Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Hamit Turan'la Muharrem ve Aşura Üzerine

Fars Haber Ajansı Türkiye muhabiri Cesim İlhan, Zeynebiye Cami İmamı Hamit Turan ile Aşura ve Muharrem konulu röportaj yaptı. Röportajın tam metni: 

14 Kasım 2013
Hamit Turan'la Muharrem ve Aşura Üzerine

Muharrem ayı bizler için neyi ifade etmelidir?

Muharrem ayı İslam’da haram ay olarak bilinen dört aydan birisi olup Hz. İmam Huseyn(a.s)in şehadetinden sonra Ehl-i Beyti amaları ve onları takib edenler nezdinde artık matem ayı olarak maruf olmuştur. İmam Huseyn’den sonra, başta İmam Zeynelabidin olmak üzere bütün imamlarımız bu ayda yas tutarak İmam Huseyn’in mazlumiyetini ve Ümeyye oğullarının, özellikle de Yezid(l.a)in zulmünü unutturmamaya çalışmışlardır.
Günümüzde de Muharrem ayı denince hemen ilk akla gelen matemdir, yastır, hüzündür. Aynı Zamanda Muharrem ayı banisi İmam Huseyn olan bir beşeriyet üniversitesidir.
Bu üniversitenin dekanlığına İmam Huseyn (a.s), Ali, Zehra, Hasan ve Huseyn mektebinde yetişen bacısı Alime-i gayr-i mualleme Hz. Zeyneb’i layık görmüş ve ona devretmiştir.

Kerbela kıyamının insanlığa mesajı ne olmuştur? Ve Hz. Hüseyin’e ağlamanın felsefesi nedir?

Kerbela’da insanlığa verilen mesaj, insan onurunun ve izzetli yaşamın yücelik derecesidir. Burada ödenen bedel, insan onur ve izzetinin önemin sınırını çizmiştir. Huseyn’e ağlamak, İnsani değerlerin savunucusu olan İmam Huseyn’in yanında saf tutmanın ilk merhalesidir. Devamında ise bu değerler uğruna mücadele etmek ve bedel ödemek gelir.

Muharrem ayı kan dökülmesinin haram olduğu bir ay.. Buna rağmen, daha hz. resulullah efendimizin vefatıının üzerinden henüz bir nesil bile geçmemişken onun dininden olduğunu iddia eden ve çoğu, bugün "tabiin" denilen kesimden olan o insanlar neden efendimizin evlatlarını vahşice katlettiler?

Yüce İslam dîni gelmezden önce, yaşam temellerini şirk üzerine oturtanlar ve bu yoldan dünya saltanatı kuranlar, İslam geldikten sonra, bu binayı yıkıp tevhid evine girmeği kabul etmediler. Şirkin önderlerinden olan Ebu Sufyan, Hz. Peygamber’e karşı 21 yıl savaşmış, sonunda Mekke’nin feşinin arefesinde artık yolun sonuna geldiğini anlayarak, hayatını kurtarmak için Peygamber’e gelerek kerhen ve zahiren Müslüman olmuştur.  Ancak onun, karısı Hind’in ve oğlu Muaviye’nin kalbinde şirk, kin ve nifak ateşi hiçbir zaman sönmemiş, bu lavları Hz. Peygamberin vefatından sonra elde ettikleri fırsatları değerlendirerek Hz. Peygamberin Ehl-i Beyt’inin başına püskürtmüşlerdir.  Bunu Allah Kur’an’da ne güzel şekilde anlatmıştır: “(Yanınıza) küfürle girip yine (yanınızdan) küfürle çıktıkları halde size geldiklerinde "İnandık" dediler. Allah onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir.” (Maide/﴾61﴿

İktidar hırsının Yezid’e yaptırdıklarının, bugünkü siyasiler için de mesajları var mıdır?

Yezid’in dunya salatanatı ve iktidar hırsıyla Allah’ın en salih ve tertemiz kullarına reva gördüğü zulümler, onun saltanatının ve iktidarının ömrünü kısaltmış ve Yezid Kerbela mezaliminden iki yıl gibi kısa bir süre sonra kömürleşmiş ölü olarak bulunmuştur. Hz. Peygamberin “Saltanat küfr ile sürebilir, zulümle payidar olmaz” sözü bir kez daha orada tecelli etmiştir. Zülm ederek iktidarlarını sürdürmeğe çalışanların buradan alacakları en açık ibretler vardır.

