Katar’ın bu yöndeki niyetlerine ilişkin haber ilk değil. Daha önce Lübnan’ın As-Safir gazetesi, El Fetih örgütü temsilcisinin iki ülke arasında arabuluculuk yaptığını ileri sürmüştü. Ancak Filistin, bu iddiayı yalanlamıştı. Bu yüzden konu ile ilgili yeni haberlere en azından ihtiyatla yaklaşmak gerek.
Bununla beraber, ateşin olmadığı yerden duman çıkmaz. Şam ile Doha arasındaki temaslara ilişkin haberler giderek sıklaştı. Katar’da birkaç ay önce yaşanan yönetim değişikliği de birçok gözlemci tarafından bu ülkenin Suriye’ye yönelik politikasının yakında değişeceğinin bir belirtisi olarak nitelendirilmişti.
Rusyalı Doğubilimci Vyaçeslav Matuzov, Körfez monarşilerinin Suriye’ye yönelik politikalarında olası tüm değişikliklere ilişkin haberlerin, ABD’nin bugünkü politikası açısından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi:
“Suriye sorununu askeri yollarla çözme politikası, her hangi bir sonuç vermedi. Batı ve müttefikleri olan Arap ülkeleri, çıkmaza girdiler. ABD, şimdi Orta Doğu politikasını gözden geçiriyor. Bu amaçla Körfez ülkeleri de dahil üzere mümkün olan tüm araçlar kullanılıyor. Arap monarşileri, Washington’un ardından Suriye krizine yaklaşımlarını değiştirmek zorunda kalıyor. Halbuki bu, ABD’nin yeni taktik uygulayarak ve Cenevre-2 konferansına onay vererek stratejik hedefleri değiştirdiği anlamına gelmez. Hedefler belli. Suriye’deki politik sistemin tamamen değiştirilmesi, şimdiki rejimin devrilmesi ve Beşar Esad’ın iktidardan uzaklaştırılması.”
Uzmana göre Washington, Cenevre-2 çerçevesinde koalisyon hükümetine kendi adamlarını sokmaya çalışacak. Bu adamlar, planlı olarak Suriye devletçiliğinin temelini sarsacak. Bunun dışında, halen Suriye’de bulunan ve müzakere masasına oturmak niyeti olmayan savaşçıları da hesaba almak gerek. Onlar, tıpkı Suriye Ulusal Konseyi gibi konferansı reddediyor.
Bu arada, Suriye Ulusal Konseyi’nin tutumu ile Katar’ın güya Suriye’ye sunduğu teklif arasında çelişki var. Doha’nın barışçı tutum sergilediği, ABD’nin Katar üzerinden kontrol ettiği ve çoğunlukla Müslüman Kardeşler’den oluşan muhalif örgütün ise aksi yönde hareket ettiği izlenimi hasıl oluyor. Bu nasıl izah edilebilir? Vyaçeslav Matuzov’un düşüncesi şöyle:
“Eninde sonunda Ulusal Koalisyon’un Cenevre-2’ye katılacağını düşünüyorum. Suriye Ulusal Konseyi’nin, yani Müslüman Kardeşler’in katılımına gelince, bence Amerikalıların bu hareketten uzaklaşması için zamanı geldi. En azından Mısır’da Müslüman Kardeşleri desteklemek isteseydi Kahire’deki yeni yönetime ciddi bir baskı uygulardı. Bunda şaşılacak bir şey yok. Aynısını zamanında Afganistan’da en yakın müttefikleri ve Sovyetlerin askeri varlığına karşı mücadelede aracı olan mücahitlere karşı da yapmıştı. Belirli aşamada lüzumsuz bir yük gibi onlardan kurtulmuştu.”
Katar’a gelince, gerçekten de Suriye yönetimi ile barışmak istiyorsa bunu Körfez’in diğer Arap ülkelerden de bekleyebiliriz. Bazı gözlemciler, bu monarşilerin yöneticilerinin bir gün yeniden Beşar Esad’ın elini sıkmak zorunda kalacağını ileri sürmüştü. Vyaçeslav Mutuzov bu konuda şunu söyledi:
“Bence bu, Körfez monarşilerinin sadece bir yenilgisi değil. Olaylar daha küresel bir nitelik kazanabilir ve Suriye krizini teşvik edenler, aynı krizle kendi topraklarında karşı karşıya gelebilir. Bu bağlamda ABD’nin İran politikasını ve ilişkileri iyileştirilme eğilimi içinde olduğunu anımsatmak isterim. Tüm bunlar, ABD’nin Arap monarşilerinden uzaklaşmaya çalışacağını gösteriyor. Ne kadar ileri gideceği bilinmiyor, fakat Katar, Suudi Arabistan ve bazı diğer Arap ülkeleri, gelecekte Suriye’nin yerini alabilir.”
Yani uzmanın tahminine göre Orta Doğu ve Körfez’deki durum yakında tamamen değişebilir. Şimdilik buna inanmak zor, ancak yarım yıl önce Kahire’de Müslüman Kardeşler’in devrileceğine, Arabistan yarımadasının önemli bir kısmının bunu destekleyeceğine, Amerika’nın ise karşı çıkacağına kim inanabilirdi?
23 Ekim 2013