BİSMİH-İ TEÂLA
Geçen hafta ülkemizde izan ve insaf sahibi insanların esefle şahit olduğu bir hadise gerçekleşti. Bir kişinin muta nikâhı yapması ne hikmetse ya da nerelerden direktifler alındıysa, yazılı ve görsel basında oldukça yer aldı ve bu hadise üzerinden inançlar, mezhepler ve fıkıhsal görüşler karalanmaya başlandı.
Bu esef verici hadiseden dolayı aşağıdaki açıklama yapılmıştır.
“Sahip olduğunuz cariyeler müstesna evli kadınlar (ile evlenmeniz) da haram kılınmıştır. Allah'ın farz kıldığı hükümlere bağlı kalın. Bunun dışında kalanı iffetli olmak, zina etmemek üzere mallarınızla aramanız size helâl kılındı. O hâlde, ne zaman onlarla muta nikâhı yaptınızsa, (ona karşılık kesilen) ücretlerini bir farz olarak (kararlaştırılmış şekilde) verin. Mehir kesiminden sonra, (ücret veya süre hususunda) karşılıklı anlaşmanızda size bir günah yoktur. Allah, hiç şüphesiz bilendir, hikmet sahibidir.” Nisa/24
Sahih-i Buhari ile Sahih-i Müslim'de ve ed-Dürr’ül Mensûr tefsirinde Abdurrezzak ve İbn-i Ebu Şeybe İbn-i Mesud'dan şöyle rivayet ederler: "Bizler Resulullah (s.a.a) ile birlikte savaştaydık. Eşlerimiz yanımızda yoktu. Peygamberimize “Kendimizi kısırlaştıralım mı?” diye sorduk. Peygamber bizi bu işten sakındırdı. Bir kadınla elbise karşılığında belirli bir süre için evlenmemize izin verdi." Daha sonra Abdullah b. Mesud şunu ekledi: “Yüce Allah 'Ey müminler! Allah'ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram ilan etmeyin” diye buyuruyor. (ed-Dürr’ül Mensûr, c.2, s.140. Sahih-i Buhari, c.7, s.4-5. Sahih-i Müslim, c.9, s.182)
Sahih-i Müslim'de Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Biz gerek Peygamberimizin günlerinde, gerekse Ebu Bekir döneminde bir avuç hurma veya un karşılığında muta nikâhı yapardık. Bu uygulama Amr b. Hurays olayı üzerine Ömer'in bu nikâhı yasaklamasına kadar devam etti." (c.9, s.183)
Yukarıdaki açıklamalar ve nakillerden de anlaşılabildiği gibi muta nikâhı hem Kuran’da hem de Resulullah’ın döneminde açıkça uygulanan ilahi hükümlerden birisidir. Kimse bu hükmü hayatında uygulamak zorunda olmadığı gibi uygulayanların da çok büyük bir hadisenin aktörüymüş gibi afişe etmek, adeta bir linç kampanyasına maruz bırakmak kimsenin haddine değildir.
Ülkemiz hem coğrafi anlamda hem de vatandaşlarının ve bu vatandaşların mensup olduğu inançlar bakımından jeopolitik ve kültür mozaiğinin en güzel şekilde yaşandığı ender ülkelerden birisidir. Bir taraftan kendisini Avrupa’ya bütünleştirmeye çalışırken, diğer taraftan da yüzyıllardır birlikte yaşama ve karşılıklı saygı kültürünü en iyi şekilde yansıtmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de çok eşlilik oldukça sık karşılaşılan bir hadisedir. Dahası yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca birlikte yaşayan, ama resmi evliliği olmayan kişi veya kişilerden söz etmek mümkündür. Zinanın bile suç sayılmadığı veya “Kişisel tercihimdir, kimsenin tercih veya tercihlerimi, suç unsuru yoksa sorgulama hakkı yoktur.” denilen ülkemizde, devlet ricalinden tutun sanatçılara, gazetecilere ve sıradan vatandaşlara kadar her kademeden bu tür hayat tarzı sürenleri örneklendirmek mümkündür. Bunlar yabancısı olduğumuz konular da değildir.
Yazılı ve görsel basında bunlardan bahsedilirken, hadise özel hayatı ihlal etme noktasına gelince artık konu orada noktalanır. Bunu yaparken olayın faillerinin dini, mezhebi, inancı veya partisi işin içine sokulup kirli oyunlara alet edilmez.
Ne yazık ki geçen hafta yaşanan hadisede tüm bunlar göz ardı edildi. Hem kişisel haklar ayaklar altına alındı hem de kişi üzerinden ülkemizin her anlamda güzide bir kısmının inançlarına ve değerlerine en çirkin şekilde saldırıldı. Hiç kimse, medya veya devlet ricali dahi olsa bir başka vatandaşın inancına saygısızlık etme ya da karalama lüksüne sahip değildir. Maalesef son zamanlarda kişiler mezhep üzerinden, daha doğrusu inançlar kişiler üzerinden karalanmaya başladı ve bu durum bizim açımızdan endişe vericidir.
Medyanın özellikle bu tür hadiselere çanak tutması ve bazı medya kuruluşlarının ümmeti bölmeye, tefrika ve fitne çıkarmaya oldukça hevesli görünmesi, yegâne hedeflerinin din, mezhep ve inançlar üzerinden milli birlik ve beraberliğimizi bölmek olduğu izlenimini vermektedir.
Bu noktada Kuran ve Peygamberimizin tavsiyesi olan Ehl-i Beyt mektebini ve bu mektebin mensuplarını karalayıcı propaganda ve kampanyalara çeşitli vesilelerle şahit olmamız bizleri derinden yaralamaktadır.
Mezkûr olay her ne kadar bireysel bir olay olarak görünse bile, aslında Ehl-i Beyt mektebi ve ulemasını karalama ve itibarsızlaştırma kampanyasıdır. Bu nedenle Dünya Caferi Âlimler Birliği (CABİR) olarak hadisenin müsebbiplerinin tespit edilip, bu komployu hazırlayanların devletin ilgili birimlerince yakalanması ve gereken cezaya çarptırılmasını beklemekteyiz.
Kamuoyuna saygılarımızla.
Dünya Caferi Âlimler Birliği (CABİR)
09 Aralık 2013