdahalesi olmasaydı bu inkılap çoktan zafere kavuşurdu, diyor. Ancak Bahreyn halkının tüm itirazlarına karşın suudi askerleri Bahreyn topraklarında kalmayı sürdürdü. Bu müdahale Bahreyn’de facia boyutuna ulaştı.
Suudi rejiminin iki aylık müdahalesi sırasında 40 cami tahrip edildi, yüz kadar inkılapçı açılan ateş sonucu veya hapiste işkence altında şehit düştü, 4 bin inkılapçı işten atıldı, çok sayıda hekim ve hemşire yaralıları tedavi ettikleri gerekçesiyle tutuklandı, yine birçok kadın ve çocuk hapse atıldı. Halife rejimi ve suudi rejimine ilk tepkilerde Avrupalı yetkilileri Bahreyn rejiminden baskıcı politikalarına ve katliamlara ve işkencelere son vermesini ve siyasi tutukluları ve özellikle gazetecileri ve hekimleri ve hemşireleri serbest bırakmasını istedi.
Avrupa yetkililer ayrıca haksız yere tutuklanan ve uzun süreli hapis cezasına çarptırılan insan hakları aktivistlerin de serbest bırakılmasını talep etti. Buna karşın Bahreyn rejimi türlü yollara başvurarak şimdiye kadar Avrupa’nın bu taleplerini yerine getirmeyi reddetti.
Gerçekte Bahreyn rejiminin uluslararası camianın bu taleplerine karşı çıkmasının sebebi, zalim halife rejimine karşı sergilenen pasif tutumdur. Bu durum halife rejimini dış baskılara katlanma konusunda cesaretlendiriyor ve bu yüzden vatandaşlara yönelik kötü muamele ve işkence gibi durumları sürdürüyor. Öte yandan halife rejimi suud rejiminin mali ve askeri desteklerine güveniyor ve bu yüzden Bahreynli inkılapçılar zalim rejime karşı mücadele gücü yeterli olmuyor.
Yine başta İngiltere ve Amerika olmak üzere batılı devletlerin halife rejimini siyasi ve askeri açıdan desteklemesi bu rejimin devrilmesine mani oluyor. Her halükarda Bahreyn halkı başlattıkları inkılabı, bölgedeki İslamî uyanış süreci ve İslamî kıyamların bir parçası olarak görüyor.
İşte bu yüzden bu inkılap da bölgedeki diğer inkılaplar gibi düşmanların komplolarına ve saptırmalarına maruz kalıyor. Bölgede İslamî inkılapların düşmanları bu inkılaplara karşı kullandığı en etkili silahlardan biri dini ve etnik tefrika çıkarmaktır. Bahreyn inkılabı da Tunus’ta, Mısır’da ve Libya’da olduğu gibi aynı silahla vuruluyor.
Bahreyn milleti başlattıkları inkılabın bölgedeki diğer ülkelerde yaşanan inkılaplarla bağlantılı olduğunu ve bir inkılabın zafere kavuşması ve diğerin başarısızlıkla sonuçlanması mümkün olmadığını biliyor. Gerçekte bölgede Arap milletlerin diktatörlüklerden kurtuluşu ve bu ülkelerin sultacıların sultasının altından çıkması kaçınılmaz bir süreçtir.
Bahreyn milletinin diğer Müslüman ve Arap milletlere mesajı da İslamî kıyamların Arap dünyasının tümünde gerçekleşmesi ve bir kez daha bu milletlerin özgürlüğüne kavuşmasıdır.
24 Şubat 2014