Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Beyrut’un Dahiye semtindeki Resul-i Azam hastanesinin kuruluğunun 25. Yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada önce Suriye’de kaçırıldıktan sonra geçtiğimiz hafta Katar’ın girişimiyle serbest bırakılan Lübnanlı rehinelerin durumuna değindi.
Suriye’de kaçırılan ve hala rehin tutulan diğer Lübnanlılara ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Nasrullah, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde bölgesel ve yerel gelişmelere ilişkin açıklamalar yaptı.
Nasrallah’ın konuşmasının Suriye ile ilgili kısımının geniş bir özetini sunuyoruz.
Suriye
İzin verirseniz Suriye meselesine kısaca değinmek istiyorum. Çünkü öncelikle Suriye meselesi tüm bölgeyi ve dünyayı meşgul etmektedir; ikinci olarak da Lübnan içindeki her meseleyi etkilemektedir. Örneğin güvenlik, toplumsal ve insani durum, mülteciler, ekonomi, tüm Lübnan’ı etkilemektedir ve Lübnan’daki bir grup da her şeyi Suriye’deki duruma bağlamış, bunun sonuçlanmasını beklemekte ve Lübnan’daki her şeyi durdurmuş bulunmaktadır.
Onlar Suriye’deki yönetimin devrileceği umuduyla bu beklentiye girdiler.
Bazıları Lübnan’a Beyrut havaalanı değil, Şam havaalanı üzerinden dönme rüyası görüyordu. Onlar, Suriye’nin Lübnan’daki bu grubun ülkedeki diğer gruplara istedikleri şartları dayatabilecek ve sindirebilecek şekilde güçlenmesine sebep olacak farklı bir eksene ve cepheye dönüşeceği umudundaydılar.
Mevcut gerçeklik budur. Ben burada diyalogu siz kestiniz veya biz kestik meselesine girmeyeceğim. Bu, artık bıktırıcı bir mesele oldu, Lübnan halkı bunlardan bıktı. Sonuç itibariyle Lübnan halkı; meclisi, ülke yönetimi ile ilgili kader belirleyici konuları hayata geçirecek geçici hükümeti, ulusal diyalogu ve hükümetin kurulmasını kimlerin engellediğine ve işlemez hale getirdiğine ilişkin yargıyı vermektedir.
Durum Suriye lehine döndü
Geçen birkaç ay içerisinde Suriye ile ilgili olarak Suriye içinde, bölgede ve dünyada büyük gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler, Suriye’de sahada yaşanan gelişmelerle birlikte başladı. Yani durum Suriye Arap Ordusunun ve orduyu destekleyen tüm halk gruplarının lehine gelişti.
Sahadaki durumun ve güç dengesinin değişmesini Cenevre’ye gitme şartı olarak koyan Silahlı gruplar, aciz kaldılar inisiyatifi ve gücü yönetim ele geçirdi. Silahlı gruplar arasında yaşanan, binlerce kişinin ölmesine, yaralanmasına ve esir edilmesine sebep olan çatışmalar, bu çatışmaların yaşandığı birçok bölgenin tahrip olmasına neden oldu.
Doğal olarak da Suriye’deki iç eğilim, silahlı grupların tavrından, sahadaki davranışlarından, bölgede ve dünyada yaşanan gelişmelerden dolayı değişti.
Bölgede ABD ve Batı’nın Suriye’ye askeri saldırı ihtimali konusunda haftalar süren zorlu bir süreç yaşandı. Ama tüm dünyanın siyasi muhaliflerin saflarını birleştirme çabalarına rağmen bunda başarılı olunamadı.
Suriye içindekilerin dış ortamdan duyduğu nefret ve tepki, muhaliflerin cephesindeki parçalanma, Mısır’daki gelişmelerin içeride ve bölgedeki yansımaları, bu cepheyi destekleyen bazı ülkelerin kendi iç sorunlarıyla meşgul olmaya başlaması, Suriye’ye saldırı ihtimalinin başarısız olması, Suriye halkı ve yönetiminin siyasi direnci ve birçok diğer etkene ve tehdide karşı sabır ve dirayetle karşı koyması, Suriye’de askeri seçeneğin mümkün olmadığı sonucunu ortaya çıkardı. Bazıları bundan dolayı başını taşlara vurmaya başladı ki bunlara değinmeye gerek yok.
Suriye’de askeri seçenek imkansız
Şu an bazıları dışındaki tüm dünya Suriye’de askeri seçeneğin mümkün olmadığı, en makul çözüm yolunun siyasi seçenek olduğu ve bunun için de ön şartsız diyalog başlatılması gerektiği sonucuna vardı.
Bazıları, Lübnan içindeki gibi birtakım ön şartlarla diyaloga engel olmak istiyor. Dünya ise ön şartsız olarak diyalog, diyalog yoluyla da siyasi çözüme ulaşılmasını istiyor.
Bugün diyalog ve siyasi çözüm, uluslar arası alanda, bölgede ve içeride destek buluyor. Bugün 2. Cenevre konusunda söylenen şeyler –bazı şartlar ve ayrıntılar bir yana- sonuçta bir perspektif sunuyor.
