25 Ekim Cuma günü cuma namazı çıkışı Zübeyde Hanım bulvarında toplanan yaklaşık 10 bin kişi Iğdır İl Müftüsü'nün hazırladığı rapora tepki göstererek slogan attılar.
Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneği tarafından organize edilen mitinge Iğdır İlçeleri ve köylerindeki camilerde görev yapan din adamları ve Iğdırlı vatandaşlar katıldı. Iğdır Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler miting alanında, Iğdır İl Müftülüğü ve Iğdır Valiliği önünde geniş güvenlik önlemi aldı. Mitingde konuşan Iğdır Ehlibeyt Alimleri Dernek Başkanı Veli Beder miting alanına toplanan kalabalıktan sağduyulu olmalarını istedi.
Veli Beder Iğdır Valisi Ahmet Pek ve Iğdır Müftüsü Cüneyt Kulaz’ın hükümet tarafından görevden alınmasını istedi. Veli Beder hükümet bir taraftan ruhban okulu açacak bir taraftan patrikhanede ibadet yapılmasına kolaylık sağlayacak bu ülkenin gerçek unsurları olan devletine bağlı bayrağını, toprağını seven Caferi mezhebinden olan Azerilerin raporda 'terörist' olarak gösterilmesine sessiz kalacaksın, ,yüzyıllardır burada kardeş gibi yaşayan Kürt halkını da terörist olarak suçlayan müftünün ve o raporu imzalayan valinin derhal görevden alınması gerektiğini söyledi. Mitinge katılan kalabalık sık sık "Vali İstifa, müftü defol" "Ya Allah Bismillah Allahu Ekber" diye slogan attılar.
Daha sonra kürsüye gelen Karakoyunlu İlçesi Hüseyin Camii İmamı Kazım Şıktaş basın açıklamasını okudu.
BASIN AÇIKLAMASI MİTİNG
Iğdır Müftülüğünün hazırlayıp Iğdır Valiliği aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderdiği Iğdır Caferileri ile ilgili rapor bizleri derinden yaralamıştır. Resmi bir belge ile devletin kurumları kullanılarak ayrıştırılıp dışlandığımız bu durumun tarafımızdan kabulü mümkün değildir. Bu raporda hakkımızda yapılan suçlamalar ve hedef göstermelerin ne kadar asılsız ve çürük olduğunu bir kez daha haykırmak istiyoruz.
Ama daha önce şunu belirtmemiz gerekir ki, bizi asıl yaralayan bu asılsız suçlamalar değil, bunların resmi olarak ve devletin kurumları aracılığı ile yapılmasıdır. Raporda Caferi alimlerin İran'da eğitim görmeleri bir suçmuş gibi ele alınmış. Ne zamandan beridir bir başka ülkede eğitim almak suç olmaya başladı. Ülkemizde lisans, lisansüstü, doktora vb. eğitimler için binlerce kişi yabancı ülkelerde eğitim almaktadır. Din alanında da başta El Ezher olmak üzere bir çok yabancı ülke ilahiyat okullarında eğitim gören kişiler varken, neden Caferi alimlerin kendi mezhepleri ile ilgili eğitimi bir başka ülkede almaları suç sayılıyor? Bunun anayasal hak ve özgürlükler kapsamında sakıncası nedir?
Caferi alimlerin mezhebi öğretileri Caferi mezhebine mensup halka anlatmaları, raporda "mezhebi istismar" olarak gösterilmiş. Ayrıca bu öğretiler "bid'at ve hurafe" olarak nitelendirilmiştir. Bunu hangi temele dayandırıyor ve hangi delillerle söyleyebiliyorsunuz? Sayın Müftünün kendi mezhebiyle ilgili bilgileri devlet imkanlarını da kullanarak hem de bütün milleti kendi mezhebinizdenmiş gibi kabul edip anlatılırken "mezhebi istismar" yapılmış olmuyor da, Caferiler için bu nitelemelerde nasıl bulunulabiliyor?
Caferilik ilke ve esasları ideolojik ayrımı hızlandıracakmış ve devletin birlik ve beraberliğini bozacakmış. Yani siz "tek tip" bir inanç mı istiyorsunuz? Sizin gibi inanmayan herkes birlik ve bütünlüğü bozmuş, ideolojik ayrım yapmış mı oluyor? Asıl sizin bu yaptığınız milleti bölüp parçalamak anlamına gelmiyor mu? Bu yaptığınız şey de "inanç hürriyetini" açık bir ihlal değil midir? "Şia adına özendirici söylem ve davranışlar" diye bir cümle kurulmuş. Diyanetin yaptığı yayınlar, açıklamalar "Hanefilik adına özendirici söylem ve davranış" olarak değerlendirilebilir mi?