Günümüz siyasileri Hüseyni safta durmak için neler yapmalı, neler yapmamalı? Hem ABD ve İsrail'le dost olup, hem de İmam Hüseyin'i sevebilmek mümkün müdür?

Siyasilerin İmam Huseyn’in safında durabilmeleri için önce İmam Huseyn’i iyi tanımaları ve onun hayat düsturunu kendileri için düstur edinmeleri gerekir. ABD ve İsrail ya da herhangi bir devleti (İslami veya gayr-i İslamî)İmam Huseyn sevgisiyle aynı kategoride ele almayı yanlış buluyorum. Hz. Resulullah(s.a.v)buyurmuştur: “Benim Ehl-i Beytim hiç kimse ile kıyaslanamaz.” Fakat ABD, İsrail veya hangi devlet ya da kişi olursa olsun, karşılıklı hak ve hukuka saygı esasına dayalı olarak barış içinde yaşamanın İslam’la çelişir bir yanı yoktur.

O gün, Yezid gibilerinin dünya’ya düşkünlüğü ve nefsani zaafları Kerbela faciasını doğurdu,   aynı tehlike bugün de iktidar ve güç elde edenler için geçerli midir?

“Zülm ile abad olanın ahiri berbad olur” “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” özlü sözleri hem ilahi dînin sözlerinden esinlenmiş hem de dünya tarihinde yaşanmış olaylardan elde edilen tecrübenin bir yansımasıdır. Daha net bir ifadeyle, bu bir Sünnetullahtır, zulmedenlerin Yezidi’n akıbetine uğrayacakları kaçınılmazdır.    

İmam Hüseyin, yezid'le uzlaşmış olsaydı ,neler olurdu? bu durumda, bugün İslam dininden bir eser kalır mıydı?

Bu sorunun cevabını İmam Huseyn(a.s), Yezid’in Medine valisi Velid’e vermiştir. Velid  yezid için biat istediğinde  ona cevaben şöyle buyurmuştur:  “Biz nübüvvet hanedanı, risalet madeni, meleklerin uğrağı ve rahmetin sebebiyiz. Allah bizimle açmış dünyayı ve bizimle de bitirecektir. Yezîd ise fasık, günahkâr, içki içen, haksız yere insanları öldüren ve açıkça günah işlemekten çekinmeyen birisidir. Benim gibi biri, onun gibi birine asla biat etmez.”

İmam, Velidin konağından ayrıldıktan sonra da onun müşaviri Mervan imamı gördüğünde Velid’in biat etme emrini tekrarladığında Mervan’a cevaben şunları buyurmuştur: “… Ümmet, yezid gibi bir yöneticiye düçar olduktan sonra, artık İslam’ın Fatiha’sını okumak gerek”

Evet, eğer İmam Huseyn(a.s) Yezid’le uzlaşıp ona biat etseydi, Müslümanlar İslami yaşam olarak Yezid’in yaşamını örnek alır ve böylece İslam’ın Fatiha’sı okunmuş olurdu. Hz. İmam Huseyn (a.s), 9 Muharrem’de Ashabına hitaben yaptığı konuşmasında Yezid hükümetini çok veciz bir şekilde şu şekilde tersim etmiştir: “Görmez misiniz ki marufa emredilmemekte ve münkerden nehyedilmemektedir. Böyle bir durum karşısında mümin kişiler bu iki ilahi görevi ihya etmek uğruna şehadeti göze alıp rabbinin rahmetine kavuşmaya tama etmelidir.”

Eğer İmam Huseyn  ve ashabı o gün şehadeti göze almamış olsalardı, bu gün İslam denilen bir şey kalmazdı. Allah Kur’an-ı Kerim’i tahrif edilmekten İmam Huseyn’in kanıyla korumuştur.

"Her gün Aşura, her yer Kerbela" denildiğinde ne anlıyorsunuz?