Ben, Lübnan’ın tüm bölge ülkeleri ve halkları gibi Suriye krizinden olumsuz etkilendiğini, bunun her düzeydeki çözümünün ise olumlu etkilediğini ve Suriye’deki sorunun siyasi yollarla çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Suudiler öfkeli
Bu arada bir bölge ülkesi hala çok öfkeli. Ben burada kimseyi hedef almak ve bir tartışma başlatarak sorun yaratmak istemiyorum; yalnızca durum tespiti yapıyorum. Bu ülkenin Suudi Arabistan olduğu son derece açık. Suudi Arabistan hala çok öfkeli ve bu durumu kabullenemiyor. Tüm dünyadan on binlerce kişi istihdam ettiler. Çeçenistan’dan, Kafkaslardan, Arap ülkelerinden, hatta Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika, İngiltere, ABD’den adamlar tuttular, onlara para ve silah desteğinde bulundular. Şimdiye kadar bunun için 30 milyar dolar harcandığından söz ediliyor. Uluslar arası siyasi yaptırımdan kuşatmaya kadar her şeyi kullandılar.
Şunu söyleyebilirim ki Suriye yönetimini devirip burayı ele geçirmek isteyen karşı cephe her düzeyde elinden gelen hiçbir şeyi esirgemedi.
Bu dünya mümkünler dünyasıdır. Sonuçta bu dünyada yaraların iyileştiğini işlerin hallolduğunu görmemiz gerekir. Bu bölgede ateşin alevli halde bulunmasına izin vermemek gerek; çünkü bir ülke öfkeli ve bir ülke farklı eğilimlere göre hareket ediyor.
Siyasi çözümü neden istemiyorlar
Bu ülke bugün her türlü siyasi diyalogu baltalamak, 2. Cenevre’yi erteletmek için çalışıyor. Artık her gün Suriye’de bir grubun bir gruptan ayrılıp diğer gruba katıldığına, yeni bir grup oluşturduğuna dair haberler okuyoruz. Bunların hepsi, siyasi çözüme ve Cenevre 2’ye karşı olduklarını, Koalisyon’un kendilerini temsil etmediğini açıklıyor.
Bütün bunların tümü, Suriye’de siyasi çözümü başarısız kılmak isteyen bir ırmaktan doğuyor. Suriye’de siyasi çözümün başarısız kılınması ne anlama geliyor? Daha fazla kan, daha fazla kurban, daha fazla yıkıntı, Suriye’nin daha fazla yok edilmesi, olumsuz insani sonuçlar, güvenlik sorunları, Lübnan’a, Irak’a Ürdün’e Türkiye’ye tüm bölge ülkelerine, en başından beri söylediğimiz üzere Filistin’e ve Filistin davasına siyasi, ekonomik, insani ve güvenliksel açıdan olumsuz sonuçlar… Bu ısrar ve dediğim dedik anlayışının sonuçları bunlardır. Dediğim dedik anlayışının hiçbir ufku yoktur.
Siyasi çözüm sizin için bile bir fırsat
Ben onlara diyorum ki diyalog fırsatından yararlanın. Şu an konferansın ve diyalogun başlaması sizin için de iyidir.
Zira gelecekte gerek sahadaki durum, gerek içerideki gerek bölgedeki gerekse uluslar arası alandaki durum sizin lehinize olmayacak. Dolayısıyla Suriye’de diyaloga ve siyasi çözüme katılmanız sizin için de iyi olur.
Aslında ister Suriye içinde yaşasın, isterse dışarıda yaşasın kalbi Suriye için çarpan herkes, akan kandan, açılan yaradan, mültecilerden ve Suriye’nin yıkılmasından acı duyan herkes, şu an her zamankinden çok daha fazla işaret parmağını diyalogu ve siyasi çözümü engelleyenlere doğru uzatmalıdır, bunların da kimler olduğu bellidir. Bunu anlamak için özel bir istihbarata, dinlemelere, ABD casusluğuna ihtiyaç yoktur. Bunlar ortadadır ve son derece açık bir şekilde de bunu ilan etmektedirler.
Bu, tüm İslam ümmetinin sorumluluğudur. Sorunun çözümünü isteyen İsam İşbirliği Örgütü ve Arap Birliği, buyursunlar diyalogun ve siyasi çözümün peşinde olsunlar.
Suriye’ye tasallut kurmaya çalışanlar yenildi
Sonuç olarak Suriye’ye hakim olmak isteyen yerel, bölgesel ve uluslar arası cephe yenildi. Bu, apaçık bir gerçekliktir. Bugün hatta bazı uydu kanalları bile bunu söylüyor ve başaramadıklarını ilan ediyor, ne yapmalıydık, nasıl planlamalıydık diyorlar. Aslında öyle değil, onlar neyi hedeflediklerini çok iyi biliyorlardı. Çok iyi planlama yapmışlardı, her imkandan ve potansiyelden yararlandılar; ama yenildiler, gerçek budur. Dolayısıyla Suriye’nin bölgedeki rolünün ihyası için Araplar ve bölge halkları sorumlu davranmalıdır.
29 Ekim 2013