Bizim yaptığımız mezhebimiz ile ilgili inanç esaslarımızı açıklamak neden bu şekilde değerlendiriliyor? "Caferi alimlerin Ankara'da ağırlanması" teklifi yapılmış. Bu ne anlama geliyor? Hangi amaçla Caferi alimlerini Ankara'da ağırlamayı düşünüyorsunuz? Bununla bizleri "ikna ederek ya da zorla" belirlediğiniz formata sokma fikrinde misiniz? Bunun hem de Devlet eliyle yapılmasını teklif etmek açık bir suç değil midir? Caferi alimlerin kendi imkanları ile edindikleri sosyal güvencelerini "Diyanet'e bağlanmaya engel" olarak görüp neredeyse bu sosyal güvenceleri iptal edin demeye getirilmiş. Bu mafyavar usullerin devlet eliyle yapılmasını teklif etmek en başta devlete hakaret anlamı taşımıyor mu?
Ezan ve imsak vakitlerinin birkaç dakika da olsa farklı olduğundan yakınılmış. Bu tamamen fıkhi bir konu olup bunu en iyi Sayın müftünün anlamış olması gerekirken, bizzat onun tarafından şikayet konusu edilmesi düşündürücüdür. Bayram günlerinin bir gün geç ya da erken olması da tamamen fıkhi bir konudur. Müslüman ülkeler arasında Suudi Arabistan, Pakistan, Libya, Irak gibi birçok ülke farklı günlerde bayram yaparken raporda sadece İran'ın adı zikredilerek Caferilerin suçlanması da kanaatimizce art niyet göstergesidir.
Raporun başlangıç kısmı hariç bütün satırları nereden tutarsan dökülür bir haldedir. Ve rapor sadece Caferileri değil, bu şehirde yıllardır birlik ve beraberlik içinde yaşadığımız, birbirimizin farklılıklarına saygı ile yaklaşarak kardeşliğimizi devam ettirdiğimiz Kürt kardeşlerimizi de hedef alarak onları da "vatan haini" gibi göstermiştir. Bütün inançlara, bütün ırklara eşit davranması gereken devletin resmi bir görevlisinin aynı şehirde yaşayan insanların bir kısmını inancından, bir kısmını da ırkından dolayı ötelemesi, ayrıştırması ve sadece farklı inanç ve ırka sahip olmaları nedeniyle "vatan haini" gibi göstermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bu açık bir anayasa ihlalidir. Devletin savcılarının bu konuyu dikkate alacaklarını umuyoruz.
Caferilerin Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanma ısrarını anlamış değiliz. Diyanet İşleri Başkanlığı bu haliyle dahi sadece Hanefilere hitap ediyorken ve Türkiye'deki değişik inanç ve mezhepleri yok sayar bir durumdayken önce kendi yapısını gözden geçirmesi gerekmez mi? Bu konuda bizim tavrımız nettir. Anayasa ile teminat altına alınan inanç hürriyetimizi sonuna kadar kullanacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Diyanet'in bünyesine giren çok az sayıdaki bazı Caferi alimler "vatan sevgisi, millet bütünlüğü için Diyanette görev almak isteyen Mollalar" olarak nitelendirilirken, Diyanet bünyesine girmeyi reddeden alimlerin "vatan sevgisi taşımayan ve bölücü" oldukları ima edilmiştir. Diyanet'e bağlanmamak milletin bütünlüğü için tehlike olarak mı görülmektedir? Bunun ve diğer hususların açıklanan "Demokratikleşme paketi" ile ne kadar ters olduğu açık değil midir?
Raporla ilgili söylenecek çok şey olmasına karşılık biz bu kadarla yetiniyoruz. Bu raporu hazırlayan Sayın Müftünün kanunlar çerçevesinde cezalandırılması ve acilen şehrimizden gönderilmesi gerektiğini vurguluyor, ayrıca raporun bir nüshasının da Emniyet genel Müdürlüğüne gönderilmesinin de düşündürücü olduğunun altını çiziyoruz.
Camiamızda infiale neden olan bu rapor ile ilgili gerekenlerin yapılacağına inancımızı ifade ederek bu tür ayrıştırıcı, ötekileştirici, birlik ve beraberliği bozucu girişimlere müsaade edilmemesini temenni ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
MÜFTÜLÜĞE SİYAH ÇELENK BIRAKILDI
Miting sonrası Iğdır Ehlibeyt Alimlerine bağlı din Adamları Iğdır İl Müftülüğü'ne siyah çelenk bıraktı.Çelenk bırakmaya vatandaşlar da katılmak istedi fakat polis izin vermedi. Iğdır Müftülüğü önüne giden yola barikat kuran polis ve vatandaşlar arasında çıkan arbede dernek başkanı Veli Beder ve din adamlarının araya girmesiyle son buldu.
Mitinge katılanlar daha sonra slogan atarak dağıldılar.