İlk İnsan Hz. Âdem(a.s) yaratıldı yaratılalı iki zıt kutup insanın insanoğlunun içinde çatışa gelmiştir. Nefs-i emmare, batılı, nefs-i levvame ise hakkı simgeler. Nefs-i levvame insan-ı sürekli uyarıp hesaba çekerek kemale doğru çeker ve nihayet nefs-i mutmainne zirvesine ulaştırır. Nefs-i emmare ise, insana hesap gününü unutturup, dünyada gününü gün etme sevdasına kaptırır.

Habil, nefs-i Levvame’nin, Kabil ise nefs-i emarenin mücessem şekilleri olup her iki kutubun varisleri ilerleyen zaman içinde gele gele nihayet Huseyn ile Yezid’e intikal etmiştir.
Nefs-i levvame Hz. Huseyn ve onu takib edenlerde, Nefs-i emmare ise Yezid ve onun takipçilerinde tecessüm etmiştir.

Sonuç olarak Aşura olayı her zaman dilimi içinde ve bu dünyanın her yerinde durmak bilmeksizin salihlerin, yeryüzüne varis olup onların başında Salihlerin İmam’ı Hz. İmam Mehdi gelinceye ve onun hükümeti sayesinde din sadece Allah’a ait olup batılın izmihlale uğramasına kadar devam edecektir.

Günümüzde sloganlaşan “Her gün Aşura, her yer Kerbela” vecizesi de bu hakikati ifadeye yönelik söylenmiş bir sözdür.

Dileyelim Allahtan ki içimizdeki Nefs-i Levvamemiz de nefs-i emmaremize galip gelip ruhumuzda hep İmam Mehdi (a.f) hükmetsin. Salih iç dünyamız, Allah’ın salih kullarına tatlı semereler sunsun.

Vesselamu aleykum ve Aleyna ve alâ ibadillahissalihin. Saygılarımla.

Hamit TURAN Kimdir?

Kerbelai Esat ve Kerbelai Güllüzar merhumların oğlu olan Turan, 1951’de Iğdır’ın Aralık ilçesi Yukarı Topraklı (Alkızıl) Köyünde dünyaya geldi. İlköğrenimini bu köyde tamamladı. Dindar bir ailenin çocuğu olan Turan, köyün cemaat imamından Kur’an-ı Kerim okuma eğitimi aldıktan sonra medrese eğitimi almak için İran’a giderek Tebriz’de Medrese-i Talibiyye’ye yerleşti. Burada Farsça dil eğitimi aldıktan sonra Irak’a geçip Necef-i Eşref Havzası’na katıldı.

Halen Türkiye Caferileri Lideri olan Hüccetu’-İslam vel-Muslimin Şeyh Selahaddin Özgündüz ile Necef’te tanıştı. Onunla birlikte, Camiatu’n-Necefi’l-Eşrefi’d-Diyniyye’de Arapça sarf nahv ve bir kısım İslami dersler aldı.

Bir süre sonra Daru’l-Hikmet medresesine geçerek Mantık, Usul’ul-Fıkıh ve Fıkıh gibi temel dersleri aldı. Necef’te bulunduğu dönemde merhum Ayetullah el-uzma Seyyid Ayetullah el-uzma Seyyid Muhsin el-Hekim, Ayetullah el-uzma Seyyid Ebulqasim Hoî, Ayetullah el-uzma Seyyid Mahmud Şehrudî, Ayetullah el-uzma Seyyid Ruhullah el-Humeyni, Ayetullah el-uzma Seyyid Abdullah Şirazî gibi taklid mercileri’nin huzurlarından faydalandı.

Merhum İmam Humeyni’nin bariz şagirtlerinden olan Merhum Şeyh Ali Al-i İshaq Hoiniha’dan uzun süre dersler aldı. Ayrıca Ayetullah Seyyid İbrahim Zencanî ve Ayetullah Seyyid Muhammed Müfti Şia’nın derslerinden faydalandı.

Türkiye’ye döndükten sonra birkaç yıl kendi ilçesi olan Aralık’ta görev yaptıktan sonra 1982’de İstanbul’a hicret etti. O yıldan beri Zeynebiye Camii İmamı olarak hizmet etmektedir. Ana dili Azerice olup Farsça, Arapça bilir. Evli ve 5 çocuk sahibidir.

http://www.farsnews.com/newstext.php?nn=13920822000449

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.